Bazen susmak konuşmaktan, yapmamak yapmaktan daha büyük bir kabahattir.
Abdullah Gül bu kabahati işliyor.
Cumhurbaşkanlığı süresince işledi. Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldıktan sonra çekildiği İstanbul’daki konutunda işlemeye devam ediyor.
Gül, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan – tek adam hakimiyetinden, özgürlüklerin kısıtlanmasından, yargının yerle bir edilmesinden, ülkenin kamplara bölünmesinden– Erdoğan kadar sorumludur.
Çünkü Erdoğan’a mani olmadı, onu frenlemedi, törpülemedi. Bunu yapabilecek tek kişi iken... Anayasanın ona verdiği, yerine getirmek için yemin verdiği görev bu iken.
Yansız bir cumhurbaşkanı olmadı. Çankaya’da AKP’nin adamı oldu. Önüne gelen bütün yasaları, bazılarının sonuçlarının çirkin olacağını bile bile, imzaladı. Ülkenin çıkarlarına öncelik vermesi gerekirken AKP’nin çıkarlarına öncelik verdi.
Erdoğan’ın ülkeyi düşman kamplara bölen girişimlerine tepki vermeyerek AKP’nin bölünmemesine ülkenin bölünmemesinden daha fazla önem verdiğini gösterdi.
Zaman içinde Erdoğan, AKP’de başkalarına yaptığını ona da yaptı; onu da sindirdi. Ve Çankaya’dan ayrılmadan birkaç gün önce yaptığı bir manevrayla AKP Genel Başkanı ve Başbakan olma yolunu kapattı.
Silmeye çalıştı onu.
Ve Gül bunu da sineye çekti. Şimdi televizyon kameraları eskaza yolunun önüne çıktığında acı bir tebessümle bir şeyler fısıldayıp (Suruç için: “Böyle olacağını söylemiştik.”) süratle ayrılıyor.
Erdoğan, ona istediğini vermeyen Türkiye’yi ateşe sürüklüyor.
Fısıltının, tereddüdün zamanı geçti.
Artık ayağa kalkıp gür bir sesle konuşma zamanıdır.
Kurucusu olduğunuz AKP, yerini korumak için Türkiye’yi savaşa sokmayı bile göze alan Erdoğan’ın oyuncağı oldu.
Erdoğan, Türkiye’yi felakete sürüklüyor.
Çankaya’da bunu görmediniz. Şimdi de mi görmüyorsunuz?
AKP bölündü bölünmedi, iktidarda kaldı kalmadı, bunlar artık ikinci planda kaldı.
Suskunlarla doldurulan AKP’de sizden başka sesini çıkaracak ve duyuracak kimse yok.
Türkiye’nin size ihtiyacı var, beyefendi! Kendinizi toparlayın. Ayağa kalkın. Sesinizi çıkartın.