Joe Biden'ın seçimi kazandığı resmen açıklandıktan sonra, fazla vakit geçmedi, ülkenin birçok büyük kentinde sevinç gösterileri başladı. Bunca yıldır televizyonlarda Amerika'daki seçimi ve kazananı görürüz. Böylesini görmemiştik. Büyük coşku.
Bu kalabalıkların yalnız Amerika'nın kurtuluşunu mu kutladıklarını yoksa biraz da dünya için mi sevindiklerini aklımdan geçirdim. Çünkü elbette bu adamdan kurtuluyor olma sevincinin büyük kısmı ona Amerika'da katlanmak zorunda kalmış olanların payına düşüyor, ama olay aynı zamanda dünya için hayırlı bir olay. "Popülist diktatörler" döneminin artık sonuna geldiğini haber veren bir "ilk sinyal" olarak yorumlayabilir miyiz? Bu doğrultuda bir değişim ve bir toparlanmaya yol açabilir mi?
Yarattığı duyguya "sevinç" demekte de tereddüt ediyorum. "Ferahlama" daha uygun gibi geliyor. Bu belki Trump'ın kendisinden de çok, Amerikan halkına ilişkin bir duygu; "Yüz elli milyon Amerikalı seçmen sandığa gidip Donald Trump'ı seçmedi" diyebiliyor olmanın verdiği ferahlama. Gerçi ona verilen oylar bence çok yüksek, endişe verecek ölçüde yüksek. Gene de, "Vermeyen daha çok" diyebiliriz. "Dünya, ne olsa, korktuğumuz kadar kötü değilmiş" diyebiliriz. Ferahlama da bundan. Amerika ile daha yakın ilişkileri olan ülkelerin yöneticileri bunu çok daha yürekten hissediyor olmalı. Macron ya da Merkel konumunda biri olmayı düşünün. Amerika'ya bir sonraki gidişinizde karşınıza Başkan olarak Trump çıkmayacak!
Burada Biden da başarısına rağmen ikincil ve Trump'tan kurtulamamış bir konumda. Ya da bana öyle görünüyor: "Biden" olması değil de, "Trump-olmayan" olması önemli.
Kurala, ölçüye uymayan kararları ve önerileriyle, yalanları ve kaprisleriyle, yanlışlığı yirmi kilometreden belli olan fikirleriyle Trump'ın "işten atılmış" olması dolayısıyla bir kutlama yağmuruna yol açtı. Bizim Cumhurbaşkanımız gibi -herhalde içi kaldırmadığı için- çok kutlamayan oldu mu, bilmiyorum. Ama sonuçtan mutlu olmayanların sayısının epey yüksek olacağını tahmin ediyorum. Mutlu olmadıklarını buradaki AKP'ciler gibi bağıra çağıra ilan etmeseler de herhalde sayıları kabarıktır, çünkü popülist dikta düşkünlerinin hiç de az olmadığını biliyoruz.
Trump iş başındaykenki davranışlarıyla bu dikta-severlere yeterince esin vermiş olmalı. Şimdi ise, "iş başından uzaklaştırılmış popülist diktatör ne yapar?" dersinde yoldaşlarına örnek olmaya hazırlanıyor. Kurala ve ölçüye uymamanın, sığmamanın yeni rekorlarını seyretmeye hazır olalım. Bunun bir örneğinden bu yakınlarda biz de geçtik: İstanbul'da Belediye Başkanlığı seçimi. Ama şu aşamada Trump'ın çok daha yaratıcı olmasını bekliyorum. Zaten olmaya başladı da.
Gelgelelim, Amerika demokrasisini "aşağıdan yukarıya" işleyen bir süreç içinde kurmuştu. Dolayısıyla bu "kurma" fiilinin "kurum"ları orada bize oranla çok daha sağlam. Trump saltanatının başlangıç aşamalarından beri Cumhuriyetçi Parti'den birçok kişi "Bu iş böyle yapılmaz," demeye başlamıştı. Trump'ın davranışlarında "akıldışılık" dozu arttıkça bunu söyleyen Cumhuriyetçi sayısının da artacağını tahmin ediyorum. Gene de, nerelere varacağı pek belli olmayan bir sürece giriyor Amerika. Dediğim gibi, hep bir ağızdan Biden'ın zaferini kutluyoruz ama Trump'a oy verenlerin sayısını da hafife alamayız.
Amerika, tarihinin tamamında, ille de "kamufle" olmayan bir şiddetle yaşamıştır. Şiddet, ortada görünür durumda olmadığı zamanlarda da, hemen oracıktadır, köşeyi dönünce görürsünüz. Bu nedenle dünyanın bildiği en kanlı iç savaşlar'an birini yaşamak zorunda kalmıştır. Bu kanlı iç savaşa rağmen, Amerika'nın ırkçılıktan yakasını sıyırdığını söyleyebilir misiniz?
Yani seçim oldu, oy sayıldı, kimin kazandığı ilan edildi, ama iş bitmedi. Umarız, daha fazla acıya yol açmadan varılması gereken sonuca varılır.