Demokrasi, birçok başka şey olma yanında, yöneticilere devlet hayatını zarif bir biçimde terk edip sivil hayatın içinde kaybolma olanağı veren bir yönetim biçimidir.
Eski İngiliz Başbakanı David Cameron’u hatırlayın.
Hataların en büyüğünü yaparak İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkmasına yol açan bir referanduma neden oldu. Bu çıkış, İngiliz tarihinin en büyük şanssızlıklarından biri olmaya adaydır.
Cameron, neden olduğu musibetin bedelini başbakanlıktan istifa ederek ve politikayı bırakarak ödedi. Ama evine dönüp sivil hayata geçebildi.
Erdoğan için böyle bir şans yoktur.
O, Türkiye’yi demokrasi olmaktan çıkardı ve devlet hayatını zarif bir biçimde terk edip sivil hayatın içinde kaybolma kapısını, kendi elleriyle kapattı.
Artık ölünceye kadar iktidarda kalmak zorundadır.
Her seçimi daha zor kazanacak.
Her seçimde, kazanmak için daha uç, daha tartışmalı yöntemler denemek zorunda kalacak.
Türkiye, onun yönetiminde daha marjinal, daha ümitsiz, insanları daha mutsuz, ekonomisi daha sallantıda bir ülke olacak.
Onu, daha ümit vadeden birisiyle değiştirmek, bu kişi ideal biri olmasa da (ideal politikacı mı var?) Türkiye’nin en önemli meselesidir.
Bu meselenin üstesinden gelmenin tek yolu, muhalefet partilerinin bir araya gelerek kazanma şansı olan bir aday üzerinde anlaşmasıdır.
Erdoğan, devlet hayatını zarif bir biçimde terk edip sivil hayatın içinde kaybolma kapısını, kendi elleriyle kapattı
Erdoğan’ın seçimi 15 ay erkene almasının iki nedeni vardı: İyi Parti’nin seçime girecek kıvama gelmesini önlemek, ekonomi krize girmeden önce cumhurbaşkanlığını kapmak.
Kılıçdaroğlu, İyi Parti’ye milletvekili yollayarak birinci oyunu bozdu. Şimdi sıra ortak bir aday bulmak, o adayı Erdoğan’ın karşısına çıkmaya ikna etmektir.
O kişi, Abdullah Gül’den başkası olamaz.
Gül’ün aleyhinde birçok şey söylenebilir (kimin aleyhinde söylenemez?), ama bunları şimdi söylemek, hayatınızı kurtarmaya gelen polisin yüzüne, sabahleyin duş almadı diye kapınızı kapatmaya benzer.
İlk adım, muhalefet partilerinin seçim ittifakı arayışına girmeleridir.
Bu arayış, Türk demokrasisinin bu güne kadar karşılaştığı en büyük testtir.
Görünen, siyasi partilerin bütün demokrasi testlerinde sınıfta kaldığı gibi bunda da çakacağıdır.
Bir mucize olmazsa egolar, kısa vadeli çıkarlar, ideolojik saplantılar ve salt aptallık, Erdoğan’dan demokratik yollardan kurtulmayı imkânsız kılacak gibi görünüyor.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin dediğine bakın: “Tayyip Erdoğan’ın suç ortağı ve kardeşi Abdullah Gül, bizim, Tayyip Erdoğan’dan kurtulma tercihimiz, seçeneğimiz olamaz, olmamalıdır.”
İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın da adaylarının Meral Akşener olduğunu buyurdu. Abdullah Gül "CHP ve SP'nin adayı” olabilirmiş.
Be hey akılsızlar, Erdoğan’dan kurtulmanın yanında diğer bütün her şeyin ayrıntı olduğunun farkında değil misiniz?
Demokrasi, yöneticilere devlet hayatını zarif bir biçimde terk edip sivil hayatın içinde kaybolma olanağı veren bir yönetim biçimidir
Erdoğan’ı seçimde yenmenin tek yolunun, bütün muhalefet partilerinin birleşmesi ve Gül’ü aday göstermesi olduğunu kavramaktan aciz misiniz?
*
Meral Akşener veya herhangi başkası, tek başına kaç oy alacak sanıyorsunuz?
İki bin beş yüz yıl önce Platon’un, akademisinin kapısına şu cümleyi yazdırdığı söylenir:
“Geometrinin cahili olan bu kapıdan içeri girmesin.”
Millet Meclisi’nin kapısına da belki şu cümleyi yazdırmak gerekirdi:
“Demokrasinin cahili olan bu kapıdan içeri girmesin.”