Metin Münir

06 Mayıs 2017

Tırtıl, Latin çiçeği ve ben

Tek bir insanın vücudunda tahminen 100 trilyon bakteri hücresi barınır

Küçük parmağım uzunluğunda, şık bir tırtıl.

Yepyeni, gıcır gıcır, en güzel giysilerini giymiş gibi.

Latin çiçeğine uzanmış karnını doyuruyor.

Nereden geldi? Yetişkin bir tırtıl olmadan önce ne idi ve nerede idi?  Tırtıl olmaktan sonraki aşaması kelebek. Ne zaman olacak bu?

Latin çiçeğinde karnını doyuruyor dedimse herhangi bir yerinde değil. Çiçeğin ucunu yiyor. En taze yerini. En taze olmak dışında, o uç bir şekilde dalın lokomotifi. Yendi mi büyümesi stop ediyor, uzayıp ilerlemesi duruyor. 

Tren gibi. Lokomotifini yesen tren durmayıp ne yapacak?

Yanına yaklaşıyorum.

Ne yapıyorsun yahu orada, diyorum, nereden çıktın, neden Latin çiçeğimi yiyorsun?

Başını kaldırıp yüzüme bakıyor.

“İşim bu,” diyor. “Latin çiçeği yemek.” 

Kim sana verdi bu işi?

Başını sağa sola sallıyor. Gene bir aptala çattık, işin yoksa anlat, der gibi.

“Her canlının bir işi var. Bir görevi. Hepimiz, bir görevi yerine getirmek için doğuyoruz. Görevimiz bizimle beraber dünyaya geliyor. İyi kötü, az çok yapıyoruz yapmamız gerekeni. Sonra, eyvallah.”

Feylesof musun, tırtıl mısın, kardeşim? Latin çiçeğimi yemene izin veremem, diyorum.

“Biliyorum. Görür görmez anlamıştım. Beni öldürecek misin? Genellikle öyle olur.”

Hayır. Seni buradan alacağım. Oraya koyacağım. Hafifçe. Zarar vermeden.

Burnumu otların olduğu yere çeviriyorum, orasının neresi olduğunu göstermek için.

“Ama ben Latin çiçeği yemeliyim. Diğer yeşillikler görev alanımda değil.”

Püff! diyorum. Bütün gün seninle tartışamam. Bu Latin çiçeğini yetiştirmek kolay mı oldu sanıyorsun?

Tırtıl, parmaklarımın ona yaklaştığını görünce kendini bir top haline getiriyor. Alıyorum. Şaşırtıcı derecede yumuşak ve hafif. Söz verdiğim gibi otların arasına bırakıyorum.

“Bir tek siz bu işi anlamıyorsunuz,” diyor, birbirimize arkamızı dönerken. “Dengeyi bozuyorsunuz.”

Haklısın, diyorum.

Ama kime?

Yeşil, sarı, kahverengi, şık tırtılı artık göremiyorum.

*

Tek bir insanın vücudunda tahminen 100 trilyon bakteri hücresi barınır

Yeryüzünde kaç canlı türü ve her türde kaç yaratık var?

Bu sorunun cevabı bilinmiyor ve sanırım hiçbir zaman bilinmeyecek.

Sadece bir türe bakacak olursak, yeryüzünde bir trilyon cins bakteri var.

Tek bir insanın vücudunda tahminen 100 trilyon bakteri hücresi barınır.

Bu tek hücreli türün yeryüzündeki sayısı ise bir nonilyondur.  (Az önce öğrendiğime ve muhtemelen kısa zamanda unutacağıma göre, nonilyon  - 10^30 – otuz sıfırı olan sayıya denir.)

Canlı türü sayısı, yarım milyon ile on milyon arasında değişiyor.

Baş döndürücü, amacı bilinmeyen, gören gözlere güzel görünen bir çeşitlilik.

Eğer Amerikan Tarım Bakanlığı benimle dalga geçmiyorsa, bahçede üstüne bastığım toprağın her bir kaşığında yüz milyon ile bir milyar arasında bakteri yaşar. Dört dönüm toprakta bir ton  bakteri var.

Bakteriler toprağın gelişmesinde ve verimliliğinde büyük rol oynar. Bakterisiz toprağın oluşumu ve işlevlerini yerine getirmesi imkânsızdır.

*

İnsanı düşündüğündedengeyi anlamayan, altüst eden, hem kendinin hem de bütün canlıların sonunu hazırlayan bir yaratık düşün

Dünyayı düşündüğünde her şeyin dengede olduğu, her şeyin birbirine bağlı olduğu, canlı cansız her şeyin yaşamı sürdürmek için işbirliği yaptığı bir düzen düşün.

İnsanı düşündüğünde de bu dengeyi anlamayan, altüst eden, hem kendinin hem de bütün canlıların sonunu hazırlayan bir yaratık düşün.

Bu da herhalde bizim dünyaya gelme nedenimiz, diye düşünüyorum: Almak ama vermemek, yok etmek, kirletmek.

Eskimolar, beyaz adama Qallunaat (ka-lu-nat) adını verdiler. Qallunaat, Eskimo olmayan, dünyayı değiştirerek, her şeyi ticarileştirerek yaşayan insan türüdür. Yaşamı, bedeline bakmadan sahip olma üzerine kuruludur. Bu yaşam tarzının yan ürünü, bütün canlıların evi olan doğanın tahrip edilmesidir.

*

Tırtılı bıraktığım yere geri dönüyorum ve bağırıyorum: “Hey ahbap,  geri dön. Vazgeçtim. Latin çiçeği senin olsun.”

Ama çok geç.

Tırtıl nerede?

Tırtıl artık yok.

 ***

Bir okuyucu düzeltmesi: Gobi Çölü'nde buz var

(Perşembe günkü) yazınızdaki “Türkiye’de basın özgürlüğü var demek Gobi Çölü’nde buz dağları var demek kadar absürttür,” anlatımı ne yazık ki  çok doğru değil. 

Gobi içinde Gurvan Saikhan Ulusal Parkı’nda Kartal Vadisi diye bilinen bölgede bir buzul bulunmaktadır.

Burayı görmüş ve hatta buzulun başladığı bölgelerde ona dokunmuş biri olarak teyit edebilirim.

Gobi Çölü farklı kısımlardan oluşuyor. Büyük bir kısımda bildik kumullar vardır. Ancak yarı çöl diyebileceğimiz bölgelerde bu tip “garip” oluşumlarla da karşılaşmak olasıdır.

Düzeltme için Önder Yılmaz’a teşekkür ederim.