Mete Çubukçu

07 Nisan 2012

Türkiye dış politikada nereye koşuyor?

Türkiye arasından su sızmadığı üç ülke ile ciddi sorun yaşıyor. İşin ciddiyeti bir yana savaş söylemi giderek artıyor...

Türkiye arasından su sızmadığı üç ülke ile ciddi sorun yaşıyor. İşin ciddiyeti bir yana savaş söylemi giderek artıyor. Cumhurbaşkanı ve başbakanın açıklamaları havanın giderek ısındığının işareti. Üstelik Cumhurbaşkanı Gül’ün bu açıklamayı Harp Akademilerinde yapması da manidar.

Herkes ne olduğunu soruyor: Kol kola dostluklardan sıcak çatışma ihtimaline nasıl gelindi?

Suriye ile Esad ailesi ile samimiyet, İran’la bütün dünyayı karşısına alma pahasına nükleer konusunda arabuluculuk, Irak’ta her kesime eşit mesafede yaklaşmaktan geldiğimiz nokta şu: Suriye’ye karşı haklı bir politikayı yanlış retorik ve taktikle yürütme.  Söylem çıtasını sürekli yükselterek kendini bağlama.  Suriye ile kapışırken İran’la Suriye konusunda 180 derece farklı bir görüşle havanın gerginleşmesi.  Irak’ta Maliki hükümeti ile mesafe koyma.

Durum hiç iç açıcı değil.

Türkiye  “politika belirleyen, sorun çözen” ülke olma iddiasından sorularla politika yürüten bir ülke noktasına geldi. Bölgesel aktör, bölgesel güç hadi söyleyelim “alt emperyal” ülke olma niyetindeyseniz olabilecekleri hesaplayabilmek gerekir. 

Orta vadeli bir politikada sıfır sorundan çok soruna geçmek, bazı konuları öngörememek, bölgede sadece kendi niyetinizin yetmeyeceğini bilmemek demektir.

Ya da o dönem yanlıştı, ya şimdi izlenen politika.  (Şimdilerde Esad’a Esed demek moda oldu. O isim Esad’tır. Yakında biri çıkıp Sıfır sorun politikasını savunurken biz Esed’le değil Esad’la dostuk kurmuştuk derse şaşırmayın)

Suriye konusunda: Türkiye bu işin öncülüğünü yapıyor. ABD kendi sorunlarıyla meşgul işi Türkiye’ye havale etmiş durumda. İddialı bir cümle ile zaman zaman “ Türkiye’yi ABD frenliyor.” Suriye ile sıcak bir çatışmaya girmek, Suriye’ye girerek tampon bölge kurmak savaşa girmenin diğer adıdır. İnsani amaçla hareket ederken bazen işin ucunu kaçırabiliyor.  Suriyeli muhalifler bu mücadeleyi kendileri verecekler. Zaten muhalifler de askeri müdahaleye sıcak bakmıyorlar. Türkiye’nin Suriye konusunda herhangi bir müdahale, sıcak çatışma ve ötesini aklına bile getirmesi gerekir. Suriye’de olan bitene göz yumulamaz ama durulacak nokta ne işgal ne de Esad’ın yanıdır .

İran konusunda: Türkiye ile İran yüzyıllardır birbirine rakip iki ülke. Zaman zaman birlikte hareket eder ama birbirlerine güvenmezler. Türkiye’nin bir süre uranyum takası konusunda Brezilya ile birlikte inisiyatif olması çok önemli bir girişim olmakla birlikte özellikle ABD tarafından baltalanmıştır. İran’ın nükleer çalışma konusunda geri adım atmaya niyeti yoktur. Nükleer pazarlıkların Türkiye’de yapılmasından vazgeçilmesi, İranlı yetkililerin Türkiye’yi sert şekilde eleştirmesinin nükleer pazarlıkla ilişkisi yoktur. Konu doğrudan Suriye politikası ile ilgilidir. Suriye İran için çok önemlidir ve zeminin kayması halinde zor durumda kalacağını bilir.

 

Irak konusunda: Yapılan en olumlu şey Kürt bölgesi ile iyi ilişkiler kurmuş olmasıdır. Maliki hükümeti İran’a yakındır. Türkiye’nin Suriye politikasına karşıdır. İlişkiler ise gergindir.  Irak’taki tüm gruplara eşit mesafesini kaybetmiştir.

Yani Türkiye’nin her ülkeye eşit mesafede olması, herkesle görüşebilmesi bu noktadan sonra çok önemli değildir artık. Çünkü bölgedeki durum bu niyeti aşmıştır. Türkiye’nin bir yandan topraklarına füze kalkanı koyarken, Suriye ile ipleri koparıp İran’la da iyi geçinemez. Önemli olan bu dengeyi başarabilmesidir ama varolan koşullarda zordur. Bu durum doğalgazdan petrole kadar her şeye yansır. Bu durum görünen krizin başlangıcıdır.

Sonuç olarak, dış politikada durum iddia edildiği gibi “tozpembe” değildir. Başarılı olunan noktaların hakkını vermek ama son döneme dikkat çekmek gerekir.

En hatalı nokta gücün esiri olmak ve dolduruşa gelmektir.

Türkiye soğukkanlılığını koruyarak sarf ettiği sözlere dikkat ederek, jeostrateji ve jeopolitik gibi soğuk, gayri insani ve başka amaçlara hizmet eden yaklaşımlar yerine, prensipler içeren ( iki günde bir değiştirmemek şartıyla) vicdani ve insani bir dış politika izlemelidir.