2013 Türkiye için bir tür ricat yılı oldu. Ricat etmek geri çekilmekle eş anlamlı. Hani eski filmlerde muharebeyi irade eden komutan belli bir noktada boru çalınmasını ister ve bu sesi duyan asker geriye çekilir; her geri çekilme bozgun anlamına gelmez tabii ki. İyi komutan taarruz anı kadar geri çekilmede belli olur. Bunu ben değil mealen bu işin ustaları Tzu Sun ve Carl Von Clausewitz aşağı yukarı böyle söylüyor. Ama işimiz savaş değil tabii ki.
Siyaset ve uluslararası ilişkiler, bazı futbol adamlarının söylediği gibi ‘en iyi savunma hücumdur’ şiarını her zaman kaldıramaz. Dünya tarihi onlarca örnekle doludur. Bu açıdan 2013’deki ricat yeni değerlendirmeler için fırsat olabilir, 2014 de yeni bir politika oluşturmanın önünün açabilir.
Kendimize bakmak
Mısır’daki darbe ve cunta yönetimi ile Suriye’deki pat durumu 2013’de kırılma yaratan en önemli iki olay. Irak’la hala yumuşamayan ortam ve tabii ki İran’ın ‘kendi göbeğini kendisinin kesmesi’yle birkaç yıl öncesine göre oluşan farklı ortamı da 2013’e eklemeliyiz. Lübnan’ı da unutmayalım bu arada. Tüm bu olanlara bağlantılı olarak Hamas’ın giderek zor durumda kalmasını da ekleyebiliriz. Saydığımız konularda dış dinamik belirleyici olduğu kadar içeride karar vericilerin bir sonraki adımı hesaplayamamasının etkisi var. Bu noktada olan biteni komplo teorilerine başvurmadan, soğuk savaşın vazgeçilmez argümanlarından ‘dış düşman’, ‘beşinci’ kol benzetmelerine gönderme yapmadan değerlendirmek gerekir. Her kalıba sokulabilen, her görüşün sıkıştıkça kolaylıkla kullandığı ‘emperyalizm’ tezi de yetersiz kalabilir bazen. Emperyal amaçlar bölgede yeni bir şey olmamakla birlikte sürpriz değildir. Eskiden de bu güçler vardı ileride de farklı şekillerde olacaklar. Önemli olan sizin neye ne kadar hazırlıklı olup olmadığınız, aslında içten içe emperyal duygular besleyip beslemediğinizdir.
Haritaya bakmak
Haritayı önümüze koyduğumuzda, Ortadoğu’da kuzey-güney hattında Türkiye’nin yolla çıkış iddiası ile varılan nokta arasındaki fark net olarak görülür. Türkiye bölgede hala güçlü hala iddialı bir konumdadır. Ancak, 2013’de bu iddiaya temel teşkil edecek politikalarda kırılma yaşandı. Yaşanan kırılma karşısında B planını olmadığı görüldü.
Suriye’de bugün gelinen nokta hesaplanmamış ise B-C planları yok demektir. Mısır cuntasına karşı ilkesel ve haklı bir duruş sonrasında yaşananlar ve kullanılan retorik İhvan’ın aleyhine işlemiş, İhvan daha da yalnız kalmıştır. Mısır’daki darbe ülkeyi Cezayirleştirmeye kadar götürebileceği gibi, İslami hareketlerin yeniden yeraltına itme riskini ortaya çıkarmıştır. Bu noktada iddia edildiği gibi ‘büyük devlet’in soğukkanlı refleksi yerini retoriğe bırakmış gibidir. Bölgede retorik duyguları okşar ama bir süre sonra kaygan zemine bırakır yerini.
Suriye için 2014 dönüm noktası olacak. Suriye’de rejimin kimliğini tartışmaya bile gerek yok. Esad rejimini savunulacak yanı yok ama bu şekilde gitmeye niyeti de yok. Zaten işin düğümlendiği nokta da burası. Lübnan ve İran’sız bir Suriye düşünülebilir miydi? Ama düşünülmedi. İran için bir varoluş mücadelesi olan Irak savaşında Suriye’nin ne yaptığı bilinseydi, İran’ın da Suriye’de nasıl hareket edeceği bilinirdi. Bu ipuçları belki gelecek için anahtar olabilir artık.
Suriye bugün herkesin parmağını soktuğu kirli bir iç savaşta kaybedilmiş bir ülkedir; geleceği ve halkı açısından.
Ocak ayında Cenevre’de bölgeye gözünü diken ve birçok şeye gözünü yuman ‘emperyaller’ tek çare olarak gördükleri diplomasi masasına oturtacak herkesi. Türkiye’de buna dahil. Ama fark şurada: Bir yıl önce elinde koz bulunduğunu düşünen Türkiye maalesef o kozlardan yoksun olarak masada olacak. Savaşın başından bu yana Türkiye’de defalarca toplanan ve Türkiye’nin denetiminde olduğu iddia edilen bir muhalefet yok. Sınırın öte yanında El Kaide bulunuyor. Bu yılın artıları sınırlarını daha iyi korumaya başlayan, El Kaideye net mesafe koyan bir Türkiye denebilir.
İleriye bakmak
Bu yıl da TESEV tarafından ‘Ortadoğu’da Türkiye’ algısı araştırması yayınlandı. Türkiye rüzgarı hala esiyor ama rüzgarın hızı her geçen yıl azalıyor gibi.
Çünkü, Ortadoğu’da sadece İslam ve Müslümanlık üzerinden politika yapılmayacağı görülüyor. Suudi ve Katar ikilisi Suriye’de farklı Mısır’da farklı oynuyor. Onların sicili belli. Oralardan ilkesellik beklemek hata olur. Oysa Türkiye farklı bir ülke. Üstelik Türkiye algısı 2013’e kadar bir mezhep algısı değildi. 2013’de Türkiye algısı ‘Sünni bir politikanın takipçisi’ olarak değişti. Türkiye bunu kabul etmese de bölgede algı böyle.
2013’de Suriye’de Kürtlerin varlığı, PYD’nin gücü tescillendi. 2014’te en çok konuşulan konuların başında Kürtler ve PYD gelebilir. Zaten Türkiye’deki barış sürecinin önemli parçası artık Rojava’da denilebilir.
Bu yılın ender artılarından biri Iraklı Kürtlerle yapılan enerji anlaşmasıdır. Umarız, bu anlaşma bölge haklarının kardeşliği, birlikteliği ve zenginliğine vesile olur sadece ekonomik çıkar ilişkisiyle sınırlı kalmaz. Ama o da hala yarım gibidir. Yine umarız ki kendi Kürt meselemizde 2014’de daha hızlı hareket edilerek başkalarına alan bırakılmaz, ‘dış güçler’ tezlerine gerek kalmaz.
Hasılası ricat kötü değildir. Yeniden toparlanmak için vakit vardır. Ama 4-5 yıl önce daha özgür dolaşabildiğimiz Ortadoğu sokakları adına 2014 toparlanma yılı olsun derim.
Tabii ki Türkiye gücünün farkında olarak Ortadoğu’ya sırtını dönemez. Ama 2013 ve öncesi bir kez daha gözden geçirilmek kaydıyla. 2014 yine bölgeyi konuşacağımız yıl olacak. Hepimizin birbirimizden öğreneceğimiz şeyler, alacağımız dersler var. Ricat bir anlamda da toparlanma ve öz eleştiri dönemidir.