Metin Münir

30 Mayıs 2017

KKTC: Millî dava ile lilli dava

Rüşvet ve yolsuzluk, kuruluşu ile birlikte, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ana özelliklerinden biri oldu

Lefkoşa

“Dedeler millî davayı götürdü, torunları lilli davayı götürüyor,” dedi bir arkadaşım dün sabah arayıp.

Lilli, Kıbrıs Türk dilinde “mangır” anlamında kullanılmaktadır. Argoda: Para.

Arkadaşımın bahsettiği, son zamanlarda buradaki gazete sayfalarını dolduran, sokak protestolarına yol açan; bazı ünlü politikacıların ve akrabalarının bulaştığı rüşvet ve yolsuzluk iddialarıydı.

Araştırabildiğim kadarıyla:

Rüşvet ve yolsuzluk, kuruluşu ile birlikte, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ana özelliklerinden biri oldu

-     KKTC’de bazı büyük yatırımlar, bazı bakanlara veya yakınlarına rüşvet yedirmeden yapılamıyor. Bu bir kural haline geldi. Rüşvet gerektiren işlerin başında otel yapmak için Rumlardan kalan arazilerin tahsisi ve kumarhane açmak için lisans temini geliyor.

-     Bakanları Kurulu, Rumlardan kalan arazileri ihalesiz bakan akrabalarına, torpilli yatırımcılara tahsis ediyor.

Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı Cafer Gürcafer “Tarih boyunca böylesine cüretkâr bir yağma yaşanmadı” diyor:

“Yangından mal kaçırırcasına KKTC’nin kaynakları yağmalanmaktadır.”

“Bana bilmediğim bir şey söyle” diyebilirsiniz.

Haklısınız.

Rüşvet ve yolsuzluk, kuruluşu ile birlikte, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ana özelliklerinden biri oldu.

Pisliğin başlangıç noktası, politikacıların 1974’te başlayan savaş ile birlikte Rumların terk ettiği  mülklerin en pahalı olanlarına el koymalarıdır.

Şimdi ile eski arasındaki fark ise eski hırsızların işlerini mümkün olduğu kadar saman altından yürütmeye çalışmasıydı. Şimdilerde, ar damarı çatlamışların aşamasındayız.

Çarpıcı haberleriyle ünlü Afrika Gazetesi, birkaç gün önce, aslen Rum malı olup askerin Lefkoşa’da elinde bulunan 200 dönümlük bir araziyi terk ettiğini, arazinin üniversite inşaatı için Rauf Denktaş’a kiralandığını yazdı.

Rauf, rahmetli Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın torunu, Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ın oğludur.

Serdar Denktaş, Meclis’te arazinin Denktaş ailesine devredildiğini doğruladı.

“Etik olmayabilir ama gayri yasal değildir” dedi. “Geçmişte başka üniversiteler de askerden yer aldı. Ben bakanım diye yapılmış ekstra bir şey yok.”

Serdar ve Rauf’un isimleri daha önce de rüşvet iddialarına karışmıştı. Bu iddialar her ikisi tarafından reddedilmiş, konu mahkemeye taşınmıştı.

Şurası bir gerçektir ki Kıbrıslı Türkler, onları yok olmanın eşiğinden döndüren 1974 Barış Harekâtı’na layık olamadılar

Bu skandalın dumanları tütmeye devam ederken bu defa muhalif sol Yeni Düzen gazetesi “Ekonomi Bakanı’nın babası, Maliye Bakanı’nın oğlu derken eski Cumhurbaşkanı (Derviş) Eroğlu’nun kızı, iş kadını Remziye Canaltay’a, Lefkoşa’nın göbeğinde, büyük bir arazi tahsis etti” diye yazdı.

Canaltay tahsisi doğrulayarak “Dünya çapındaki bir otel grubuyla anlaştık, beş yıldızlı otel yapacağız,” dedi.

İnfial yaratan başka bir olay, Başbakan Hüseyin Özgürgün’ün yedi kişilik bir grupla Türkiye’ye, kızının üniversite mezuniyet törenine gitmesi ve masrafı devlete ödetmesidir.

Olay ortaya çıktıktan ve  devletin yetkili kurumları tarafından teyit edildikten sonra, Özgürgün ne özür diledi ne parayı geri ödedi.

Rahmetli Denktaş hakkında çok şey söylenebilir, ama hiç kimse rüşvetçi olduğunu iddia edemez. Milli davadan başka, ailesi dahil, her şey ikinci planda idi onun için. Ardında temiz bir isim bıraktı.

Oğlu ve torunu hakkında genel kanaat, mezarında Denktaş’ın kemiklerini sızlattıklarıdır.

İktidardaki Ulusal Birlik Partisi-Demokrat Parti koalisyonu da ülkenin yüz karasıdır. 

Şurası bir gerçektir ki Kıbrıslı Türkler, onları yok olmanın eşiğinden döndüren 1974 Barış Harekâtı’na layık olamadılar.

Art arda iktidara gelen partiler, ellerine geçen toprağı vatan kurmak için bir sermaye olarak görmediler, talan edilecek bir ganimet olarak gördüler.

Hâlâ da öyle görüyorlar.

Yazıklar olsun ve lanet olsun!