Erdoğan, tek adam olma isteğini tatmin etmek için istediği her şeyi elde etti.
Gerçi yeni kabinesini daha kuramadı, ama son söz onda oldukça, kim bakan olmuş olmamış ne önemi var?
Önemli olan şu: Her şeyi alan Erdoğan ne verecek?
Türkiye’yi demokratik bir Avrupa Birliği ülkesi yapamaz. Birbirinden neredeyse tamamen kopmuş Sünni, Alevi, Kürt, laik kesimleri birleştiremez. Gazetecilere eziyet etmekten, hapishaneleri doldurmaktan vazgeçemez. Orta Doğu’daki Sünni- Şii çatışmasından kendini soyutlayamaz. Barış sürecini yeniden başlatamaz.
Bir defa, otomobilin anavatanı Amerika dahil, yeryüzünde hiçbir ülkede ‘‘yüzde yüz yerli’’ üretim otomobil yoktur
Hadi bu imkânsız isteklerden vazgeçtik.
Türkiye’yi üst gelir düzeyinde bir ülke yapmak için bir şeyler yapabilir mi?
Bu soruya cevap vermeden, Erdoğan’ın birkaç gün önce Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde yaptığı konuşmaya kulak verelim.
“Gelin, şu yüzde 100 yerli üretim otomobilimizi Made in Turkey olarak TOBB'un içinden çıkartalım,” dedi Cumhurbaşkanı.
“On beş senedir teklif ediyorum, gelin kendi otomobilimizi üretelim. Ne yapıyor? Montaj, montaj, montaj. Ya montajcılık bu ülkeye yakışmıyor. Artık bu millet, kendisi bunu üretecek beyne de sahip, kabiliyete de. E bunu yapabilir miyiz? Yaparız. Niye yapmıyoruz?”
Yapılamaz da ondan.
Bir defa, otomobilin anavatanı Amerika dâhil, yeryüzünde hiçbir ülkede “yüzde yüz yerli” üretim otomobil yoktur.
O iş 1960’larda kaldı.
Artık otomobiller dünyanın her yerinde montajdır. Araçlar fabrikalarda, binbir değişik yerden gelen binbir parça bir araya getirilerek imal edilir.
En ufak vidaya kadar sayacak olursanız, arabalarda 25.000- 30.000 değişik parça vardır.
Sadece otomobilde değil, cep telefonundan bilgisayara ve uçağa kadar birçok endüstriyel üründe hikâye aynıdır.
Marifet yüzde yüz yerlide değil, inovasyondadır – yenilikte ve buluşta. Yüksek katma değer bundadır.
Ama, nedense, Türkiye’de otomobil üretmek hep endüstrileşmenin ok-ucu olarak algılandı.
Yüzde yüz yerli otomobil, ilkin 1960 darbesin
(Devrim arabasını hatırlıyor musunuz?)
Görüle görüle ve gerçekleşmeye gerçekleşmeye bu hayal Erdoğan’a kadar geldi.
Marifet yüzde yüz yerlide değil, inovasyondadır – yenilikte ve buluşta. Yüksek katma değer bundadır
Bu hayal, o gün ne kadar imkânsız idi ise bugün de – farklı nedenlerle de olsa – o kadar imkânsızdır.
Yerleşik otomobil şirketleri için bile piyasaya yeni bir model çıkarmak yıllar alan, yüz milyonlarca dolar maliyetli bir iştir.
Hyundai, Genesis adlı aracını 2003 yılında planlamaya başladı. Gövde dizaynı üç yıl sürdü. Aracı geliştirme aşaması 23 ay sürdü ve 500 milyon dolardan fazlaya mal oldu. Seri üretime geçmeden önce Genesis, 800 bin millik güvenlik testinden geçti. Piyasaya 2008’de çıktı.
Uluslararası pazarlar için yeni bir marka yaratmak ve piyasaya sıfırdan yeni bir araç çıkarmanın maliyeti milyarlarca doları bulur.
TOBB üyelerinde ne böyle sermaye vardır, ne know how, ne de uluslararası satış ağı.
Erdoğan, Türkiye’yi 2023 yılına kadar zengin ülkeler arasına sokacağını söylüyor. Eğer bu amaca ulaşmak için en iyi fikri, “yüzde yüz yerli” otomobil ise nefesinizi tutmayın.