Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız.
Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız.
Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin?
Kendi gözünde mertek varken kardeşine nasıl, "İzin ver, gözündeki çöpü çıkarayım" dersin?
“Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.”
İncil’de (Matta 7) böyle yazıyor.
Ama Erdoğan ne İncil’i, ne de biraz bilgelik kazanma umuduyla okunması gereken diğer kitapları okuduğuı için eskilerden gelen bu öğüdü duymamıştır.
Erdoğan gerisini bilmeyenlerin lideridir. Onların oylarıyla geldi, onların desteğiyle duruyor.
O kadar kendiyle dolu, o kadar kendini allame-i cihan sanıyor ki, duymuş olsa da aklına gelmez.
Et de bıçak da elinde. Bu nedenle yargılamak ve hatta hüküm biçmek ona kolay geliyor.
Kendini öfkenin hazzına kaptırıyor ve hakaret üstüne hakaret yağdırıyor.
En son, “anneliği reddeden” kadınları “eksik, yarım” ilan etti.
Eksik ve yarım, hatta çeyrek olanın kendisi olduğunun farkında değil.
On üç yıldır, büyük çoğunluklarla iktidarda olmasına rağmen ne yaptı?
- Türkiye’yi, Menderes’ten bu yana bütün diğer liderler gibi kapasitesinin altında büyüttü. 2007’de finans krizi baş gösterdiğinde 60 ülkenin kalkınma hızı en az yüzde yedi idi. Türkiye bu ülkeler arasında değildi. Bugün yüzde yedi ile büyüyen ülkelerin sayısı dokuzdur. Türkiye bunların arasında da yoktur.
Bu yıl yüzde 3 ile 4 arasında büyürse, yani nüfusun büyüme hızının bir iki puan üstüne çıkarsa, kendini şanslı sayacak.
- Cumhuriyet tarihinin en büyük, ciddi rüşvet suçlamasına muhatap oldu. Ve en büyük örtbas etme operasyonunu yönetti.
- Suudi Arabistan ve Katar ile bir olarak Suriye’deki başkaldırının, milyonlarca insanı sığınmacı yapacak bir iç savaşa dönüşmesine katkıda bulundu.
- Saçma bir bahane ile Rus uçağını düşürülmesine neden olarak Türkiye’nin en büyük ticaret ortaklarından biri ile ilişkilerini berbat etti. Turizm sektörünün belini kırdı.
- Dış politikayı alt üst ederek başta ABD ve Almanya olmak üzere Türkiye’nin bütün Batılı dostlarını kaybetmesine neden oldu.
- Yargıyı siyasileştirdi. Bürokrasiyi partizanlaştırdı. Ahbap çavuşları zengin etti.
- Barış sürecini sonlandırıp ülkeyi “mahşere kadar sürecek” teröre mahkum etti.
- Ve demokrasiyi bulduğu yerden geriye götürdü. Kurulduğundan beri çağdaş uygarlık düzeyini yakalamaya çalışan bir ülkeyi, İran ve Suudi Arabistan içinde bulundukları din bataklığından çıkmak için çaresiz cebelleşirken, geri bir Orta Doğu despotluğuna çevirmeye girişti.
*
Yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.”
Asgari ücretle çalışan, saygı duyduğum bir kadına sordum:
“Erdoğan’ı neden seviyorsun?”
“Başka başbakanların yapmadığını yaptığı için” dedi. “Bizim için bir şeyler yaptı. Fakirlerin, yaşlıların hayatını kolaylaştırdı. Avrupalıların karşısında eğilmedi. Siz ne düşünüyorsunuz?”
“Bütün yaptığı bu olsaydı ben de severdim” dedim.
“Gerisini ben bilmem” dedi.
Erdoğan gerisini bilmeyenlerin lideridir. Onların oylarıyla geldi, onların desteğiyle duruyor. Çok şey yapabilir, nefret ettiği Atatürk’ün yanında yer alabilirdi. Bir ara yapar gibi oldu da. Sonra hubris hastalığına yakalandı. Eninde sonunda onu en çok sevenleri de perişan etmesi kaçınılmaz olan bir yola girdi.
“Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.”