Başından beri iddiam Ahmet Davutoğlu’nun bir dış politika ustası değil felaketi olduğudur.
Bunun böyle olduğunun en son kanıtı geçen hafta Brüksel’de sığınmacılar konusunda yapılan Türkiye-Avrupa Birliği zirvesidir.
Lafı dolaştırmadan söyleyeyim: Bu anlaşmanın gerçekleşme şansı yoktur.
Nedeni Türkiye’nin kopardığı, daha doğrusu kopardığını sandığı, tavizlerin uygulanmasının mümkün olmamasıdır.
Türkiye-AB anlaşmanın pratikte yürürlük kazanması için Türk vatandaşlarına uygulanan vizenin hazirana kadar kaldırılması lazım. Bunun olması imkansızdır.
Fransa, Macaristan, Polonya ve Kıbrıs Cumhuriyeti bunlardan sadece birkaçıdır.
Vize muafiyetini onaylaması gereken Avrupa Parlamentosu’ndan Türkiye lehine karar çıkması nerdeyse imkansızdır.
Nedeni açık. AB daha çok değil daha az sığınmacı istiyor. Üç milyon Suriyeli mülteciyi dışarıda tutmak isterken 78 milyon Türk’e kapılarını neden açsın?
İşsizliğin, baskının, gelecek korkusunun hızla tırmanışa geçtiği Türkiye’den kaçmak isteyeceklerin potansiyel sayısı mültecilerden çok fazladır.
Ama tek engel bu değildir.
Türkiye’nin AB’den vize muafiyeti alabilmesi için uyması gereken 72 kriter var.
Bunlar Türkiye’de birçok yasanın değişmesini gerektirir. Kıbrıs Rum Cumhuriyeti tanınmalı, terör yasaları yeniden yazılmalıdır.
Demokratikleşme ile ilgili kriterler de var. Demokratikleşmenin tam tersine giden bir rejim kolay kolay geriye çark edip bunları gerçekleştiremez. Ederse de bunun samimi olduğuna kimseyi ikna edemez.
Davutoğlu’nun zirveden kopardığı ikinci “taviz” Türkiye’nin AB üyeliği müzakerelerinin hızlandırılması, bunu sağlamak için de yeni konu başlıklarının açılmasıdır.
Bu da olmayacak.
Demokrasiden bu kadar uzaklaşan, savaş meydanına dönmeye başlayan, Avrupa’nın en otokratik lideri tarafından yönetilen bir ülkeyi AB içine almaz.
Sorabilirsiniz. Neden Davutoğlu bu taleplerde bulundu ve neden zirve ona bu tavizleri verdi?
AB, uygulama şansı olmadığını bildiği halde, zaman kazanmak amacıyla Davutoğlu’nun taleplerine olur dedi. Brüksel Türkiye’nin vize muafiyeti için gerekli şartları hazirana kadar yerine getiremeyeceğini biliyor.
Davutoğlu? O, dış politikanın hayal edileni değil, mümkün olanı elde etme aracı olduğunu hala öğrenemedi. Diplomasi ve uzlaşma kültüründen uzak. Bu nedenlerle imkansız taleplerde bulundu. AB’nin çok zayıf durumda olduğunu biliyordu. Demiri tavında dövmek istedi.
Bunda ne var, diye sorabilirsiniz.
Şu var.
En zayıf anında AB’ye yardımcı olarak Türkiye Batı’da büyük puan toplayabilirdi.
Bunu yapmak yerinde AB’nin zaafını istismar etmeye kalktı. Konu sığınmacıların Türkiye’den Yunanistan’a, oradan da Avrupa’ya akımını durdurmaktı.
Davutoğlu gündemi “Ben ne kopartabilirim”e çevirdi.
Türkiye’nin eski dostlarından, hala az çok yerinde duran, bir AB kalmıştı. Davutoğlu onu da halletti. Anlaşma yürümeyince AB ile ilişkiler zehirlenecek.
Zaten, AB, sığınmacılar falan Ankara’daki esas patron olan Erdoğan’ın umurunda değil.
O “Gavurdan vize muafiyetini kopardım,” demek ve başkanlık referandumunda alacağı oyu artırmak istiyor.
Gerisi hikaye.