Bazen yavaşlamalı, hayatın hızla yanından geçmesine izin vermelisin.
Bazen durmalı, başı ve sonu olmayan bir kainatta yaşadığını hatırlamalı, boyunu ona göre ölçmelisin.
Geceleyin ıpıssız bir dağ başında, sırtüstü yere uzanmalı, yıldızları seyretmeli, oralardan gelip oralara gideceğini hayal etmelisin.
Bazen insansız bir deniz kenarına gitmeli, pantolonunun paçalarını kıvırmalı, bir ayağın denizde, bir ayağın kumlarda yürümeli, “deniz ne kadar büyük ve ben ne kadar küçüğüm,” demelisin.
Yağmurda yürümeli, toprak gibi ıslanmalı, toprağın üstünde ve altında yaşayan hiçbir canlıdan daha değerli veya daha değersiz olmadığını düşünmelisin.
Bazen kulaklarını tıkamalı, dünyanın gürültüsünü dışarıda tutmalısın.
Ağaçlarda oynayan serçeleri izlemeli, hayata yeniden dönmek varsa kuş olarak dönmek istemelisin.
Bazen suyu çoktan unutmuş kör kuyunun kapağını açmalı, içine bakıp her şeyin geçici olduğunu hatırlamalısın.
Bazen tarihin derinliklerine dalmalı, bugün olanın dün de olduğunu, dün olanın yarın tekrarlanacağını öğrenmelisin.
Bazen yer ıslanınca ormana gitmeli, cebindeki tespih ağacı tohumlarını toprağa bırakmalısın.
Dünyanın sofrasından sadece yiyebileceğin kadarını alıp, gerisini başkalarına bırakmayı öğrenmelisin.
İnsanın dünyayı öldüren bir virüs olduğunu anlamalı, kendini tedavi etmelisin.
*
Dünya ne ise odur.
Her şey tekrarlanır, hiçbir şey değişmez.