Kıbrıs sorununun önümüzdeki ilkbaharda çözüleceğine dair yaygın bir inanç var.
Bu inanç gerçekçi değildir.
Kıbrıs sorunu her zaman ne kadar çözümden uzak idi ise bugün de o kadar uzaktır.
Yaratılan iyimserlik havası görüşmelerde kaydedilen ilerlemeyle örtüşmemektedir.
Kıbrıs sorunu ne bu ilkbaharda, ne de önümüzdeki ilkbaharlarda çözülecek.
Bir kaynağa göre Kıbrıs’ın iki toplumlu, iki bölgeli federasyon olması konusunda bile fikir birliği yoktur.
Türk tarafı çözümden sonra kendi bölgesinde nüfus ve toprak sahipliği açısından “nitelikli çoğunluğa” sahip olmak ve bu çoğunluğun ilelebet sürmesini istiyor.
Rum tarafı bunu Avrupa Birliği’nin temel özgürlüklerine aykırı bularak kabul etmiyor. Rumlara göre, gerek Türkler gerek Rumlar adanın istediği yerinde yaşamak, iş kurmak ve mülk sahibi olmakta hür olmalıdırlar.
Varılacak anlaşmanın yürürlüğe girmesi için referanduma sunulması, her iki tarafta da çoğunluğun olurunu alması şart. Türklerin “nitelikli çoğunluk” önerisi kabul edilirse Rumlar, Rumların “özgürlükler” prensibi kabul edilirse Türkler “hayır” diyecekler.
Toprak ve mülk konusunda da anlaşma yoktur ve bana göre, olması da neredeyse imkansızdır.
Resmi belgelere göre, KKTC’deki özel mülkün sadece yüzde 12’si Türklerindir. Gerisi 1974 çıkarmasından sonra Güney’e kaçan Rumlarındır.
Rumlar haklı olarak bu mülkün kendilerine ait olmaya devam ettiğini savunuyorlar. Ya malımızı iade edin, ya tazmin edin ya da karşılığında başka Türk malı verin, diyorlar.
Bin bir nedenle Türkler bu mallardan vazgeçmek istemiyorlar. Tazmin edecek paraları da yok. Ama para bulunsa da –ki IMF tarafından bulunmasına çalışılacak– mülk ve toprak konusu geçen 40 yıl içinde içinden çıkılamayacak kadar karmaşık hale geldi. Her birinin ayrı ayrı çözüme bağlanması gereken 22 çeşit mülk kategorisi var. Bırakın bunları çözmeyi, müzakereciler, hangi kamulaştırmanın kabule şayan olduğunu tayinde kullanılacak “kamu yararı” konseptinin tanımında bile mutabık değiller.
Toprak konusu, yani adanın yüzde 37’sine tekabül eden Türk bölgesinin Rumlar lehine ne kadar ufalacağı konusu ise açılmadı bile. Açılırsa vaveyla kopacak çünkü on binlerce Türkün oturdukları yerleri Rumlara terk etmeleri gündeme gelecek.
Dönüşümlü cumhurbaşkanlığı ve garantiler gibi çetrefilli konularda da fikir birliği oluşmadı.
Kıbrıs sorunu, taraflardan en az birinin yıllardır savunduğu konumundan köklü bir biçimde taviz vermeden çözülemez. Ne Türkler, ne Rumlar böyle bir fedakarlığa hazır.
Aslında olay sadece masada anlaşmaya varmak da değil. Türk askerinin adaya çıkmasından sonra geçen yıllarda taraflar birbirinden tamamen koptu. Dini, dili, ırkı, gelenekleri, gündemi, idealleri, dünyaya bakışları çok farklı iki “ülke” ortaya çıktı.
Bu ülkelerin halkları birbirini sevmiyor.
Rumların ezici çoğunluğu Türklerden nefret ediyor, onları hakir görüyor. Kendilerini adanın tek sahibi, Türkleri geçici olarak burada bulunan gaspçılar olarak görüyorlar.
Türkler Rumlara güvenmiyor, onların ekonomik gücü altında ezilmekten korkuyor.
Adayı iyi tanıyan bir arkadaşımın sözleriyle: “Rumlara Türk nefreti hakim, Türklere hayalperestlik.”
Bu koşullarda, birleşme olsa bile füzyon olmayacak. Halkların birleştiklerinde kazanacakları ortak bir amaç veya idealleri yok. Dost olmalar ise imkânsız.
Rumlar, birleşmeyi, değişmeyen amaçları olan adanın tamamına hakim olmak için bir aşama olarak görecekler. Türkler... Türklerin birleşmeden ne istediklerini bildiklerini sanmıyorum.
Bana göre, statüko çözümdür. Ada iki devletli, gevşek bir konfederasyon altında birleşmeli. Türk bölgesi küçülmeli, Türk bölgesinde kalan Rum malları Türkler tarafından satın alınmalıdır. Bunun dışındaki herhangi bir çözüm adayı er veya geç 1963 ve 1974 benzeri patlamalara götürür.
“Sen böyle diyorsun ama senden başka herkes ilkbaharda çözüm var, diyor” diyorsanız ve bana inanmıyorsanız lütfen bekleyin. İlkbahara çok kalmadı.