AB Komisyonu, Avrupa’da işlerin yoluna girmeye başladığını dillendiriyor, epeydir. Özellikle harcamaların azaltılması, Yunanistan ve İspanya'da ekonomilerinin daha istikrarlı hale gelmesi, ticaretin ikiye katlaması, Avrupa ihracat endüstrisinin iyi olduğunun göstergesi olarak görülmekte.
Oysaki bu aralar göstergeler pek de öyle iyimser veriler içermiyor.
Yunanistan’ın kendi imkanları ile borçlarını ödeyemeyeceğine yönelik epey haber çıkıyor piyasalarda. Ayrıca, Basel III kriterleri çerçevesinde sermaye yeterlilik rasyonunun % 6’dan % 9’a çıkarılması durumunda ek sermayeye ihtiyaç duyulacağına yönelik açıklamalar oldukça endişe yaratıyor. Özellikle, Alman bankaları için bile ortaya çıkan sermaye açığı karşısında, sorunlu AB ülkelerinin nasıl bir tablo ile karşı karşıya kalacağına yönelik endişeler tavan yapmış durumda.
Avrupa Merkez Bankası’nın sorunlu AB ülkeleri arasında Yunanistan, Portekiz, İrlanda ve İspanya’ya sağladıkları fonlama miktarları hala artmakta. Bu ise Euro-dolar paritesinde aşağı yönlü baskıları güçlendirmekte.
AB Komisyonu epeydir bölgesel toparlanmayı garanti etmek için daha fazla kontrolün gerekli olduğunu söyleyerek hazırlık yapmaktaydı. Hazırlığın diğer bir gerekçesi ise finansal piyasalardaki son mali çalkantının tekrar yaşanmamasına yönelik tedbirli olma isteği.
Mali piyasalara sıkı denetim
AB üyesi ülkelerin hükümetleri ile Avrupa Parlamentosu arasında finans sektörünün nasıl daha iyi denetlenebileceğine ilişkin görüşmeler epey sürdü.
AB Parlamentosu, Bakanlar Konseyi ve AB Komisyonu’nun üzerinde vardığı uzlaşma, birliğe üye her ülkenin denetlemeye ilişkin yetkilerini AB makamlarına devretmesi. Yeni oluşturulacak AB denetleme dairelerinin, kriz durumunda Avrupa finans enstitülerine doğrudan talimat verme yetkisi de olacak.
Görüşmelerin bu kadar uzun sürmesi daha çok, kimin ne kadar söz sahibi olacağı, parasal kaynak ve denetleme dairelerinin nerede konuşlandırılacağından ileri geldi. Henüz sonuç belli değil ama, Avrupa’nın banka ve borsa sektörünü denetleyecek merkezi ve gerçekten güçlü bir birim planlandığı kesin.
Halen, Avrupa’da yaklaşık 54 farklı ulusal denetleme dairesi mevcut. Yani, AB üyesi her ülkenin ortalama iki adet denetleme dairesi bulunmakta ve diğer ülkelerle ilişkileri pekte dostane değil.
Özellikle, Berlin ve Londra, AB’ne bağlı merkezi bir finans denetleme dairesi konusunda birbirini hep engel oldu. İngilizler işlerine karışılmamasını, aslında gevşek kuralları olan İngiliz banka ve borsa sistemine AB denetimcilerinin ayak basmamasını arzu etti. Zira Londra’nın bu özel konumu onu değerli kılıyordu.
Alman hükümeti ise Avrupa bankalarının Brüksel’in talimatı yönünde Alman vergi mükelleflerinin ödentileriyle kurtarılmasının gündeme geleceğinden endişe ediyor ve onun için bu planları bloke ediyordu. Ancak sonunda Londra da Berlin de izole oldu ve direnişlerine son verdiler.
AB, krizin doğmasındaki başlıca sebeplerden birisinin, etkili bir finans denetim kuruluşunun bulunmaması olarak görmekteydi. Artık, küresel finans krizinden ilk dersi çıkardıklarını ve gerçek bir denetleme kurumunun temelinin atıldığını düşünmekte.
Yeni denetim kurumları
Bundan böyle, Avrupa çapında bankaları, borsaları ve sigortaları kontrol edecek üç yeni Avrupa denetleme mercii olacak.
Örneğin büyük bir Avrupa bankası kriz işaretleri verdiğinde, AB denetleme dairesi devreye girecek ve birlik üyesi ülkelere hangi adımların atılması gerektiğini söyleyecek. Finans piyasası denetleyicileri ayrıca çok riskli finans girişimlerini de yasaklayabilecek.
Ayrıca, gelecekte krizin zamanında tespit edilebilmesi için Frankfurt’taki Avrupa Merkez Bankası’nda yeni bir erken uyarı sisteminin oluşturulması da öngörülüyor. Bu görevi de ilk yıllarda Avrupa Merkez Bankası Başkanı’nın üstlenmesi planlanıyor.
AB’nin oluşturacağı yeni finans denetleme dairesinin bu ölçüde geniş yetkilere sahip olması piyasaların izlenmesi açısından oldukça önemli. Başarılı olması durumunda ise piyasaların aşırı dalgalanması ve risk unsurlarının kontrolünde önemli desteği olacaktır.