İbrahim Müteferrika’nın On Sekizinci Yüzyıl’da İstanbul’a getirdiği matbaayı yobazların ve işlerini kaybetmekten korkan hattatların baskısıyla kapattığını sanıyordum, ama gerçek bunlardan bile acı imiş.
Müteferrika (1674-1745) herhangi bir tepki ile karşılaşmamış ve basımevini zorla kapatmamış. Bastığı kitapları satamadığı için faaliyetine son vermiş.
Bu bilgiye ilk defa Solmaz Kâmuran’ın Müteferrika’nın yaşamını hikâye ettiği Macar adlı romanında rastlamış ve merak etmiştim, Kâmuran bu bilgiyi uydurmuş muydu yoksa tarihi kaynaklardan mı elde etmişti?
Türkiye’nin kitap ve okuma seven bir ülke olması için kimi ve hangi yüzyılı beklemesi gerekecek, bilmeyi çok isterdim
Onu arayıp sordum ve Müteferrika’nın bastığı eserlere alıcı bulamadığı için matbaacılıktan vazgeçtiğini öğrendim.
Müteferrika 1745’te, 71 yaşında İstanbul’da öldüğünde evi satılmamış kitaplarla doluymuş.
Kâmuran’a göre, tarihi belgeler bunu gösteriyordu.
İlk matbaa, Alman bir demir ve altın ustası olan Johannes Gutenberg (1398-1468) tarafından 1439’da, İstanbul’un fethinden on dört sene önce kuruldu.
Gutenberg’in icadına kadar kitaplar elle yazılıyor ve pahalı olduğu için çok az kişiye ulaşabiliyordu.
Matbaa ve onunla beraber gelişen kâğıt imalatı, satışa sunulan kitap miktarını muazzam bir şekilde artırdı.
Bilgi ve düşüncelerin yayılmasını kolaylaştırarak uygarlık tarihinde bir dönüm noktası oldu.
Matbaa; Rönesans, Reformasyon, Aydınlanma ve bilim ihtilalinde anahtar bir rol oynadı, bilgi tabanlı ekonomik faaliyetlerin ve okuma yazmanın yayılmasına temel teşkil etti.
Batı’yı Gutenberg’in matbaası Batı yaptı. O matbaadan ilk kitap çıktıktan elli yıl sonra Avrupa’nın bir ucundan diğer ucuna her yerde baskı makineleri çalışıyordu. Ne yazık ki bu alet Müslüman ülkelerin hudutlarından içeri nüfuz edemedi.
Matbaanın icadından yüz yıl kadar sonra Avrupa’da ilk zorunlu eğitim başladı.
Alman Württemberg Dükalığı 1559’da (Kanunî Sultan Süleyman döneminde) oğlan çocukları için ilkokul eğitimini zorunlu yaptı.
Bir başka Alman dukalığı olan Palatinate-Zweibrücken 1592’de (III. Murad’ın ölümünden üç yıl önce) eğitimi oğlanların yanında kızlar için de zorunlu yaptı.
Yıllar içinde zorunlu eğitim bütün Avrupa’ya yayıldı.
Avrupa’da eğitim yaygın bir hâle gelirken neden Osmanlı sultanları imparatorluğu meydana getiren halkların okur-yazarlıkla tanışmasına eğilmedi, bilmiyorum. Bu konuda bir bilgiye rastlamadım.
Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Müslümanlar arasında okur-yazarlık herhâlde en çok yüzde beş civarındaydı.
Türkiye’nin yaygın zorunlu eğitim için Yirminci Yüzyıl’ı ve Mustafa Kemal’i beklemesi gerekecekti.
Kitap ve okuma seven bir ülke olması için kimi ve hangi yüzyılı beklemesi gerekecek, bilmeyi çok isterdim.