Mine Gencel Bek

05 Mart 2014

Manuel Castells: Kimse interneti durduramaz

Manuel Castells’in Toplumsal Hareketler ve İnternet Üzerine Konuşmasından Notlar

Manuel Castells, 18 Şubat 2014’de Harvard Üniversitesi’nde toplumsal hareketler ve internet üzerine yaptığı konuşmada Türkiye’ye de değindi. Sasha Constanza-Chok’la birlikte not aldık ve MIT Civic Media blogunda İngilizce olarak yayınladık. T24 için kısaltarak çeviri yaptım ve ayrıca kısa değerlendirmeler ekledim.

Castells’i Türkiyeli okurlar en çok Enformasyon Çağı üçlemesi ve son kitabı İsyan ve Umut Ağları, İnternet Çağında Toplumsal Hareketler ile tanıyor. Castells’in son çalışmalarında farklı ülkelerde kentlerdeki toplumsal hareketlerde internetin rolü odağa alınıyor.

Toplumsal Hareketler

Castells konuşmasına toplumsal hareketlerin tarih boyunca toplumsal değişimde ana eyleyiciler olageldiğini söyleyerek başladı. Toplumsal hareketler kolektif olarak iletişim aracılığıyla paylaşılan duygularla tetiklenir. Toplumsal değişim, uzamsal değişimden ayrılamaz. Zira, var olan kentsel yapının yeniden üretimi süreçlerinde dışlandığını hisseden yurttaşlar direnir. Bu direnişte de internet ağlarını kullanır.

Son beş yılda tüm dünyada bir toplumsal hareket dalgasının yayıldığını belirten Castells yıllara göre şu hareketleri sıraladı: 2009 Temmuz’unda İran, 2010’da Yunanistan ve Tunus, 2011’de Mısır ve devam eden İspanya Indignadas hareketi. 2011 Eylül’ünde başlayan Occupy Wall Street eylemleri birkaç ay içinde 1000’den fazla Amerikan kentine yayıldı. 2011 ve 2012 yıllarında İsrail o zamana kadarki en büyük hareketliliği yaşadı. Moskova, otoriter Putin’e karşı eylemlerle sarsıldı. İtalya’da 5 Stars hareketi İtalyan politikasının çehresini değiştirdi. 2011 yılından beri sokaklarda olan öğrenciler Şili’de siyasetin tarzını değiştirdi. Gezi parkı çevresindeki Türkiye’deki eylemler ise Castells’e göre hala aktif gözüküyor ve hatta bir siyasal krize yol açtı. ‘Bu arada kazandılar da. Gezi parkı projesinin gelişimi iptal edildi’. Brezilya’da ulaşım eksenindeki hareket genişleyerek yolsuzluklara, hatta FIFA’ya kadar uzandı ve ‘10 stadyumdansa 1 hastane’ slogan oldu. ‘Bunu hayal edebilir miydiniz hiç, Brezilyalılar futbolu protesto edecek?’. Ukrayna’da toplumsal hareketler Doğu Avrupa ve AB arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlıyor (Konuşmanın yapıldığı sırada onlarca göstericinin ölümüyle sonuçlanan olaylar yaşanmamıştı henüz).

Castells’e göre, bunlar kimse tarafından öngörülmedi ve kimse tarafından da yönlendirilmedi. Büyük ölçüde kendiliğinden hareketlerdi ve 100’den fazla ülkede binlerce kenti etkiledi. Küçük ölçekli başlayıp yüzbinlerce kişiyi harekete geçirdi ve geniş bir toplumsal destekle karşılaştı. Burada ilginç olan bu hareketlerin çoğu, ortaya çıktıkları bağlamların farklılığına rağmen, benzer özellikler taşıyordu. Elbette bu hareketlerin farklı bağlamlarda farklı talepleri vardı. ‘Brezilya ve Türkiye’de örneğin ekonomik kriz yoktu. Brezilya’da özellikle devlet tarafından yoksulluğa karşı programlar uygulanıyordu. Türkiye krizden uzaktı. Hatta ekonomik olarak epey iyi durumdaydı’.



Tüm durumlarda tek bir sözcük tekrarlanageldi: ‘Haysiyet’. Castells’e göre, farklı talepler de olabilir ama hepsinde de insanların yaşamlarına karşı siyasal düzenin sürekli aşağılamasına direniş vardı. Örneğin Brezilya’da ulaşım ücretlerinin protestosu ‘ne yani, birkaç cent için mi?’ diye hafife alındı ve onlar da dedi ki ‘Hayır, mesele birkaç cent değil, bizim haysiyetimiz!’.

Castells bu hareketlerin ortak özelliklerini ise internet ağını kullanmaları, aynı zamanda multimodal olmaları, hem küresel ve hem de yerel olmaları, lidersizlikleri, özdüşünüm içinde kendilerine eleştirel bakabilmeleri ve şiddet içermemeleri olarak sıraladı ve herbirini şöyle açımladı.


İnternet, Mobil Ağları Ve Multimodalite: Çevrimiçi ve dışı yanyana


İlk olarak bu hareketler internet ve mobil iletişim çevresinde ağ oluşturdu. 1991 yılında dünyada cep telefonu kullanımı ile ilgili ilk surveylerde 16 milyon kişi abone görünürken şimdi 7 milyar kişi kullanıyor. Özellikle böylesi bir hareket için teknik ve sosyal platform sağlaması bakımından akıllı telefonların önemi büyük. İletişim her zaman bu hareketler için merkezi öneme sahip olageldi. Broşürler, konuşmalar, radyo ve TV’nin kullanımı gibi. İletişim olmadan toplumsal hareketler de olmazdı.   Bugün ise ağları kullanan hareketler daha hızla yayılarak etkisini arttırabiliyor ve daha da önemlisi iletişimsel özerkliğe sahip olabiliyor. Büyük şirketler platformları kontrol etseler de hareketler devlete, medyaya ve diğer kurumlara karşı özerkliklerini arttırıyorlar.


Castells’e göre bu hareketler hem çevrim içi hem de çevrim dışında var oluyorlar. Örneğin Mısır devriminde futbol fanlarının çevrim dışı ağları çok önemliydi. Tüm farklı ağlar da internet ve mobil iletişimle birbirine bağlanıyor. İşte bu ağların ağları, yeni toplumsal hareketleri biçimlendiriyor. Burada ayırdedilebilen bir merkez yok. Baskıdan da görece daha kolay kaçabiliyorlar.

Hareketler ayrıca kent uzamlarını işgal ederek harekete dönüşüyor. İşte bu, ağların isyandan umuda evrildiği çok önemli bir moment Castells’e göre. Kamusal uzamda tartışmaya ve müzakereye başlıyorlar. Sembolik meydanların işgali yoluyla sembolik olarak kenti ve kamusal uzamda tanınmayı talep ediyorlar.

Burada özerklik uzamı, internet ve kent uzamının karışımından oluşuyor. Ne sadece sanal ne de fiziksel. ‘Burada internet mi devrimleri yarattı şeklindeki saçma tartışmalara girmeyeceğim. Elbettte hiçbir teknoloji bir toplumsal hareketi yaratamaz’.


Küresel, Yerel ve Kendiliğinden

Bu hareketler çevrimiçinde kişilerle bağlantı kurduğundan devrimci turizme de tanık oluyoruz. ‘Bildiğim en hoş turizm çeşidi’. Böylece yüzyüze de bağlantı kuruyorlar ama ‘bunların bazıları da devrimci turist değil, polis elbet’ (gülmeler).

Hareketler bağlantılı oldukları yerlerin adını da taşıyor. New York Liberty Park’ın bir kısmı Puerto del Sol ve Tahrir olarak yeniden adlandırıldı. Plaza Catalunya’da da Tahrir olarak yeniden adlandırma oldu. Yani, baskıcı kurumlara karşı mücadelede birbirleriyle özdeşleşiyorlar.

Hareketlerin öfke ile kendiliğinden başladığını belirtti Castells. Bir şiddet imgesi ya da bir yolsuzluk daha kaldırılamıyor. Brezilya’da 2013’de yolsuzluk yapan bir milletvekili görevine devam ve maaşını alma talebinde bulununca ve de kongre bunu oylayınca daha önce ortaya çıkmış hareket daha da öfkelendi. Yani, artık daha fazla hoş görülemeyecek gerçekler söz konusu.

Çoğunlukla twitter hakkında konuşulsa da aslında YouTube da çok etkili oldu, Zira pek çok şiddet ve kaba güç imgesi harekete geçirdi. Demokratik dediğimiz Kaliforniya’da da polis kampüste oturan barışçıl öğrencilere biber spreyi sıktı. Sadece Esad’ın makine tüfekleri değil, California ya da New York kenti polisi de istediğini yapma hakkı olduğunu düşünüyor.


Lidersiz Yayılma


Karine Nahon’un Going Viral adlı son kitabına referansla tanımladığı gibi ağ toplumunda sürekli bir yayılma süreci söz konusu. ‘Çözüm Tunus’dur’ Arap ayaklanmalarında kullanılan bir slogan oldu, eski slogan ‘Çözüm İslam’da’ yerine. Suriye’dekiler ‘Mısır’daki gibi yapacağız’ diye ayaklandı. ‘Mesele şu ki dünyada yalnız değiliz’.


Castells’e göre, her zaman değilse de çoğu zaman ortak özellik lidersizlik. Şili’de öğrenci hareketi çoğunlukla komünist öğrencilerdi. Ama genelde bu hareketlerin DNA’sında iktidarın delegasyonunu reddetme var zaten. Demokrasiyi ya da hatta temsili demokrasiyi reddetmiyorlar aslında. Ama diyorlar ki ‘biz delege eder etmez, istediklerini yapacaklar’. ‘Burada bir öneri yapmıyorum, sadece gözlemlediğim durumu tanımlıyorum’.

Toplumlar korkuya, uygarlık baskıya dayalı. Korku ancak birlikte olarak aşılabilir, korkuyu paylaşarak. ‘Arkadaşların elini tuttuğunda hala panik olabilirsin ama kaçmazsın’.

 

Şiddet Uygulamama ve Öz-düşünüm


Bu hareketler durmaksızın tartışır; kimiz, ne istiyoruz ve neden diye. İdeolojik bir pozisyonla başlamazlar, tartışmaya ve dönüşüme açıklar.

Köken olarak bu hareket dalgası şiddet içermez. Ama sistematik olarak şiddetli baskıyla karşı karşıyalar. Silah, gaz vb. biçimlerde kesinlikle baskı gelir. Hareketin yaşamı, şiddete nasıl cevap verdiğine bağlıdır. Bu hareketler çoğunluğun desteğine sahiptir. 

Bununla birlikte bazıları şiddetle cevap verir. Ateş ve kan sokaklarda akmaya başlayınca daha geniş kamu desteğini kaybeder. Arap devrimlerinde daha da kötüsü oldu. Suriye’de 6 ay boyunca hareket en ağır baskıda bile şiddetle karşılık vermedi. Binlerce insan şiddet içermeyen protesto eylemlerinde öldürüldü. Ancak, ona göre, harekete belli başlı ülkeler (ABD, Saudi Arabistan ve Katar) silah sağlayınca toplumsal hareket bir iç savaşa dönüştü. İç savaşın ilk kurbanı da toplumsal hareketin kendisidir. O zaman hareket, amacı devleti ele geçirmek olan devrime dönüşür.

 

Zihinlere Tohum Ekmek


‘Her hareket yok olur eninde sonunda’ baskıyla, uzlaşıyla ya da kurumsallaşmayla. Burada ilginç olan şey hareketlerin sona erip ermeyeceği değil bunun nasıl olacağı ve bu süreçte kişilerin zihinlerine hangi tohumları ekecekleri. Asıl hayati mücadele insanların zihinlerinde, iktidarın koridorlarında değil. AB’de de meşruiyet krizi var, ABD’de de. Hareketler, var olan siyasal kurumların ötesinde ümit verebilir.


İspanya’da, Türkiye’de, Yunanistan ve Portekiz’de hareketler çoğunluğun desteğini kazandı. İran’daki hareketten sonra daha modernist bir başkan seçildi. Türkiye’de otoriter hükümetin yolsuzlukları ortaya çıkarıldı ve siyasal sistem sarsıldı. Brezilya’da Dilma Rousseff  göstericilere ‘haklısınız’ dedi ve yeni seçim yasası hazırlıklarına başladı.


Uzamsal Boyutlar

Pek çok durumda hareketler gelişme modeline meydan okudu. Brezilya’da, Türkiye’de ve İsrail’de ‘biz gelişme, kalkınma istiyoruz, ama bunu istemiyoruz’ dediler. Bu toplumsal hareketler, yukarıdan aşağıya kentsel gelişimlere doğrudan ve apaçık bir eleştiridir. Barikatların kurulması da bir askeri taktik değildi. Böylece kendilerini dışlayan resmi kurumlara karşı barikatların içinde bir topluluk oluşturuldu. Birlikte tartışılabilen bir kamusal uzam yaratıldı. Uzam, bizim dışımızda var olmaz, ancak toplumsal pratiklerle ilişki içinde yeniden tanımlanmalıdır. Bu yeni uzamda yakınlığın değil bağlantıda olmanın önemi vardır artık.

Uzamsal boyutlara özel bir vurguyla biten konuşmanın yapıldığı salondan basit bir gözlem: Dinleyicilerin arasında orta yaş ve üstü ve çoğu akademisyen olan grup Castells’i daha eleştirel dinledi ve o yönde sorular sordu. Çoğunluğu oluşturan genç öğrenciler ise büyük bir sempatiyle, esprilere karşılık vererek, alkış ve tezahüratlarla dinledi.

Castells konuşmasını bitirdikten sonra sorulan ‘İnternetin olumsuz yönleri yok mu?’ şeklindeki soru, aslında Castells’in analizlerine ilişkin yapılan iyimser ve teknolojik determinist şeklindeki eleştirilere haklılık veriyor gibiydi. Castells bu soruyu konuya normatif yaklaşmadığını vurgulayarak yanıtladı. Ukrayna’daki harekette örneğin neo-nazi öğelerin yer aldığını belirtti. ‘Popülist sağ da bu hareketlerin bir parçası olabilir’ dedi ve onların da toplumun değerlerini değiştirmenin peşinde olduğunu ekledi.

‘Nasıl oldu da Occupy gibi bir hareket bireyci Amerika’da yaşanabildi?’ şeklindeki soruya ise kültürleri bireyci olan ya da olmayan şeklinde ayrıştırmamak gerektiğini aslolanın networked bireycilik olduğunu belirterek yanıtladı: ‘Ben de birey olarak kentli kolektiflerle bağlantı kuruyorum’ dedi.

Sorulardan birisi ise Türkiye hakkındaydı. Aslında Castells’in analizinin en eleştirilen yanlarından birisi olan iyimserliğini de sorgulayan katılımcı Türkiye özelinde Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan İnternete ilişkin yasanın sınırlamalar getirdiğine dikkat çekerek ‘Daha iyiyi görmeden daha kötüleri mi yaşamak gerekiyor acaba?’ diye sordu. Türkiye’de çoğunluk yolsuzlukların yapıldığına inansa da bunların bazılarının yine seçim olsa AKP’ye oy vereceğini belirttiklerini ortaya koyan araştırmadan hareketle, seçim siyaseti ekseninde Castells’in görüşlerini sordu.

Castells şöyle yanıtladı:

‘Erdoğan Gezi olaylarında da Twitter’ı hedeflemişti. Gerçekte kimse İnternet’i durduramaz. Elektrik gibi bir şey. Elektriği kapatamaz. Hareket insanların zihninde. Artık bunu insanlardan almak için çok geç. Erdoğan, zaten daha önceleri askerin gücünü azaltacağı için kendisini desteklemiş olan entelektüellerin ve kentli orta sınıfın desteğini kaybetti. Zemin sarsıldı bir kere. Hiçbir şey bir daha aynı olmayacak. Gelecek gençlerin olacak’.

Castells’e göre projenin rafa kalkmasıyla Türkiye’deki gezi toplumsal hareketi kazanmış durumdadır. Öte yandan Gezi eylemlerinde aslında yaşam tarzlarına müdahaleye karşı çıkma başta olmak üzere diğer öğeler de vardı ve bu konuda erk sahiplerinin bir ders çıkarmadığı gibi benzer müdahalelere devam ettiği açık. O anlamda Türkiye’ye dair sorulan sorudaki Castells’in analizinin çok iyimser olduğu görüşüne bir yandan katılıyorum. Öte yandan, kendisinin de belirttiği gibi, kazanım sadece verilecek kararlar, siyasa değişiklikleri vb. ile sınırlanmayıp kişilerin zihinlerine tohum ekmek ise de bunun uzantılarını süreçte yaşayarak göreceğiz.  Bu tohumlar var olan politik yapıları eleştirip, farklılarını tahayyül etmeye yarayacak ve bu yönde umutları yeşertecek mi acaba?