Erdoğan “PKK’yı bitirinceye kadar savaşa devam” diyor.
Dinleyenler çılgın gibi alkışlıyorlar.
Davutoğlu bir gün ak, bir gün kara diyor.
Dinleyenler çılgın gibi alkışlıyorlar.
Bu alkışlar Amerikan komedi televizyon dizilerindeki kahkahaları akla getiriyor. Sufle edilmiş, otomatik, konserve kutusundan çıkan alkışlar.
Erdoğan ve onun yeryüzündeki gölgesi Davutoğlu PKK’yı bitirmekten bahsederken terör örgütünün Güneydoğu’da kalkıştığı hendek/otonomi/başkaldırı girişimini bitirmekten bahsediyorlar
Muhtar, işadamı, öğrenci, kadın, imam fark etmiyor. Hepsinin alkışları hazır: “Sen söyle biz alkışlayalım. Rahat ol. Ne istersen söyle alkışlayacağız.”
Sorgulama, eleştirel olma, bağımsız düşünme yeteneğinden yoksun insanlar.
Kandırıldıklarının farkında değiller. Belki de umurlarında değil. Kandırılmaya hazırlar. Kandırılmada, teslimiyette de olduğu gibi ters bir zevk olabilir.
Geçen gün bir arkadaşım “Türk bir adım sonrasını düşünmeyen kişidir” dedi.
Herhalde politikacıları kast ediyordu.
Bir adım sonrasında ne var?
Öncesinde olan: Yalan.
Erdoğan ve onun yeryüzündeki gölgesi Davutoğlu PKK’yı bitirmekten bahsederken terör örgütünün Güneydoğu’da kalkıştığı hendek/otonomi/başkaldırı girişimini bitirmekten bahsediyorlar.
Farz edelim ki PKK’yı bu yerlerden söktüler. Gene farz edelim ki sökme operasyonunda Suriye’ye döndürülen yerleşim yerlerini de başka yerlere taşıyıp bir taşla iki kuş vurdular. (İkinci kuş rant kuşudur. AKP kuşlar iki olmadı mı taş atmaz.)
PKK’yı ortadan kaldırmak aynı anda Suriye ve Irak’a asker sokup oradaki PKK varlığına da son verdirmeyi gerektirir. Bu, (eğer rasyonel düşünecek olursak, ki bu AKP için şart değildir) imkân dahilinde değildir.
Türkiye, Suriye’ye girerse karşısında PKK dışında Suriye Kürtlerinin askeri kolu olan PYD’yi, Esad’ı ve hepsinden tehlikeli olan, Rusya’yı bulur.
Irak’a girerse PKK’yı, Rusya’yı, Amerika’yı ve Bağdat’taki Şii rejimi.
Bu engeller olmasa, hükümet çoktan bu ülkelere girmişti.
PKK Suriye ve Irak’ta var olduğu müddetçe, Güneydoğu’da verdiği ağır kayıplara rağmen kendini toparlar, Türkiye’deki terör faaliyetlerine devam eder. Ve bir süre sonra yeniden başlanılan noktaya geri dönülür.
Erdoğan hızla demokrasinin ters istikametine gitmektedir. Kürt sorununu müzakerelerle halletmekten vazgeçip çatışma yoluna girmesi bunun kanıtlarından biridir
Bu arada PKK’nın Güneydoğu’daki operasyonlardan hiç etkilenmeyen şehir kolu TAK’ı, Avrupa’daki militan Kürtleri hesaba katmıyorum. Basit olsun da alkışçılar anlasın diye.
Bu basit değerlendirmenin ortaya çıkardığı gerçek Kürt sorununu silahla çözmenin mümkün olmadığı, hayatını kaybeden gençlerin beyhude kırıldığıdır.
Bir başka unsur daha var.
Erdoğan’ın AB’ye yönelik sığınmacı akınını önleme karşılığında Brüksel’den kopardığı tavizlerden biri Türkiye’nin toplulukla üyelik müzakerelerini hızlandırmaktır. Bundan AKP’nin bir an önce Türkiye’de AB normlarında bir demokrasi kurmak istediğini anlamamız gerekir.
Ama Erdoğan hızla demokrasinin ters istikametine gitmektedir. Kürt sorununu müzakerelerle halletmekten vazgeçip çatışma yoluna girmesi bunun kanıtlarından biridir.
Bu çelişkinin açıklaması nedir?
Bir adım sonrasını düşünememek.
Kendi halkıyla anlaşmak yerine savaşan bir hükümet AB’ye giremez.
AB’ye girmek isteyen bir hükümet kendi halkıyla savaşamaz.
AB normları içinde azınlıklara otonomi veya kendi kendini idareden başlayıp geniş azınlık hakları tanımaya kadar uzanan birçok kural var.
Bu yolları denemenin zamanı hiç gelmeyecek mi?