Mine Gencel Bek

26 Kasım 2014

'Burada duracağız ve daha ileriye gitmeyeceğiz'

Yerinden edilen yüzlerce Suriyeli mülteci akademisyenin psikolojik olarak öğrencilerden daha ağır durumda olduklarını öğreniyoruz

Türkiye’deki Suriyeli Üniversite Öğrencileri ve Akademisyenlerin Durumu

Ekim ayında IIE (Institute of International Education) ve Kaliforniya Üniversitesi Davis İnsan Hakları İnisiyatifi işbirliğiyle yapılan bir çalışma sonucunda Türkiye’de bulunan Suriyeli üniversite öğrencileri ve akademisyenlerin durumuna ilişkin bir rapor yayınlandı.

İnsan Hakları, Ortadoğu Çalışmaları ve Uluslararası Yüksek Öğretim alanlarında çalışan Arapça ve Türkçe konuşan uzmanların 2014 yazında Türkiye’ye giderek Ankara, İstanbul, Antep, Antakya ve Reyhanlı’da birebir Suriyeli öğrenci ve akademisyenlerle görüşmeleri neticesinde kaleme alınan raporun (We Will Stop Here and Go No Further) adı, kendisiyle görüşme yapılan bir Suriyeli üniversite öğrencisi kadının sözlerinden alınmış. İnsan hakları ihlallerinden ve çatışmadan kaçarak gelen bu öğrenci ve diğerleri, öğrenim hayatlarının durduğunu çarpıcı biçimde belirtiyor. Raporda verilen bilgilerden her ne kadar Lübnan ve Ürdün’deki Suriyelilere göre Türkiye’dekilerin (özellikle de Ankara ve İstanbul’da) görece daha iyi bir konumda oldukları sonucu çıkarılabilse de, Türkiye’de de pek çok sorun yaşıyorlar. En başta, öğrencilerin çoğu halen öğrenimine devam edemiyor durumdalar. Kadın öğrenciler ise bu konuda daha da dezavantajlı: 2013-2014 yıllarında Türkiye’de üniversiteye kayıt olan Suriyeli gençlerin % 79’u erkek iken kadınların oranı sadece % 21’de kalmış.

Lübnan ve Ürdün’deki Suriyelilerle Türkiye’deki mültecilerin ortak sorunları resmi belgelerinin olmayışı, ekonomik sorunlar ve geçmişteki akademik kredilerinin transferinde yaşanan güçlüklerden oluşuyor. Bunlara ek olarak ayrıca raporda Türkiye’deki yüksek öğrenimin karmaşık yapısının ve eğitim dilinin ağırlıkla Türkçe olmasının getirdiği engeller tartışılıyor. Güney illerindeki öğrenci ve akademisyenlerin Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirdekilere oranla daha stresli ve kaygılı olduğunun belirtildiği raporda bunun nedenleri olarak çatışma alanına yakınlık ve güney illerinde yaşayan Türkiyelilerin kendilerinin ‘misafir’ olarak tabir edilen konumlarının değişmesine karşı zaman içinde tepki göstermeye başlamalarının altı çiziliyor.

Rapordan, yerinden edilen yüzlerce Suriyeli mülteci akademisyenin psikolojik olarak öğrencilerden daha ağır durumda olduklarını öğreniyoruz. Prestij kaybı, ailelerine karşı yükümlülüklerini yerine getirmemenin baskısı ile ve çoğu da zaten Suriye’de işkence ve kötü muamelelerle karşılaşmış olduklarından ağır travma ve şok yaşamış durumdalar. Akademisyenlerin çoğunun pasaport ya da başka belgesi bile olmadığından ve dil engeli nedeniyle çalışma için başvuru bile yapacak durumda değiller.

Öğrenciler, sosyal medyada örgütlenerek birbirleriyle dayanışıyorlar, ancak yine de büyük ölçüde ne yapacakları ve nasıl yapacakları konusunda bilgilendirilmeye ihtiyaçları var. Rapor, Türkiye hükümeti ve yüksek öğretim kurumlarının yanı sıra uluslararası topluluk da dahil çeşitli düzeylerde bilgi verme, program geliştirme, burs programları yaratma, Türkçe ve İngilizce dil desteği geliştirme, öğretim kuruluşları arasında işbirliğini arttırma dahil olmak üzere yapılması gerekenleri sıralayarak sonlanıyor.