Ozanköy
Ev duvarı ile bahçe duvarının birleştiği yerde kendiliğinden çıkmış bir siyah incir ağacı var.
Her gören “Kes, duvarı yıkacak” diyor ama kulak asmıyorum.
Yıktığı falan yok, ayrıca, yıkarsa yıksın.
Bahçedeki en lezzetli incirleri bu ağaç veriyor. Geçen kış yağmurlu geçtiği için bu yaz üstünde çok incir var.
Her sabah kalkınca, ilk iş pencereden dışarı bakıyorum. Ağaçtaki kuşlar beni görünce kaçışıyor. Yaseminle birlikte incir yapraklarının acı sütlü kokusunu alıyorum. (Yaprağı kokan tek meyve incir olabilir mi?) Uzansam neredeyse tutabileceğim dallar küçük yeşil meyve dolu.
Tahminimce, olgunlaşmalarına daha bir hafta var. Ama tahminim pek güvenilir değil. Daha önce de olabilir, daha sonra da.
Bir alt kattaki pencereden de görünüyor dallar. Yere değdi değecekler. Birinde iri mi iri bir incir var. Alt kısmı kararmaya başladı ama üstü hâlâ yeşil. Olgunlaşmada diğerlerinin önünde. Sınıf birincisi gibi bir şey. Bir ara gidip tutacağım ve yenmeye ne zaman uygun olacağını tahmin etmeye çalışacağım.
İncirlerle ilgilenen tek ben değilim. Kuşlar da var. İlk olgunlaşan meyveleri onlar yer hep. Karışmam, kovalamam.
Güney Almanya’da görmüştüm. Trenle geçerken. İsviçre hududuna yakın bir yerde. Kuşların yememesi için kiraz bahçelerinin üzerine plastik tavan germişlerdi. Eee? diye düşünmüştüm. Kuşlar ne yiyecek, onlar dünyalı değil mi?
Bir kiraz hikayem daha var. Bu da Avusturya’dan. Weissensee Gölü yakınlarında, kaldığım küçük ahşap evin arazisinde dolaşıyordum. Komşunun hududuna kadar yürümüştüm. İki mülkü ayıran tele vardığımda bir ağız şapırtısı duydum. Birisi şapır şupur bir şeyler yiyordu. Çevreye baktım. Kimseyi göremedim. Şapırtı devam etti. Bir süre sonra başımı yukarı kaldırmak aklıma geldi. Telin diğer tarafındaki kiraz ağacına tahta bir merdiven dayalıydı. Ağaçta kiraz yiyen ihtiyar bir adam vardı. Göz göze geldik. Gülümsedi. Konuşmadı ama, çünkü ağzı kiraz doluydu. Onu hâlâ görüyorum: Kırmızı kiraz küpelerinin ve yeşil yaprakların arasında gülümseyen, yumuşak beyaz saçlı, mutlu bir adam. İhtiyar bir kiraz kuşu.
Bahçemdeki kuşların yediği incirlerin çoğu merdivensiz ulaşamayacağım kadar yüksekte. “Üsttekiler sizin, alttakiler benim” doktrini geçerli, az çok.
Kedi kadar güzel ve temiz tarla farelerini de unutmamalıyım. Onların doktrini “Alttakiler de, üstekiler de bizim.”
Fareler gece, kuşlar gündüz faaliyette. Bu nedenle incir yiyeceksem uyanık olmalıyım.
Bakalım sınıf birincisi inciri kim yiyecek.
Pek ümitli değilim. Ben bir taneyim. Kuşlar, fareler ziyade.
Göreceğiz.
Sizi haberdar ederim.