Mayıs ayı verilerine de yansıyan istihdam artışı, haliyle hükümeti de piyasaları da mutlu ediyor. İstihdamda mevsimsellik etkisi ve makro toparlanmaya bağlı olarak meydana gelen artışın önümüzdeki aylarda da devam edeceği kesin gözüküyor.
Ancak bu seferki neden farklı; ‘seçimler yaklaşıyor’. Hükümetin seçim ekonomisine izin vermeyeceğini düşünmek de fazla iddialı olacak kuşkusuz...
Açıklanan verilere göre, Türkiye’de istihdam edilenlerin sayısı, mayıs döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 600 bin kişi artmış ve işsiz sayısı 536 bin kişi azalmış. TÜİK’in Hane Halkı İş Gücü Araştırması 2010 Mayıs (nisan, mayıs, haziran) dönemi sonuçlarına göre, söz konusu dönemde iş gücüne katılma oranı ise yüzde 49,4 olmuş. Böylece iş gücüne katılım oranında geçen yıla göre 1,2 puanlık bir artışa ulaşılmış. İşsizlik oranı da geçen yılın aynı dönemine göre 2,6 puan, 2010 Nisan dönemine göre de 1 puan düşerek yüzde 11’e gerilemiş bulunuyor.
Mayıs döneminde istihdam edilenlerin sayısı 1,6 milyon artarken, istihdam artışı, tarımda 423 bin kişi, tarım dışı sektörlerde de 1 milyon 177 bin kişi gözüküyor. Rakamlar, bu dönemde istihdam edilenlerin yüzde 25,3’ünün tarımda, yüzde 19,4’ünün sanayide, yüzde 6,6’sının inşaat sektöründe, yüzde 48,7’sinin de hizmetler sektöründe çalıştığı anlamına geliyor.
Böylece geçen yılın aynı dönemine göre, tarım sektörünün istihdam içindeki payı 0,1 puan, sanayinin payı 1,1 puan, inşaat sektörünün payı da 0,3 puan artmış. Hizmetler sektörünün payında ise 1,5 puanlık bir azalma gözüküyor.
Kamu istihdamının 2 milyon 959 bin kişi olduğu Mayıs 2010 döneminde, işsizlik oranı, kentsel alanlarda 3,1 puan azalarak yüzde 13,4’e, kırsal yerlerde ise 1,4 puan azalarak yüzde 6,4’e gerilemiş.
Mayıs verileri her ne kadar hükümeti sevindirse de, istihdam piyasasında bir numaralı problem; iş gücü piyasasına katılan kişilerin azlığı aslında... Mayıs ayı içim bu rakam % 49,4 çıkmış, oysa gelişmiş ülkelerde bu oran % 65’in üzerinde. Gelişmiş ülkelerdeki bu rakamı yakalamanın şimdilik imkan dahilinde olmadığı biliyoruz. Ancak mutlaka hedeflenmesi gereken; daha fazla kişinin iş gücü piyasasına katılmasını sağlamak.
Tabii daha fazla kişinin iş gücü piyasasına katılması sorunu çözmüyor, bununla beraber işçilerin verimliliğini de arttırmak zorundasınız. Verimliliğin artmaması maliyetin yükselmesine, yüksek maliyet rekabetle baş edememeye, rekabetle baş edememe ise firmanın kapanması anlamını taşıyor ki bu sonuçta yine işsizlik demek.
İşsizlik konusunu ülkenin problemlerinden bağımsız düşünerek çözme imkanı da yok. İşgücüne katılım oranını arttırmanın yolu, ekonomik büyümenin artırılması ve sürdürülebilmesi ile doğrudan ilişkili. Yani yüksek büyüme olmadan iş gücüne katılımı artıramazsınız. Verimlilik artışını ise ancak rekabetçi bir piyasada insana ve teknolojiye yatırım yaparak oluşturabilirsiniz. Ancak altını bir kez daha çizmek lazım; ‘rekabetçi piyasa’ şart.
Türkiye gibi genç nüfusa sahip ve her yıl binlerce kişinin iş gücün katıldığı bir ülkede alınan her yanlış karar işsizliği arttırıyor. İşsizlik olgusunun etkileri ise ekonomik olduğu kadar sosyal hayatın da en büyük kabusu…