Yılbaşı gecesini kana bulayan Reina saldırısından kaçmayı başaran Tacik kökenli Özbekistan vatandaşı Abdulkadir Maşaripov en sonunda Esenyurt’ta yakalandı. Maşaripov’un daha önceki IŞİD eylemlerine alışık olmadığımız şekilde sağ olarak, yanında 200 bin $’a yakın nakit para, biri Mısırlı diğeri Senegalli iki kadın ve Irak’lı arkadaşı ile Esenyurt’ta lüks bir sitede yakalanması kafamızı karıştırdı. Acaba Maşaripov IŞİD’çi değil miydi? Yoksa bir ‘gizli el’ bu eylemi ona yaptırdı ve olaya IŞİD süsü mü verdi? Bu soruları bize sorduran şey Maşaripov’un bu güne kadar ‘alıştırıldığımız’ IŞİD’li tipinden farklı olması. Maşaripov para, kadın yani kısaca hedonist bir ‘zevk hayatı’ yaşayan, yaşamayı da önemseyen bir maceraperest profili çiziyor.
Ama bakın biz aslında Suriye ve Irak’taki yani IŞİD’e göre ‘Hilafet Topraklarındaki’ IŞİD'çi tipi ile ‘Cihadın sürdüğü düşman topraklarda (Dar-ül Harp)’ bir IŞİD'çinin gizlenmek için bürünebileceği tipleri birbirine karıştırıyoruz. IŞİD ‘Hilafet Toprağı’ olarak tanımlamadığı Türkiye’de yani ‘düşman topraklarda’ takiyeci bir örgüt, bir suç şebekesi olarak da karşımıza çıkabiliyor. Çünkü düşman topraklarda hayatta kalmak için her şey serbest. Burada temel kavram her ne pahasına olursa olsun ‘hayatta kalmak ve cihadı sürdürmek.’
Bakın IŞİD Temmuz 2016’da İngilizce, Arapça ve Rusça olarak bir Hayatta Kalma Kılavuzu yayınladı. Kendine yakın sitelerde yayımladığı bir hayatta kalma kılavuzunun mesajı net: “Mahallenize (sözde) Cihadın geldiğini hissettiğiniz an sizin için de harekete geçme anıdır.”
“Batı’da Nasıl Hayatta Kalınır: Mücahit için Rehber (How to survive in the West: A Mujahid Guide” başlıklı bu kılavuz incelendiğinde profesyonel bir ekip tarafından hazırlandığı kolaylıkla anlaşılıyor. bu kılavuzun içeriği, IŞİD’in başta Türkiye olmak üzere Batı ülkelerindeki uyuyan hücrelerinin teşkilatlanması, eğitimi, finansmanı, lojistiği ve operasyonel faaliyetleri açısından ilginç detaylar barındırıyor.
Kılavuzun en başındaki isimsiz ‘Önsöz’ yazısında öncelikle IŞİD’in sebep olduğu “İslami ayaklanma” sayesinde Batı dünyasının paniklediği, bu korku ve panik nedeniyle Batı medyasında IŞİD’e karşı yoğun bir karalama kampanyasına girişildiği vurgulanıyor. Kılavuzun amacı hem kendilerini Irak ve Suriye’ye gelmeye hazır hissetmeyen ‘iman sahiplerinin’ hem de Suriye ve Irak’taki Cihad’dan dönenlerin aslında bulundukları ülkelerde kimseye sezdirmeden nasıl iki kimlikli (biri açık kendi kimlikleri diğeri gizli Cihatçı kimlikleri) hayat sürebileceklerine dair öğretici tavsiyelerde bulunmak’ olarak açıklanmış. Önsöz şu cümlelerle sona eriyor: “Bu tavsiyelere uyan her Mücahit kendisine bir gizli bir cihatçı kimlik inşa ederek, zamanı gelince Ümmetin çağrısının gereğini yerine getirmek için uyuyan bir hücreye dönüşebilir.”
Şimdi size kılavuzun bölümlerini kısaca özetleyeyim:
Aşırıcı Kimliği Gizleme (Hiding the Extremist Identity)
Bu ilk bölümde Batı’da ‘Cihatçı kimliğini’ gizlemek zorunda kalan Müslümanlar üç kategoride sınıflandırılmış. Bunlar: ‘Sonradan Müslüman Olanlar’, ‘Müslüman Doğanlar’ ve ‘İbadetine dikkat eden Müslümanlar’ şeklinde adlandırılmış. Bu bölümde IŞİD’e sempati duyan kişi veya örgütlerle tanışmış her Müslüman’ın öncelikli olarak yukarıdaki her bir kategori için hazırlanmış kontrol listelerini takip ederek kimsenin dikkatini çekmeyen ‘normal ve sıradan’ bir hayat sürdürmelerinin önemine dikkat çekiliyor. Bunun için de “kafirler” gibi giyinilebilecekleri, görünüşlerini ve davranışlarını değiştirebilecekleri, Batı’da şüphe uyandıran gerçek isimler yerine popüler takma ad ve kısaltmalar kullanılabilecekleri gibi konular Peygamberimizden hadisler ve Sahabilere atfedilen hikayelerle (menkıbeler) de desteklenerek paylaşılıyor.
Bağlantıyı Kesmek (Breaking Allegiance)
Bu ikinci bölüm bir IŞİD sempatizanının niçin yaşadığı ülkenin siyasi otoritesini kabul etmemesi gerektiğini açıklıyor. Broşüre göre; bazı Sünni ekoller İslam-dışı olsalar dahi bulunulan ülkedeki siyasi otoriteye itaati esas alıyor ancak bu ölümcül bir hata. Broşür şöyle devam ediyor: ‘Demokrasi gibi insan yapısı siyasi sistemlerle yönetilen ve ulus-devlet sisteminin bir dayatması olan yapay siyasi sınırları olan ülkelerdeki kul yapısı siyasi otoriteye itaat etmek küfürdür. Zaten özellikle; Müslümanlarla ‘uzlaşı ve eşitlik’ merkezli bir sözleşme yapma peşinde olmayan, kendini beğenmiş Batı dünyasındaki siyasi sistemler, doğrudan Hz.Muhammed’in kimliğine ve kişiliğine yönelik saldırıları ile ve aslında ‘ilk saldırıyı’ yapan olmaları nedeni ile meşru otorite olarak kabul edilmeyi hak etmemektedir.’
Para Kazanmak (Earning Money)
Bu bölümde bir Cihada başlamak için her şeyden önce para kazanmak gerektiği, bulunduğu ülkede kalarak ‘cihat etmeyi kafasına koymuş Müslümanların da ilk önceliğinin kurdukları yapıların finansmanı olması gerektiğinin altı çizilmekte. Broşüre göre en basit anlamda İslam hukukunda üç tipte insan vardır:
- Müslümanlar,
- Müslüman olmayıp da kendileri ile meşru bir sözleşme yapılabilecekler,
- Sözleşme yapmayı reddeden ve savaşılması gereken kafirler.
İslam hukukunda Müslümanın yaşam hakkı, parası ve onuru kutsaldır ve bunlara kast edenlere Hudud cezası uygulanır. Şayet Müslümanlarla meşru bir sözleşme çerçevesinde anlaşmaya varmış, vergisini ödeyen ve İslami otoritenin hükümlerine tabi olan sözleşme sahiplerinin ve yakınlarının hayatı, parası ve onuru korunmuştur. Kafirlerin ise canı, malı ve onuru kendileri ile savaşan Müslümanlara helaldir. Broşüre göre, zaten büyük resimde kolonici Batı medeniyetini bu günkü zengin konumuna ulaştıran şey İslam dünyasını sömürmesi ise Batı’nın tüm ekonomik zenginliği bütün Müslümanlara helaldir. Bu nedenle E-Bay gibi alışveriş sitelerinde dolandırıcılık yapmaktan tutun da kimlik hırsızlığı ile para kazanmak, telefon dolandırıcılığı, soygun ve hırsızlık gibi aslında bir Müslümana ‘haram’ olan para kazanma yolları Batı ülkelerinde yaşadıkları müddetçe kendilerine helaldir. Şayet bir Müslüman ‘Cihat yolunda harcamak’ için para kazanıyorsa bu kutsal amaç ne kadar çirkin ve gayri-ahlaki olsa da tüm para kazanma yollarını ‘helal’ hale getirir. Bu bölüm, IŞİD’in özellikle Batılı ülkeler için askeri-güvenlik tehdidi olmak yanında aynı zamanda önemli bir ‘kriminal tehdit’ haline gelme potansiyelini gösteriyor. Çünkü IŞİD’ne göre kutsal amaçlar uğruna her türlü illegalite ve kriminal aktivite meşru.
Internet ve İletişim Güvenliği (Internet and Communication Privacy)
Bu bölümde ise bir Müslümanın nasıl dikkat çekmeden ve izlenmeden interneti kullanabileceğine IP adresi değiştirme yazılımları kullanımına ve bilgisayardaki oyun, blog siteleri ve sosyal medya dahil ‘Cihadçı paylaşım’ yapılmasının önlenmesine yönelik tavsiyeler dikkat çekiyor. Yine bu bölümde telefonda konuşmada dikkat edilecek hususlar, gizli haberleşme teknikleri, cansız posta kutusu kullanma ve işaretle haberleşme gibi istihbarat örgütlerinin kullandığı temel haberleşme teknikleri ile ilgili başlangıç düzeyinde bilgiler sunuluyor.
Broşürün 5’nci bölümü tamamen eğitime ayrılmış. “Bir Mücahit küfür topraklarında zihnen ve bedenen güçlü olmalıdır” mesajı ile başlayan bu bölümde sporun ‘normal insanlar’ gibi dikkat çekilmeden yapılmasının önemi vurgulanıyor. Broşürde, yakın dövüş konusunda İsrail ordusunun geleneksel dövüş sanatı olarak bilinen Krav Maga’nın şiddetle tavsiye edilmesi ilginç bir detay. Bu bölümde özellikle şehirlerde muharebe, atış ve mekanik nişancılık eğitimi yanında küçük birlik harekatı, El Yapımı Patlayıcı (EYP) imali, tuzaklama, dikiz ve göz keşfi gibi askeri eğitim konularının da altının çizilmesi önemli. Broşürün yaklaşık 15 sayfasının bina içinde özel operasyon gibi çok sofistike bir konuyu ele alması, bu eğitim kapsamında bina ve oda temizliği, bina operasyonlarında himaye, manevranın ateşle desteklenmesi, bomba imali ve tahrip gibi konularda önemli bilgiler paylaşılması broşürü kritik bir bilgi kaynağı haline getiriyor.
2016’da da Suriye ve Irak’ta toprak kayıpları devam eden IŞİD bu iki ülkede sıkıştıkça çatışmaların önce bölgemize sonra küresele yayılmasının gerektiğini düşünüyor. Tam da bu nedenle Batıdakilere yönelik artık stratejik söylemini ‘Suriye ve Irak’a hicret edin’ den ‘bulunduğunuz yerlerde kalın ve mahalle düzeyinde örgütlenin’ e çeviriyor. Bu nedenle de 2016 yılında küreselden IŞİD’a katılmak için Suriye ve Irak’a gelen sayısında büyük düşüş var. Ancak şimdi tersine göç başladı. İşte bu tersine göç IŞİD için en yakın ‘Batı’ olan Türkiye’nin yani bizim canımızı en çok yakacak olan şey.
Türkiye’yi 2017’de bekleyen Tehlike
2016 yılında Türk güvenlik güçleri Türk vatandaşlarından oluşan ve şehir isimleri ile alınan Adıyaman, Diyarbakır, Bingol gibi yerel IŞİD-bağlantılı Aşırıcı Selefi ağları büyük oranda başarı ile çökerttikten sonra IŞİD’in Türkiye’deki yapılanmasında daha çok artık takip edilmeleri ve yakalanmaları zor olan Orta Asya ile Uygur bölgesinden Yabancı Terörist Savaşçılardan (YTS) oluşan ağlar kullanmaya başladığını 28 Haziran 2016 Atatürk Havalimanı saldırısında görmüştük.
Şimdi elimizde Maşaripov isminde ‘hayalet’ bir YTS var. Umarım sağ yakalanan İşte endişe verici gerçek Orta Asya’dan ve Uygur bölgesinden Türkiye’ye gelen ‘yasadışı göçmenler’ sorununu gündeme taşıyor. Çünkü görülüyor ki Türkiye’de sayıları on binleri bulan bu ‘yasadışı göçmenler’ FTF’lerin içinde kolaylıkla gizlenebildikleri, saldırı planlayabildikleri ve icra edebildikleri bir ‘sosyo-ekonomik habitat’ yaratıyor.
Aslında Türkiye’de 3 tip Orta Asyalı ve Uygur göçmen bulunuyor:
- Yasal yollardan yani pasaport kontrolü ile ülkeye girmiş, oturma/çalışma iznini almış ve adres takip sistemine kayıtlı ‘yasal göçmenler,'
-Yasal yollarla ülkeye girmiş ancak oturma/çalışma izni almamış ve adres takip sisteminde sabit bir ikametgâhı olmayan yasadışı göçmenler ki bu kitle çok mobil,
-Ülkeye yasadışı yollarla girmiş, bir oturma/çalışma izni olmayan ve dolayısı ile adres takip sistemine kayıtlı olmayanlar ki sayıları binleri bulan en tehlikeli kitle bu. 2011’den beri Türkiye’de çeşitli kereler girip çıkmış Masharipov örneğinden görüyoruz ki aralarında YTS’lerin de bulunduğu bu kitle hala rahatlıkla Türkiye-Suriye arasında yasadışı yollarla girip çıkabiliyor.
Zeytinburnu’nun arka sokaklarında buralardan sorumlu muhtarlar yaşayan göçmenlerin hızlı mobilitesi nedeniyle kontrolü kaybettiklerini bildiriyorlar. İsmini vermek istemeyen bir muhtar ‘Aslında’ diyor ‘devlet bir dereceye kadar günlük ve haftalık kiralansa dahi ev kiralamaları kontrole aldı. Ancak bu yasadışı göçmenler yaşadıkları yere çok hızlı adapte oluyorlar. Aralarına da kimseyi almıyorlar. Şimdi de mesela aralarında biri büyük bir dükkan kiralıyor. Bu dükkanı bir günde bölmelere ayırıp 5-6 ailenin aynı kaldığı geçici bir motele dönüştürüyorlar. Ve bu motelden para kazanıyorlar.’ Bir başka kişi ise adres kayıt sistemindeki teknik bir konudan bahsediyor: ‘Parası bol olan bazı göçmenler çok rahatlıkla bir daire veya dükkan satılıp “oturum izni” alabiliyor. Ancak bu oturum izinleri ile adres kayıt sistemine kaydolup sabit ikametgahlarının adreslerini bildirmek istemiyorlar. Çünkü bunlar hem hukuki hem de kriminal konularda bir soru sorunu olan kişiler. Bu sayede kolay ulaşılabilir olmak istemiyorlar. Dolayısıyla bunlar arasında suça bulaşsa da bulaşmasa da kimin, ne zaman ve ne kadar süre ile kaldığını tespit etmek güçleşiyor” diyor.
Görünen o ki Zeytinburnu ilçesi içinde sayıları onbinlere varan kaçak göçmen aileleri, yüksek insan mobilitesi, ucuz işgücüne duyulan ihtiyaç, kentsel dönüşüm nedeniyle değişen fiziki mekanlar, cadde ve sokak isimleri, bir türlü oturtulamamış adres kayıt sistemi ve giderek yükselen suç oranları nedeniyle YTS’lerin kolaylıkla gizlenip barınabildiği kaotik bir habitata dönüşmüş durumda.
Aslında beraberinde yapısal sorunlar getiren bu sosyal habitat giderek Suriye ve Irak’ta barınma imkanlarını kaybeden, kendi memleketlerine de dönme imkanları olmayan özellikle YTS’ler ve aileleri için yeni barınma alanları haline geliyor.
Ama ne yazık ki Türkiye’de Aşırıcı Selefi radikalizmle mücadelede yapılan en büyük yanlış, hala bu sorunun salt güvenlik sorunu olarak algılanarak polisiye ve askeri önlemlerle engellenebileceğinin varsayılması.[1] Bakalım Türkiye 2017’de IŞİD ve aşırıcı Selefi radikalleşmesi ile mücadelede entegre ve bütüncül bir strateji geliştirebilecek mi?
[1] Hilmi Demir, Hüseyin Raşit Yılmaz ‘Ortaasya’dan Ortadoğu’ya Gidenler Dönünce’ Al Jazeera ( Ocak 9, 2017) Lütfen bakınız: http://www.aljazeera.com.tr/gorus/orta-asyadan-ortadoguya-gidenler-donunce