Herhâlde çok iyi bir haber olduğunu sanıyordu ki Erdoğan, Londra’da her konuşma fırsatı bulduğunda, Cumhurbaşkanı seçilirse Merkez Bankası’nı kenara itip faiz kararlarını kendisinin vereceğini söyledi.
Faiz aşağı çekilince maliyet azalacak, fiyatlar düşecek, daha çok mal satılacak, ekonomi büyüyecekti.
Yatırımcılar, Erdoğan’ın ekonomi bilimiyle ters düşen bu mantığına yabancı değillerdi, ama gene de ağızları açık kaldı.
Faizi ne devlet başkanları belirler ne de, merkez bankaları. Faizi belirleyen ekonominin ve piyasanın gerçekleridir.
Merkez bankaları, piyasaları izleyip sadece adını koyarlar – hava raporunu hazırlayanların havaya bakıp orada gördüklerini terennüm etmeleri gibi.
Bütün kötülüklerin atası, hükümetin kötü ekonomi politikalarıdır
Faiz, kendi kendini belirler bile diyebilirsiniz.
Erdoğan’ın faizle ilgili takıntısı mikro düzeyde doğru olabilir. Kızılçakçak’taki işyerlerine düşük faizle kredi verirseniz maliyet düşeceği için ciroları artabilir.
Belirli bir sektörü teşvik etmek için de genel düzeyin altında faiz uygulayabilirsiniz.
Bu istisnai hâller ekonominin geneli için geçerli değildir.
Ekonominin tamamı düşünüldüğünde hesaplanması gereken birçok unsur var. Türkiye için bunların başında, dış yatırımcıların algıları gelir.
Türk ekonomisinin büyümesi, bırakın büyümeyi, borçlarını ödeyebilmesi, büyük oranda dışarıdan gelen kısa vadeli kredilere bağlıdır. Bu kredileri Türkiye’ye çeken, cazip faizlerdir. Cazip faiz yoksa dış kredi de yoktur. Dış kredi yoksa ödemeler dengesi krizi vardır.
Bunun ne olduğunu Türkiye’den iyi bilen çok az ülke var.
Türkiye gibi dış krediye bağımlı bir ülkede, faizi emirle belirlerseniz olabilecek birkaç şeyden biri, emirle belirleyemeyeceğiniz bir şeyin çivili postalıyla ekonominin poposuna tekme atmasıdır.
Bu “emirle belirlenemeyecek olan şey” dövizdir.
Nitekim sevgili Cumhurbaşkanımız “Ben ne dersem Merkez Bankası onu yapmalıdır” anlamına gelen sözlerini Londra’da her fırsatta dillendirdikten sonra dolar 4,3942 seviyesine çıktı. Yeni bir rekor kırdı.
Salı günü, yılbaşından bu yana Türk Lirası yüzde 17 oranında aşağı yuvarlanmıştı.
Doların yükselişte olduğu bir dönemde faizleri indirmek – hatta indirmekten bahsetmek – Türk Lirası’nı paraşütsüz uçaktan atmaktır
Cumhurbaşkanı, Londra’da faizleri “bütün kötülüklerin anası ve babası” ilan etti.
Bu doğru değildir. Bütün kötülüklerin atası, (eğer ekonomiden bahsediyorsak) hükümetin kötü ekonomi politikalarıdır. Enflasyonu pompalayan, faizleri yukarı iten, Türk Lirası’nı tepetaklak eden budur.
Doların yükselişte olduğu bir dönemde faizleri indirmek – hatta indirmekten bahsetmek – Türk Lirası’nı paraşütsüz uçaktan atmaktır.
Zaman gelir, faizleri ne kadar yükseltirseniz yükseltin dövizdeki yükselişi önleyemezsiniz.
İş kabadayılığa gelirse, hiç kimse piyasalar kadar kabadayı değildir.
Bunu 1994’te Tansu Çiller öğrenmişti, şimdi galiba sıra Erdoğan’a geliyor.
Erdoğan, cumhurbaşkanı seçilirse Türk Lirası’nı bekleyen bir başka felaket daha var: Mehmet Şimşek’in yeni kabineye girmemekte kararlı olması.
Bu tek başına Türk Lirası’nı daha da aşağı tekmeleyecek bir gelişmedir; zira Şimşek, Erdoğan’ın çevresinde kalan ekonominin tek akil sesi, piyasaların itimat ettiği son AKP’li politikacıdır.