Mete Çubukçu

17 Ağustos 2011

Suriye'de rejim henüz çözülmüş değil

Suriye çok kritik bir dönemden geçerken Beşar Esad rejimini sona yaklaşıyor. Önümüzdeki dönemde...


Suriye çok kritik bir dönemden geçerken Beşar Esad rejimini sona yaklaşıyor. Önümüzdeki dönemde Suriye’nin bugünkü gibi olmayacağı aşikar. Muğlak olansa rejimin toptan yıkılıp yıkılmayacağı ya da rejimin demokratikleşmesi halinde Esad’la ya da Esad’sız devam edilip edilmeyeceği. Bu muğlak durum  muhalifler, henüz muhalefete dâhil olmayanlar, rejimin ana unsurları ve dünyanın henüz karar verememiş olmasından kaynaklanıyor.
Arap ayaklanmalarının dinamiğini çözemeyen her lideri aynı son bekliyor. Beşar Esad ayaklanmaların ruh halini kavrayabilmiş değil. Kitlelerin barışçıl veya silahlı biçimde sokaklara çıktıklarında korku duvarını aştıkları biliniyor. Hele rejimler kendi insanlarını öldürmeye başladığında yeni ölümlerin ayaklananların sayısını kartopu misali büyüttüğü ortada. Özgürlük talebiyle sokaklara çıkanların istemlerini karşılamayan, atılan göstermelik adımları hayata geçirmekte kaybedilen her an Şam yönetiminin sonunu yaklaştırıyor.  Yönetim ise hala direniyor, protestocuların gücünü kıracağını düşünüyor.

Olgunlaşmamış şartlar
Birincisi, hala ülke tamamen çözülmüş değil. İkincisi Baas rejimi insanları öldürerek bastıracağını düşünüyor. Ancak , eski kodları ile hareket eden Baas rejiminin karşısında  1982’deki Hama Katliamına sessiz kalan bir dünya yok artık.
Suriye örneği  Mısır, Tunus gibi barışçıl ve kısa sürede sonuçlanan ayaklanmalar ile iç savaşa dönüşen, sonu belli olmayan bir dış müdahaleye sahne olan Libya’da örneğinden farklı. Rejim hala çok sert, ordu doğrudan liderlerine bağlı,  muhalefet hala organize değil. Ayrıca, Suriye’de yaşayan gruplar Esad rejiminden memnun olmasalar da sonrasında neyle karşılaşacakları konusunda şüpheliler. Nüfusun yüzde 10’unun oluşturan Nusayriler, yönetim, bürokrasi ve ekonomideki rant çemberinin değişmesini istemiyor. Hırıstiyanlar, Müslüman Kardeşlerin laiklik konusundaki ikircikli tavrı nedeniyle hala rejimle birlikteler. Kürtler kapının eşiğindeler ama onlar da zamanlamayı ayarlamaya çalışıyorlar.  Sünniler ise ayakta; ancak o kesimde de tereddüt içinde olanlar mevcut.  Sünni burjuvazi ve pazar esnafı da rejimi terk etmiş değil. Şam ve Halep- rejimin düşmesi için bu kentin muhalif saflarda geçmesi gerekiyor-şimdilik Esad’ın arkasında ki bu önemli. Ancak, bu cepheleri terk edenler muhaliflere katılanların sayıları giderek artıyor.
Muhalefet ise örgütlü, organize değil ve gelecekteki Suriye ile rejimin yapısı konusunda fikir birliği yok. Müslüman Kardeşler örgütlü gibi görünse de tek avantajları kitlesel ve mobilize olmaları. Ama Sünnilerin tümünün Müslüman Kardeşlerin arkasında olduğunu söylemek zor. Ancak, Hama’da 300 bin kişinin sokağa dökülmesi bu kitlenin kararlılığını ortaya koyuyor.

Kuşkular tereddütler
Bazı gruplar için Baas zihniyeti dışındaki  laikliğe hala önem veriyor. Yeni anayasa ve rejim konusunda Müslüman Kardeşlerin herhangi garanti vermemesi kuşku yaratıyor.  Uzun yıllar cezaevinde kalmış insan hakları savunucuları, liberal aydınlar, Mişel Kilo gibi Hıristiyan muhaliflerin daha barışçıl muhalefeti tercih ediyor. Sünnilerin belli bir bölümü bu yöntemi tercih ederken Esad rejiminin abartarak karşı propaganda malzemesi haline getirdiği silahlı selefi grupların varlığı da bir vaka. Bu grupların asker ve polisle çatıştığı doğru. Selefi grupların devre girmesiyle bazı muhalifler sokaklardan çekilmiş.
Ancak asıl kuşku uyandıran ayaklanmanın hem silahlı Selefi gruplar hem de yönetim tarafından mezhep çatışmasına doğru çekilmesi. Suudi Arabistan kaynaklı bazı fetva kanallarında Alevilikle ilgili karşı propaganda yapılarak sıradan insanlar kışkırtıldığı iddiaları var. Bu arada bazı Alevi ve Sünni din adamlarını kimlerin öldürdüğü belli değil. Esad yönetiminin  mezhep çatışmasını kışkırtarak insanları sindirmeye çalıştığını söyleyenler de var. Suriye ordusundan bazı üst düzey komutanların el altından görüşme yaptıkları bilgisi de mevcut. Ordunun üst düzey Alevi komutanları Suriye’nin tamamen kontrolden çıkmaması, ülkenin bekası için, Alevi azınlığın haklarını garanti altına almak şartı ile Esad’tan vazgeçebileceğinden söz ediliyor.
Dünya ise, Esad rejiminin yıkılması sonucunda neyle karşılaşacağını, yaşanacak kaosun nelere mal olabileceğini hesaplayamıyor. Suriye’deki “hesapsız bir yıkımın” enkazının Türkiye, İran, Lübnan, İsrail’i etkileyeceğini biliyor. Libya’daki fiyasko karşısında ne yapacağını bilemeyen NATO ve ABD Suriye gibi bir “bela”ya bulaşmak kaçınıyor. Üstelik, dünyada ekonomik kriz, Libya’daki müdahaleye zemin oluşturan “insani gerekçelerin” önüne geçebiliyor.

Diplomasiyi zorlamak
En kritik durumdaki ülke ise Türkiye.  Ancak katliamlar karşısında olması gerekeni yapıyor; sesini yükseltiyor, askeri bir seçeneği telaffuz etmiyor.  Şam’daki 6.5 saatlik görüşmede hem Ankara’nın hem de Amerika’nın görüşlerini iletiyor. Bu normal çünkü Şam ile görüşme kanalları açık olan sayılı ülkelerden biri. Tercihi ise Esad’ın biran önce demokratik talepleri yerine getirmesi. Ama “eski dost” buna yanaşacak gibi değil. Sünni ekseni üzerinden hareket ederek Suriye’nin en önemli müttefiki olan İran’a karşı güç gösterisinden kaçınmak gerekiyorNecip Türk medyasının bir kısmı ise sorunu Beşar Esad ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu’nun Şam’daki başkanlık sarayındaki oturma biçimleri üzerinden çözümlemeye çalışıyor. Esad’ın oturma biçimi içinde bulunduğu sıkıntıyı yansıtıyormuş. Ortada çok ciddi bir durum, insanlık dramı, ülkenin geleceği varken “tepeden bakma”, “ders verme” alışkanlığını terk etmeyen medyanın tavrı Dışişleri bakanı Davutoğlu’nu bile memnun etmemiş olabilir. Kabadayı edasıyla Suriye’ye “posta koymaktan” kendini alamayanlar Irak işgali öncesindeki gibi bir tek “Ordu Suriye’ye”  demediği kalmıştır.  Oysa, Türkiye 1 Mart tezkeresi ile doğru olanı yapmış ve Irak’ın işgalinden uzak durarak bölgede bugünkü saygın konumunda ulaştı.
Esad’ın demokratik adımları hayata geçirmesi geçirmediği takdirde kendisini ve  Suriye halkını maalesef kanlı günler bekliyor. Türkiye bu konuda tüm insani açıdan tavrını koyarken diplomasi ve yaptırım kanallarının zorlamalıdır. Orada ne olacağına ise bizler değil Suriyeliler karar verecektir. Rejim bu tavrında ısrar ederse bunu görmek için çok beklenmeyecek gibi görünüyor.
Radikal 2