Yukarıdaki başlığı taşıyan yazıyı 28 Haziran 2013’te Yeni Şafak’taki köşemde yazmıştım. Bu yazıyı hatırlamama neden olan 28 Nisan 2014 tarihli Radikal’in manşet haberi ve aynı gün Başbakan Erdoğan’ın TBMM’deki grup toplantısındaki konuşması oldu.
Meclis'teki grup toplantılarını izlemek için Ankara’ya giderken Radikal’de Ömer Şahin’in manşet haberini okudum. “Köşk yolunda 4 açılım” başlıklı manşet haberde Şahin, AK Parti’nin toplumsal gerilimi düşürmek için atılması düşünülen adımlardan birinin de Cemevleri'ne yasal statüsünün çözümlenmesi olduğunu yazmıştı. Ve düzenlemenin de Gezi’nin yıldönümü öncesi gündeme geleceğini yazmış.
Başbakan’ın Aleviliği ve Alevileri
Kuşkusuz bu haber iyi niyetli, iyimser bir gelişme idi. Nitekim Başbakan Erdoğan’ın grup konuşmasında Alevilik konusunda söylediklerini duyunca Şahin’in haberindeki Cemeviyle ilgili bölümün iyimser değil çok iyimser olduğunu düşündüm.
Başbakan Erdoğan'ın söyledikleri, önceki gün kendisini ziyaret eden Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un hem kendisine söylediği hem de ODTÜ’de yaptığı konuşmadan rahatsız olduğunu gösteriyordu. Ne demişti Cumhurbaşkanı Gauck özetle; Türkiye’nin hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler ile demokrasi konusundaki eksikliklerini gündeme getirdiği ve yaşananlardan endişe duyduğunu.
Başbakan’ın grup toplantısında Gauck’un; “Aleviler Almanya’da özgür, Cemevleri ibadethane statüsünde” şeklindeki konuşmasına cevap verirken ifade ettiği; “Almanya’da Ali’siz Alevilik denen bir olay var, yani ateist bir anlayışın, Alevilik kisvesi altında, kendilerinin de desteklemiş olduğu bir yapı var. … Türkiye’de böyle bir Alevi yok” sözleri, Erdoğan’ın Türkiye’deki Alevileri kazanma konusunda niyetini olsa bile samimi bulunmayacağı için zor olacağını gösteriyor.
Alevilik teolojik değil siyasal tartışma
İlk olarak şunu ifade edelim; Türkiye’de Aleviliğin kamusal alanda bir sorun/talep/nesne/özne olarak tartışıldığı ya da taleplerinin kamusal alanda ifade edildiği her durum, özünde teolojik değil siyasal bir tartışmadır.
İkincisi; Aleviliğin ne olduğu, Aleviliğin İslam’ın içinde olup olmadığı dışarıdan tanımlanacak bir durum değildir. Aleviliğin ne olduğu, kendilerinin İslam’ın içinde görüp görmemeleri Erdoğan’ın ya da Sünnilerin değil, kendilerinin sorunudur.
Burada iktidara ve devlete düşen; toplumsal bir grup olarak Alevilerin hak ve özgürlükleri konusunda kamusal alanda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek ve toplumsal farklılıklara eşit mesafede durmaktır.
Öncelikli Sorun Cemevinin statüsü değil AYRIMCILIKTIR
Alevilerin gündelik hayatta yaşadıkları en büyük sorun ya da toplumsal talep olarak Cemevleri'nin statüsünün gündeme getirilmesi ilginçtir. Bu talep kurumsal yapılan öncelikli talebi olabilir.
Bugün gündelik hayatta Alevilerin karşılaştıkları temel sorun Cemevlerinin statüsü değil ayrımcılıktır. Özellikle son yıllarda kamuda çalıştıkları kurumlarda pasif görevlere sürülmelerinden, KPSS'yi geçip sözlü sınavlarda elenenlere kadar geniş bir mağduriyet söz konusudur. Ve bu iradi bir siyasal tercihin sonucudur. Bunların kendi aile çevremden yakın örneklerini biliyorum.
CHP’ye oy verecekler çünkü;
Bunun için Aleviler son yıllarda yoğun biçimde CHP etrafında kenetlenmiş durumdalar. Bu yoğunlaşmanın tek bir nedeni var: “güvenlik endişesi”. Gezi protestolarına katılanların içinde kimi raporlarda yüzde 70’in üzerinde olduğu ifade edilen Alevilerin orada bulunma nedenleri, sahip oldukları yaşam biçimine, hayat tarzlarına, özgürlüklerine, nasıl yaşamaları gerektiğine yönelik yönlendirmeler karşısında hissettikleri korku, endişe ve kaygıdır. Bu korku, endişe ve kaygı, 3. köprünün adı ortada dururken üniversitenin birine Hacı Bektaşi Veli ismini vermekle ortadan kalkmaz. Ya da Cemevinin yasal statüye kavuşmasıyla da.
Bu açıdan AK Parti eğer içinde bulunduğumuz süreçte bir Alevi açılımı daha yapacaksa birden fazla koşulu aynı anda gerçekleştirmesine bağlıdır. Bunlardan ilki sorunun temelinin eşit vatandaşlık olduğunun kabul edilmesidir. İkincisi Alevileri temsil edebilecek doğru muhatapların belirlenmesi. Ve üçüncüsü kamudan gündelik hayata Alevilere uygulanan ayrımcı politikaları sona erdirecek bir sürecin başlatılmasıdır.
Güven sorunu varken adım atılmaz
Yazıya başlığını veren o yazımı şöyle bitirmiştim: “Alevilerin sessiz çoğunluğunu temsil edenlerin içinde olmadığı, onlarla konuşulmadığı hiçbir açılımın başarılı olma şansı yoktur. Çünkü burada temel sorun 'güven' sorunudur. Alevilerin kendilerini güvende hissetmedikleri ortamı yaratmadan onların AK Parti ile buluşması ancak bireysel ya da temsil gücü olmayan gruplarla sınırlı kalır.
Sonuçta Alevilerin de, Kürtlerin de Romanların da, gayrimüslimlerin de sorunlarının çözülmesi demokratikleşmenin derinleştirilmesi ve farklılıklara farklılıkları ile saygı duyan, oldukları gibi kabul eden bir vatandaşlığın hayata geçirilmesidir. Hükümetin sorumluluğu budur.
Ve bu sorumluluk hükümetin aldığı yüzdeden bağımsız olarak farklı olanlarla konuşabilme, farklılıkları ötekileştirmeme ve onlarla ortak bir gelecek kurmaya zihni olarak hazır olmak demektir.”
Başbakan Erdoğan zihnen bu nokta mı?
Ben umutlu değilim.
Nitekim bugün 1 Mayıs. Taksim’de göreceklerimiz bunun testi olacak.
@murataksoy