Metin Münir

26 Mart 2019

Uyku yazıları: Siesta biyolojik bir ihtiyaçtır

Siesta “şuraya bir kıvrılayım,” şeklinde bir koltuğa uzanıp yapılmaz, pijamalarınızı giyip yatağa girmelisiniz

Çocukluğumda, yaz aylarında, adada öğle uykusu için hayat dururdu. Devlet daireleri kapanır, dükkânlar bir ile dört arasında bütün kepenklerini indirir, herkes öğle yemeğinden sonra uyumak için odasına çekilirdi.

Birçok başka güzel âdet gibi bu da 1970’lerde büyük oranda terk edildi.

Ben terk etmedim ama.

Epey yıldır hemen hemen her gün siesta yapıyorum.

Ve gariptir, bu uykuları genellikle gece uykusundan daha derin ve dinlendirici buluyorum. Bazen o kadar derin oluyorlar ki uyandığımda bir an nerede olduğumu ve sabah mı yoksa öğleden sonra uykusundan mı uyandığımı düşünmem gerekiyor.

Bu nedenle okuduğum uyku hakkındaki kitapta* siesta bölümünü olağanüstü ilginç buldum.

Özetliyorum:

Doğanın insan için yaptığı uyku planında iki faz uyku var: Biri gece uzun, diğeri öğleden sonra kısa, yarım saat ila bir saatlik bir uyuma.

Hâlâ binlerce yıl önceki hayatı süren göçebe kabilelerde ve bazı Güney Amerika ve Akdeniz ülkelerinde kimi topluluklarda bu alışkanlık devam ediyor.

Ama “çift fazlı uyku,” genellikle sanıldığı gibi, bazı yerlere has kültürel bir olgu değildir.

Derinlemesine biyolojiktir.

İnsanlar, nerede ve hangi kültürde yaşadıklarından bağımsız olarak öğle ile akşam arasında tetikte olma durumlarında bir kısılma yaşarlar. İnsan beynine tellendirilmiş bir özelliktir bu.

Bunu kendi hayatında hissetmeyen, o saatlerde üzerine bir uyuşukluk çökmemiş kişi yoktur sanırım.

Yüksek uyanıklık hâlinden uyuklama hâline bu geçiş, doğuştan gelen ve bütün insanlarda bulunan bir şekerleme yapma ihtiyacıdır.

Modern hayat, özellikle kalkınmış ülkelerde, bu doğal ihtiyacı tatmin etme olasılığını ortadan kaldırdı.

Gelişmiş ülkelerde insanlar artık bir defa - o da geceleyin - uyuyor ve birçoğu gerekli 7-8 saatlik uykuyu da alamıyor.

Doğanın emrettiği iki fazlı uykunun terk edilmesi nedeniyle insan sağlığı ne kadar zarara uğramış olabilir?

Harvard Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı, siesta kültürünün terk edilmeye başladığı Yunanistan’da 23,000 kadın ve erkek üzerinde, altı yıl süren bir araştırma yaptı.

Araştırma başladığında hepsi sağlıklı olan katılımcılar arasında öğleden sonra uykusunu bırakanların, bırakmayanlara oranla kalp hastalığına yakalanma riskinin yüzde 37 arttığını tespit etti. Çalışan erkekler arasında risk oranı daha da yüksekti: Yüzde 60.

Yunanistan’da siesta kültürünü terk etmemiş İkaria adlı bir ada var. Bir başka araştırmaya göre, burada yaşayan erkeklerin 90 yaşına ulaşma şansı Amerikalı erkeklere kıyasla neredeyse dört mislidir.

Sonuç: İki fazlı uyku sisteminden kopmak hayatı kısaltıyor.

Deneyimli bir siestacı olarak bu tarzı denemek isteyenlere birkaç öneride bulunmak istiyorum.

Siesta “şuraya bir kıvrılayım,” şeklinde bir koltuğa uzanıp yapılmaz, eğer evde iseniz. Soyunup pijamalarınızı veya gece ne giyiniyorsanız onu giyip yatağa girmelisiniz. Cep telefonunuz kesinlikle yatak odanızda olmasın.

Alışıncaya kadar birkaç gün uyuyamayabilirsiniz.

Sebat ederseniz uyku sizi bulacaktır ve ebediyen yaşamasanız bile hayatınız hafifleyecektir.


*Matthew Walker, Why We Sleep/Neden Uyuyoruz.