Murat Aksoy

04 Haziran 2014

Kürt sorunu CHP’siz çözülebilir mi?

Tüm sürecin Öcalan-Hakan Fidan üzerinden yürütüldüğü ve çözümün kamusallaşmadığı, kurumsallaşmadığı ve toplumsallaşmadığı bir sürecin çözüme katkı sağlamayacağı açık

Kuşkusuz başlıkta “çözüm ve CHP” birlikteliğini görmek şaşırtıcı gelebilir. Ancak AK Parti’nin son yıllarda demokratikleşmeden hızla otoriterleşmeye, çoğulculuktan çoğunlukçuluğa savrulurken kimlik siyasetini merkeze aldı. Bu siyasal tercih, çözüm sürecinin ilerlemesine engel.

Bunun yansımalarını görüyoruz. Bölgede son dönemde yaşananlar, AK Parti’nin siyaseten risk alarak başlattığı çözüm sürecinde, riskleri devre dışı bırakmak üzere adım atmamasının sonucu.

 

Kimlik siyaseti kimlik sorununu çözemez

 

AK Parti’nin son yıllarda savrulduğu bu kimlik politikası ve bunun kamusal pratikleri, sadece 2006’da başlayan ve adım adım ilerleyen ve son aşamada 3 Ocak 2013’te ete kemiğe bürünen çözüm sürecini değil Türkiye’nin demokratikleştirmekten de hızla uzaklaşmasına yol açıyor. Kürt sorunu gibi çözümün; demokratikleşmeden, temel hak ve özgürlüklerden ve eşit vatandaşlıktan geçtiği ortadayken; temel hak ve özgülükleri kısıtlanması çözümü getirmez.

Hep söylüyoruz bir kez daha ifade edelim; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hak ve özgürlük alanlarının daraldığı bir Türkiye’de; bunu sağlayan iktidarın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Kürtlerin hak ve özgürlük alanlarının genişletmesi mümkün değildir.

Bu zorluğu 17 aylık son çözüm sürecinde görüyoruz. Tüm sürecin Öcalan-Hakan Fidan üzerinden yürütüldüğü ve çözümün kamusallaşmadığı, kurumsallaşmadığı ve toplumsallaşmadığı bir sürecin çözüme katkı sağlamayacağı açık.

Sadece yasal güvenceye kavuşturulmayan çözüm süreci değil. Kürt sorununun çözülmesinde, Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini siyaseten savunan BDP/HDP’nin 3 Ocak 2013’ten bu yana geçen 17 aylık müzakere sürecine dahil edilmemesi bile tek başına sorundur. BDP/HDP çizgisi, süreçte Öcalan’ı muhatap olarak işaret etmiş olsa da sorunun kamusal alanda önemli bir temsilcisidir.

 

Çözüm sürecinin eksiği: Toplum

 

Yine son sürecin başlamasının üzerinden 17 ay geçmiş olmasına rağmen Kürtlerin siyasi hareketinin çözüm koşulları olarak öne sürdüğü hiç bir konuda AK Parti somut adım atmamıştır. Öcalan ile yapılan son görüşeme bir kez daha ifade edilen, “yeni bir aşama”, “müzakerelerde yeni dönem başlıyor” türünden açıklamaları iyi niyetli ama gerçekliğe değmeyen ifadelerdir.

Eğer bu böyle değilse, geçilen yeni aşama nedir, hangi adımlar atılacaktır açıklanmalıdır.

Kabul edelim 17 aylık sürecin tek kazanımı “terör” kaynaklı ölüm olmamasıdır. Bu, çok önemlidir ama tek başına çözüm değildir. Çünkü bu süreçte daha vahim olan Başbakan Erdoğan’ın kullandığı kutuplaştırıcı dilin toplumda zihinsel bölünme ve ayrışmayı keskinleştirmesidir. Başbakan Erdoğan’ın bu siyasal tercihi ile AK Partililik kimliği üzerinden yeni bir vatandaşlık inşa ederek, diğer toplumsal kesimlere açık bir öteki muamelesi yapmaktadır.

Bugün toplumun farklı kesimleri yaşanan kutuplaşma ile kendi gettolarına daha fazla hapsolmuş ve bu ayrışma kalıcı hale gelmeye başlamıştır.

Önümüzdeki günlerde Diyarbakır’da bir dizi toplantı yapılacağı bilgisi medyaya yansıdı. Bunlar kuşkusuz iyi niyetli adımlardır. Ama sorun şu ki, burada sorun çözümün hala teknik düzlemde uzmanlara havale edilerek toplumsallaşmasının sağlanamamasıdır.

 

Kazan-kazan temelli yaklaşım

 

Bugün artık çözüm süreci olarak karşımızda duran tablonun öne çıkan yüzü tarihsel bir sorunu çözmekten çok tarafların iradi olarak zamana yaydıkları bir “kazan-kazan” sürecidir.

Süreç artık Başbakan Erdoğan için kendisi ya da başka bir AK Partilinin Cumhurbaşkanı seçimine endekslenmiş bir pazarlık süreci; Kürtler için ise bölgede yerel yönetimlerde elde edilen başarı üzerinden yerelde güçlenecek bir demokrasi modeli ile demokratik özerklik inşası hedefine ulaşılmasıdır. Elbette bu süreçleri doğrudan etkileyen Kuzey Irak ve Suriye hattındaki gelişmelerdir.

Her iki taraf da kazanmayı umuyor ama denklem ikisinin birden kazanmasına imkan vermiyor.

 

CHP’ye düşen sorumluluk

 

Türkiye’nin içinde olduğu sıkışmış hali aşmasında muhalefete özellikle de CHP’ye büyük sorumluluk düşmektedir.

Kürt sorunu bağlamında konuşursak; tarihsel olarak CHP, evet sorunun “anası”dır ama sorunun geldiği kangren halden tek başına sorumlu değildir. Kürt sorununun gelinen noktada sorumlusu otoriter devlet anlayışı ve onun taşımaktan imtina etmeyen iktidarlardır. 

Bugün CHP, sorunun geldiği noktada çözüm konusunda inisiyatif alarak tarihsel bir çıkış yakalayabilir. Şu çok açık ki, Kürt sorunu eğer üniter devlet içinde kalınarak çözülecekse bu CHP’siz olmaz.

CHP bu çıkışı, başta anadil eğitimi olmak üzere temel hak ve özgürlükler ile eşit vatandaşlık konusunda ikna edici, inandırıcı bir program ve paket ile bir çıkış yakalayabilir. Türkiye konjonktürü de, CHP içindeki yenilenme dinamiği açısından koşullar uygundur. Burada Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na düşen siyaseten risk almasıdır.

CHP’nin Kürt sorunu konusunda yapıcı ve çözümü temel alan çıkışı, sadece bu sorunun çözülmesinde değil Türkiye’nin normalleşmesini ve CHP’nin yenileşmesine, dönüşmesine ve değişmesine de büyük katkı sunabilir.

@murataksoy