Giderek yapışkan hale gelen çatışmalar can almaya devam ediyor. ‘Görev tamam’ mesajının verilerek çatışma sonrası yeniden inşa sürecine geçildiği ilan edilen Silopi’de yeniden başlayan çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları PKK’nın kolay kolay çatışmaların yapışkanlığından vazgeçmek istemediğini gösteriyor. Peki, PKK niçin çatışmalara ne pahasına olursa olsun ısrarla devam ettirmeye çalışıyor ve ‘pes etmiyor?’
Ben her yerde duymaya alıştığınız klasik siyasi cevaplar yerine daha organizasyonel bir cevap vermek isterim. Görebildiğim kadarı ile aslında kırsal tabanlı ve bana göre Türkiye’nin son köylü hareketi olan PKK bu çatışmaları kurumsal dönüşüm sürecini tamamlamak için bir fırsat olarak görüyor. Köylü PKK çatışmaları ‘Kentlileşmek’ için kullanıyor. Çünkü başta 2012’deki Şemdinli hezimeti ve daha sonra Suriye’de IŞİD’le mücadelede edindiği tecrübe PKK’ya gösterdi ki artık kırsalda yaşama hakkı yok. Ya kentli olmayı, kentlerde nasıl mücadele edeceğini, kentlerdeki direniş tekniklerini ve kent çatışmalarını öğrenecek ya da yok olup gidecek. Küresel güvenlik ortamında görüyoruz ki artık kentlileşemeyen hiçbir devlet dışı aktöre günümüz dünyasında yer yok.
Tam da bu nedenle PKK’nın geleneksel stratejik kültüründe ‘kirli ve yozlaşmış’ mekanlar olan şehir merkezleri ‘Kürdistan’ın dağları kadar yüce ve nehirleri kadar temiz olan kır gerillalarının’ bir şekilde adapte olmaları gereken yeni çatışma mekanları olarak karşılarına çıkıyor. Peki PKK kırsal bir aktörden kentli bir aktör olmaya imkan sağlayan bu dönüşüm sürecinde dağ kadrolarını kentlere nasıl adapte ediyor? İşte burada benim ‘kazara terörist’ olarak tanımladığım, pek de ideolojik eğitimleri ve durumsal farkındalıkları yüksek olmayan, o sokağın ve o mahallenin çocuğu olan, genelde 18 yaş altı YDG-H’li gençler karşımıza çıkıyor. İşte bu gençler PKK’nın kırsaldan kente dönüşüm sürecinin ‘adaptörleri.’ Sayın Cumhurbaşkanı 28 Mart 2016’daki Harp Akademileri’ndeki konuşmasında ‘etkisiz hale getiren terörist sayısı’ olarak 5 bin 400 rakamını açıkladı. Bunların kaçının ‘kadrolu terörist’ kaçının ‘kazara terörist’ olduğunu bilmesek de bu teröristlerin büyük çoğunluğunun YDG-H’li oldukları kesin. Yine çatışma bölgelerinde 6-7 bin arası gencin terör suçundan gözaltına alınarak haklarında hukuki süreç başlatıldığını biliyoruz. Bu gençler şayet Pişmanlık Yasası’ndan faydalanmazlarsa hayatlarının en az 6-7 senesi hapishanelerde geçecek, bu yasadan faydalanırlarsa bu sefer de ‘itirafçı’ damgası yiyecekler. Şimdi aslında benim başından beri eleştirdiğim o hayati konuya geldik. Biz ‘kadrolu teröristlerle’ ‘kazara teröristlerle’ nasıl birbirinden ayırırız diye kafa yormak yerine, ezbere bir yaklaşımla bu iki kategoriyi tek bir ‘terörist’ kategorisi olarak kabul edip onları birbirine yapıştırdık. Yani, PKK’nın dağ kadrolarıyla kentlerdeki o sokağın, o mahallenin YDG-H’li çocuklarını birleştirdik. Onları birbirine yapıştırdık. Halen devam eden çatışmalarla da aradaki yapışkanlığı daha da kemikleştiriyoruz. Yılları hapiste geçecek sayıları binleri bulan YDG-H’li gençler çıktıktan sonra ne yapacak? Aileleri ile birlikte 150 belki de 200 bin kişilik ‘kentli’ bir habitattan bahsediyoruz. Acaba biz bu çatışmalarla PKK’nın köylülükten kentliliğe organizasyonel dönüşümüne istemeden de olsa katkı sağlıyor olabilir miyiz? Bence bunlar çok kritik sorular.
PKK ne yapmaya çalışıyor?
Kent çatışmalarının genel karakteristiğidir. Kent çatışmaları yapışkandır. Yapışkan olduğu için çatışmayı kolay kolay bulunduğu yerden sökemezsiniz. Silopi’de aslında YDG-H’li gençlerin ve kadrolu teröristlerin yakalanarak tamamı etkisiz hale mi getirildi ya da bunlar bir şekilde bu buharlaştı mı? Silopi’deki endişe verici gelişmelere bakıldığında ikincisi oldu gibi. Örgüt bunda neyi amaçlıyor olabilir? Görebildiğim kadarı ile çatışmanın yapışkanlığı üzerinden PKK çatışmaların yıktığı kentlerde kesinlikle yeniden inşa sürecine geçilmesine izin vermeyecek gibi görünüyor. PKK sahadaki gerçekliğin çatışma sonrasına evirilememesini ve bunun yarattığı hayal kırıklığını ve uzun vadeli öfkeyi kendi lehine kullanmak istiyor. Gerçekten de çatışmaların direk mağduru vatandaşlarda birikebilecek öfke iyi yönetilemezse devlete yönelebilir. Çünkü halk çatışma sonrası muhatap olarak devleti görüyor.
Son olarak herkes “PKK’yı yendiğimizi’ konuşuyor. Tamam ‘yeniyoruz’ ama yenmeyi nasıl tanımlıyoruz? Bu konudaki başarı kriterimiz ne? Çatışma bir süreçtir. Ölçemediğiniz süreci değerlendiremezsiniz. Sayın Cumhurbaşkanı etkisiz hale getirilen terörist sayısı üzerinden net bir ‘başarı kriteri’ ortaya koyuyor. O zaman daha çok ‘terörist etkisiz hale getirdikçe zafere daha da yaklaşıyoruz’ ve ‘En son terörist etkisiz hale getirince’ bu iş bitecek. Ama benim sorum basit: Şu an güvenlik güçleri sahada zaten mücadele içinde. O ünlü son terörist sahadaysa sorun yok zaten halledilir. Ama ya bu son terörist anasının karnından henüz doğmadıysa? Bence tam da bu nedenle başarı kriterimiz etkisiz hale getirilen terörist sayısından ziyade örgüte katılımlar olmalı. Bu çatışmalardan sonra PKK bölgedeki tabanını genişletti mi daralttı mı net bir bilgi alamıyoruz. Ama şu iki yalın gerçek çok net:
- Kentlerdeki PKK sempatizanı genç kitle bu çatışmalarla silahla tanıştı ve daha da radikalleşti,
- PKK da bu sayede artık KENTLİLEŞTİ.
Belki de tam da bu nedenle biz Sur’daki ve Silopi’deki kentsel dönüşümü tartışırken acaba PKK bu çatışmalar sayesinde kendi ‘kentsel dönüşümünü’ yaşıyor olabilir mi?