Mete Çubukçu

27 Aralık 2010

Türkiye'nin nükleer ülke olma isteği

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun hafta sonu yaptığı toplantının satır aralarını yorumlayacak olursak...


Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun hafta sonu yaptığı toplantının satır aralarını yorumlayacak olursak 2011 ve sonrasında Türk dış politikasının şifreleri daha da netleşir.
- Türk dış politikası daha atak olacak; daha şaşırtıcı, daha sürpriz adımlar atacak. Bu adımlar destek bulacak, ama ciddi riskler de içerebilecek. Çünkü Türkiye dış politika anlamında gündemi izleyen değil gündem belirleyen bir ülke olmak istiyor. Eksen tartışması devam edecek.
- Türkiye, batının İran’ı gerekçe göstererek nükleer enerji sahip olmak isteyenleri engellemek istediğini düşünüyor. İran’ın yanında durmasının bir nedeni de bu. İleride nükleer bir ülke olma isteği var. Türkiye nükleer enerji sahibi olmak için harekete geçecek. Zaten 2 santral kurulması girişimi söz konusu. İleride belki nükleer bir güç. Nükleer enerji ekonomik alanda güçlü olmak istemenin bir işareti mi? Yoksa nükleer güç olmak diğer alanlar da sesinin yükseltmenin bir garantisi mi?
- Türkiye yoksulların sesi olma iddiasında: Fakir güneyin zengin kuzeye karşı sözcülüğü gündemde. Küresel ekonomik eşitsizliğe karşı sesini yükseltecek. Bu bir dönemin Bağlantısızlar hareketini andırıyor. Ama bağımsızlıkçı, sosyalist tınılar, hatta Üçüncü Dünyacı bir politika havası da var. Ama sistemden nemalanıp sistemi eleştirmek çözüm olur mu? Ancak adaletli bir dağılım ve kaynakların paylaşımını bir kez dillendirmek kötü bir şey değil. Adil, vicdanlı bir politikanın sözcüsü olmak reel politikaya uyar mı?
- Amerika ile ilişkiler bundan böyle inişli çıkışlı olacak. Buna ister kriz, isterse bundan olması gereken ilişki biçimi diyelim. Ama iki ülke de bu duruma alışmak zorunda. Türkiye, Amerika ile her konuda toptancı bir ilişki anlayışı yerine her soruna, kendi özgünlüğü içinde, reel politik yarar-zarar hesabıyla yaklaşacak; Amerika’yı da buna zorlayacak. İki ülke kendi çıkar hesapları çerçevesinde belli olaylarda birlikte, zaman zaman zıt politikalar izlenebilecek.
- Türkiye bundan böyle cephe ülkesi olmayacak. Zaten Soğuk Savaş sonrasında böyle bir ihtiyaç kalmadı. Ancak, Amerika hâlâ bu duruma kendini adapte edebilmiş değil. Amerika ile ilişkiler iki eşit ülke zemininde geliştirilmeye çalışılacak.
- İsrail ile ilişkiler önümüzdeki yıl da düzelmeyecek. En azından İsrail’de bir hükümet değişikliği olmadan bu hayata geçmeyecek. Bu durum Türk-Amerikan ilişkilerini doğrudan etkileme kapasitesine sahip. İsrail ile ilişki olmadan bölge barışı zor gerçekleşir. Ama, İsrail bölge barışı istemiyorsa kendi bileceği bir iş.
- Yeni Osmanlı ya da Osmanlı Milletler Topluluğu olmayacak belki ama bazıları bu tanımlamaları psikolojik operasyon malzemesi olarak kullanacak. Ama bu terimlerin kamuoyunun ruhunu okşadığını da bilmek lazım. Emperyalist değil belki ama emperyal bir ruh hali oluşacak. Pratikte ne olacağını ise göreceğiz.