Mete Çubukçu

11 Eylül 2009

Çöplüğün Generali

Yüzleşmek, özeleştiri yapmak, kendisiyle dalga geçmek; bireysel ya da toplumsal hayatımızda, arınmanın en önemli unsurlarıdır.

Yüzleşmek, özeleştiri yapmak, kendisiyle dalga geçmek; bireysel ya da toplumsal hayatımızda, arınmanın en önemli unsurlarıdır; zor, acı olsa içimizi acıtsa da. Acılar unutulur ancak acıları yaşatanlar, olan bitenin müsebbipleri hatırlanmalıdır. Hatırladığımız sürece bir daha yaşanmamasını sağlayabiliriz. Oysa bu ülkeyi yönetenler unutturmakla uğraşır. Üzerini örter, tarihten siler, olaylara onlarca gerekçe bulur, kendini haklı çıkarmak için tarihi tahrif eder. 
                                                 xxx

12 Eylül’de yaşananlar da böyledir. 12 Eylül’e uzanmadan bugünün dipsiz kuyusu gibi görünen Ergenekon davası köklerine gidilemez. 12 Eylül ve sorumluları ile hesaplaşmadan o günlerde tek celsede idama mahkûm edilenleri, avukat tutmalarına bile izin verilmeyenleri, yaşları küçük tutukluları asma vicdansızlığını gösterenleri unuturuz. Sadece ateş düştüğü yeri yakmakla kalır. Herkes olan biteni unutur, unutturulur. İşkencelerde ölenler, sürgüne düşenler, hayatları darmadağın olanlar, anne-babalarından ayrı düşürülen çocuklar…

O karanlık günler hatırlanmaz, hatırlatılmaz. Oysa hatırlamak hatırlatmak gerekir.

                                                    xxx


Ergenekon davası süreci geçmişe yönelik hafıza tazelemeyi sağlarken, 12 Eylül’den uzak duranlar, bu tarihi dönemeci sadece provokasyonlarla açıklayanlar, o günlerin toplumsal uyanışını görmezden gelmemeye çalışıyor. 12 Eylül’ün sorumluluğunu cuntanın üzerinden almaya çalışan, hâlâ cunta ile barışık olan, hâlâ “onlar olmasaydı” ile başlanan cümleler kuranların amacı zaten olan biteni unutturmaktır.

                                                      xxx

Oya Baydar son romanı Çöplüğün Generali'ni 3 Maymun (görmemek, duymamak, konuşmamak) teması üzerine kurarken Türkiye’nin tarihi, toplumsal hafızasını silmeye çalışanların bir bilim kurgu dünyasında değil bizzat bu devletin derinliklerinde siyaseti belirleyenler tarafından yönlendirildiğini biliriz.

Bu derinlik her dönem farklı bir renk taşır. Ama zihniyet temelde değişmez. Bizler ise ya hiçbir şeyin farkında olmadan hayatı sanki bir kurgu dünyası gibi, bizim dışımızda belirlenmiş bir hayatı inanarak yaşarız. Ya farkında olup rahatımızı bozmamak amacıyla küçük, hesapçı, konformist, bireyci dünyamızda, o sarmalın sonunda bizi de içine alacağını düşünmeden yalancı bir gelecek üzerine kurarız hayatımızı. Ya da insan olmanın vazgeçilmezini yerine getirerek kendimiz, çocuklarımız, yaşadığımız toplum ve dünya adına insan olmanın gereğini yerine getiririz, vicdanımızla hesaplaşırız.

Adalet ve vicdan duygusunun tüm ideolojilerin ötesinde insan olmanın temel şartı olduğunu hatırlarız. Ama genelde ilk iki seçenek ağır basar.

                                                 xxx

İşte bu yüzden, 12 Eylül’ün hesabı sorulmadan anaların, babaların, kardeşlerin vicdanı rahatlayamaz..12 Eylül unutturulduğu için Ergenekon denen yapı sanki yeni ortaya çıkmış gibi herkesi şaşırtır. Oysa Güneydoğu’daki faili meçhuller, ölüm çukurları, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananlar, 12 Eylül dönemindeki işkenceler, idamlar, hâlâ mezarı olmayan gençler, DAL’daki işkenceler ve Mamak’ın devamıdır.

“Çöplükteki General”lerin üniformaları her dönem değişir; kimi zaman haki, kimi zaman sivil olur. Asker, sivil, tüm apoletliler zihinlerden silme operasyonunu devam ettirir.

                                               xxx

Bizi bir kurgu dünyasına, sanal bir aleme sokmaya çalışanlara karşı “Çöplüğün Generali"ni  okumaları tavsiye edilir. Hayatımızın bir çöplüğe çevirenlere, bizleri çöplükte yaşamaya zorlayanlara karşı uyanık olmak, 12 Eylül ve sonrasında yaşananları unutmamak için.