Metin Münir

21 Mayıs 2019

Ayşegül Savaş’la Tavanda Yürümek

Walking on the Ceiling kısa bir zaman önce yayımlandı ve Batı’da ünlü eleştirmenlerden ve yayınlardan övgü aldı

Türkiye’de oynamayan ünlü futbolcular olduğu gibi Türkçe yazmayan ünlü Türk yazarlar da var.

Bu futbolcular ve yazarlar değişik bir Türk türünü mü temsil ediyorlar?

Türk’ün evriminde değişik bir dal mı meydana getiriyorlar?

İrdelemek ilginç olurdu.

Bunu en iyi yapabilecek olanlar o “dal”a mensup olanlardır. Ama kendi kendilerini analiz etmek, örneğin, Elif Batuman’ı veya ilk romanını birkaç gün önce bitirdiğim ve bu yazının esas konusu olan Ayşegül Savaş’ı ilgilendirir mi, bilemem.

Savaş’ın ilk romanı olan Walking on the Ceiling (Tavanda Yürümek) kısa bir zaman önce yayımlandı ve Batı’da ünlü eleştirmenlerden ve yayınlardan övgü aldı. 

Tavanda Yürümek hatırlamakla ilgili bir kitap.

Romanın kahramanı olan genç kadın, Nurunisa, veya annesinin uydurduğu isimlerle Nunu, Nunito, Nukotiniko, İngiltere’de ve Fransa’da yaşadıktan ve oralarda biraz “okuduktan” sonra İstanbul’a döner ve arkada bıraktığı şehirlerde geçen günlerini ve orada tanıdığı kişileri anımsar.

Paris’te M. adlı ünlü bir İngiliz romancı ile tanışmıştır. Romanları Türkiye’de geçen yaşlı adam Nurunisa’nın çocukluk anılarını dinlemekten hoşlanır, belki onları yazmakta olduğu yeni kitabında kullanacaktır.

Birlikte yürürler, yemek yerler, kafelerde içki içerler, birlikte olmadıkları zamanlar mesajlaşırlar. Ama sevgili olmazlar. 

Nurunisa ona geçmişindeki insanlarla ilgili masallar örer.

Oturup kitap yazmasının nedeni M. ile geçirdiği zamanı, “o günlerin bir bölümünü bozulmamış bir bütün olarak” muhafaza etmektir. Ama edebilecek mi? Yazmak, olup bitenin bir bölümünü silmek anlamına gelmiyor mu?

Hatırlamak, özellikle hatırlanan kişiler artık yoksa, hüzünlü bir mesaidir.

Nurunisa, M. için yarattığı anı kervanına anne babasını, teyzelerini ve çocukluğunun bir bölümünü yaşadığı Trakya’daki bir köydeki komşuları olan Akif Amca’yı da katar ama çoğu şey düşüp çatlaklarda kaybolur. 

“Birçok defa (annemle ilgili) bir öykü anlatmak istedim. Ama hiçbiri anneme benzemedi,” diyor Nurunisa.

Bunlar hatırlanır ve yazılırken, gece uyandıran ve tedirgin eden bir ses gibi, İstanbul’un köksüz yabancılarla dolu ürkütücü homurtusu gelir arka fondan. Nurunisa’nın bir süreliğine terk ettiği şehir ve ülke değişmiştir, ama iyiye doğru değil.

Atatürk Havaalanı’ndan evine giderken radyoda adı ona yabancı gelen üç gazetecinin davasıyla ilgili bir haber dinliyor. Her tarafta yeni inşaat var.

“Şehir kanatlarını gerdi, keskin bir biçimde alçalarak ve açılarak, dev kolları ile beni bağrına bastı. Ve kucağında iken bana bir şey söyledi. Açıkça duydum. Bana ne yapıyorlar, görüyor musun?

Nurunisa, bu gürültülü ve kalabalık şehirde yaşamak zorunda. Ama kendini bundan korumak için, çocukluğunda tavanda yürürken edindiği bir bilgi var: “... Karanlık içinde, kişinin yapabileceği tek şey kendisine ait, aydınlık yerlere çekilmektir.”

Kısa bölümlerden oluşan, basit bir dille yazılmış bu orijinal, hüzünlü ve güzel roman edebiyat sahnesine yeni bir genç sesin çıktığını haber veriyor. Umarım çok yakında Türkçesi basılır.


Walking on the Ceiling/ Ayşegül Savaş/ Riverhead Books.