Yönetmen ve oyuncu Ladine Labbaki ‘Peki şimdi nereye’ adlı filminde birlikte bir köyde yaşayan Müslüman ve Hıristiyanların kendilerine uzak bir savaşın başlamasıyla birlikte medyanın da katkısıyla ayrışmaya başlar. Köyün kadınları erkekleri savaştan uzak tutmak için türlü oyunlar çevirir. Filmin sonundaysa filmin kahramanlarından birinin cenazesinin hangi mezarlığa gömüleceği konusunda kararsız kalınır ve yönetmen sorar ‘Peki şimdi nereye?’
Bu soru Lübnan ama özellikle Ortadoğu için yeniden gūndemde.
Lūbnan Suriye savaşını en yakından hisseden ülke. Hatta ülke içindeki gruplar doğrudan savaşa taraf. Bu taraflık Türkiye’deki gibi değil; Lübnan menşeli gruplar bizzat Suriye’de savaşıyor. Lübnan zaten tarihsel ve güncel anlamda sanki Suriye’nin bir uzantısı. Ya da daha anlaşılabilir bir benzetmeyle ‘Suriye’de nezle olunca Lübnan hastalanabiliyor.’ Savaşın Lübnan’a sıçraması an meselesi. Ancak 15 yıl süren iç savaş tecrübesiyle Lübnan yeni bir iç savaştan kaçınmaya çalışıyor. Siyasiler Suriye konusunu sürüncemede bırakıyor, sanki karışmıyormuş gibi yapıyor, hatta bu nedenle kimse hükümette bile yer almak istemiyor.
***
Lübnan nüfusu ve kapladığı alan olarak küçük ancak 20.yüzyılın başından bu yana bu küçüklülüğüne ters orantılı olarak bölgede etkili, bölgedeki tüm gelişmelerden etkilenen bir ülke. Bir Ortadoğu minyatürü; kimi zaman emperyal güçler ve bölge ülkelerinin vekaleten savaş yürüttükleri bir ülke. Ortadoğu'daki nereyse tüm dini, mezhebi, etnik renkleri içinde barındırıyor; bu yapısıyla hep özgün ama hep kırılgan ve her türlü etkiye açık bir konuma sahip.
1930'lu yıllardan beri sayım yapılmayan belki de tek ülke. Bu neden dini ve mezhebi anlamda nüfus yapısı değişmiş olsa bile ülkedeki nazik dengeler açısından kimse yeni bir sayımı göze alamıyor. Hala Hıristiyanlar çoğunlukta kabul ediyor. Oysa bir sayımda Şiilerin çoğunlukta Hıristiyanların ise Sünnilerin arkasından 3 kalabalık grup olacağı biliniyor.
***
Suriye'de başlayan ayaklanma ve ardından gelen iç savaşta Esad yanlıları ile karşıtları arasındaki bölünme yeni değil. 2005'de Hariri suikastı ile başlayan kamplaşma bugün de devam ediyor. Ama bu kez durum daha nazik.Lübnan'daki taraflar Suriye'deki durumun bir an önce netleşmesinden yana. Mevcut durum devam ettikçe ülkenin giderek mezhebi olarak daha fazla ayrışacağını, şimdi müdahil olarak görülmeyen unsurların daha fazla öne çıkacağı iddiasındalar.
***
Dürzi lider Cumbulat Lübnan’da küçük sayısal gücüne rağmen hala ülkedeki tüm dengelerde etkili olabiliyor. Cumbulat Esad karşıtı grupta. Bize şunları söyluyor: “Batı medyası dolaylı olarak Esad'a destek veriyor çünkü ona karşı mücadele edenlerin sadece radikal islamcı güçler olduğunu yansıtıyor. Halbuki birçok ılımlı hatta laik sayılabilecek kesimler bile bu mücadelenin içinde ve Suriye’nin geleceğini ellerine almaya hazırlar. Ancak savaş uzadıkça bu gruplar sürecin dışına itilmiş olacak. Cumbulat’a göre İran Hizbullah’ı ABD ile pazarlıklarda daha iyi pozisyon alabilmek için kullanıyor. ABD Hizbullah İran ve Suriye yönetiminin içinde olduğu büyük bir oyun dönüyor. Suriye halkıysa bunun faturasını ödüyor.
***
Hizbullah eskiye göre tam bir kapalı kutu. Hasan Nasrallah dışında Suriye konusunda hiçbir yetkili konuşmuyor. Talimat böyle. Çünkü örgüt bıçak sırtı bir politika yürütüyor. Lübnan Üniversetisi sosyaloji Bölümünden Hizbullah ve İran uzmanı Dr. Talal Atrissi şunları söylüyor: “ Hizbullah açık ve net bir şekilde Suriye yönetiminin sonuna kadar arkasında olacağını açıkladı. Çünkü Esad'ın devrilmesinin Suriye ve bölge ülkelerde büyük bir kaosa ve mezhep savaşına yol açacağına inanıyorlar. Tabii ki Suriye'deki Esad yönetiminin varlığı Hizbullah'ın Lübnan'daki konumu açısından son derece önemli. Sratejik ve ekonomik ortaklıklar söz konusu ve bu ilişki Hizbullah'ın Lübnan içindeki gücünün garantisi.
Ancak Atrissi Hizbullah’ın bölgede Araplar arasındaki desteğini kaybetse bile Lübnan içinde desteğinin arttığını iddiasında. ‘zira’ diyor, “ Lübnanlılar Esad'ın devrilmesinin nelere yol açabileceğinin farkındalar. Suriye, Hizbullah'ın İsrail'e karşı verdiği mücadelenin en büyük parçasıydı ve bu hem Hizbullah hem de İran'da endişe yaratıyor. Suriye'deki yönetim düşerse Hizbullah yeni bir gerçeklikle yüzleşmek zorunda kalacak.”
***
Lübnan Suriye’deki mülteci akının esas merkezi. 4.5 milyonluk ülkede yaklaşık 1 milyon mülteci söz konusu. Kayıtları yok, ülkeye rahatça girip çıkabiliyorlar. Ülkenin belli bir mülteci politikası olmadığı için herhangi bir kamp da yok. Daha çok Trablus gibi Sünni ağırlıklı kentlerle, sınıra yakın bölgelerdeki evlerde kalıyorlar. Mülteci akını karşısında çaresiz kalan Lübnan'ın zaten zayıf olan ekonomisi çökme noktasında.
Suriye’deki Hristiyanlar da Lübnan’a kaçıyor. Onlar da gelecekten kaygılı. Gelecekte ne olacağını bilmedikleri bir yönetim yerine mevcut Esad yönetimini tercih ediyor. Aslında Esad yönetiminde de memnun değiller ama bildik bir yönetimi bilmediğimiz bir gelecekten iyidir diyenler var. Vahakn Keşişyan Halepli bir Ermeni. Yıllardır Beyrut’ta yaşıyor, kökleri Türkiye’den. Keşişyan Suriye'deki iç savaşın uzamasıyla birlikte Lübnanlı Hıristiyanlar arasında Esad yönetimini destekleyenlerin sayısı hızla çoğaldığı kanaatinde. Keşişyan, “Çünkü alternatifleri gördüler. Suudi Arabistan Katar ve Selefiler. Bu onları korkuttu. Bölgedeki Hıristiyanlar Şiilerin kendilerine karşı daha hoşgörülü olacağını düşünüyor.”
Yani Lübnan’da da Suriye’de olduğu gibi tüm dengeler, tüm taraflar gelecekteki belirsizliğe karşı pozisyon almaya kendilerini korumaya çalışıyorlar. Sonu bilinmez bir savaş Suriye’yi tamamen yıkarken Lübnan’a kaçan Suriyeli, Lübnanlı Hıristiyanlar da yeni bir gelecek arıyor. Çünkü Irak’tan sonra Suriye’de de sayıları azalıyor. Lübnan sanki onlar için son kale gibi.
***
Şimdi de söz ve tüm olan bitenin analizini yapabilecek, Lübnan’ı en iyi bilen isimde. Timur Göksel yıllardır Lübnan’da en ciddi krizlerin ortasında bulunmuş, BM Sözcülüğü yapmış biri. Lübnan’ı içeriden ve dışarından okuyabilen nadir isimlerden. Göksel'le her zamanki mekanda buluşuyoruz. Korniş'deki Darwa adlı kafede. Kadın erkek kahve eşliğimde nargile keyfi yapıyor. Göksel hemen durumu özetliyor: Lübnanlılar kendini korumaya çalışıyor ama bu ne kadar sürebilecek belli değil. Esad rejimi yıkılsa da devam etse de Lübnan etkilenecek. Hizbullah ne kadar daha bu işe dahil olacak göreceğiz. Ama mülteciler gūneye doğru kaymaya başladı. Bu yeni bir kriz doğurabilir. Türkiye'ye gelince: Politikası sorgulanıyor. İlk yıllardaki hava yok tabii ki".
***
Her halükarda Lübnan haklı için hayat devam ediyor. Ancak net olan geçmişte olduğu gibi şu anda da Suriye'deki gelişmelerin her açından Lübnan’ı doğrudan etkileyecek, Lübnan’ın geleceğini belirleyecek olması.
Labaki’nin sorusunu yine sorabiliriz “Peki şimdi nereye”
*Pasaport programının Lūbnan'ı konu alan bolūmūnūn tekrarı 25 Mayıs gūnū saat 15.15'de NTV'de olacak