05 Temmuz 2011
Arap Baharı'nın İslami yüzü
Arap ayaklanmalarında sokaklara çıkanlar sadece sosyal medya dediğimiz ortamda bir araya gelen renksiz, sıradan, örgütsüz...
Arap ayaklanmalarında sokaklara çıkanlar sadece sosyal medya dediğimiz ortamda bir araya gelen renksiz, sıradan, örgütsüz, ideolojisiz hareketler değil. Her ülkenin dinamiği farklı olsa da bu hareketlerin ateşleyici unsurları “sokak, öfke ve onur” olarak özetlenebilir. Arap ayaklanmaları kendileriyle birlikte dünyayı da “sokak”la yeniden tanıştırdı. Otoriter yönetimlerin yıllardır nefes almalarına izin vermediği kitleler meşruiyetlerini sokaktan sağladı, sağlıyor. Talepler sokakta elde ediliyor. Her ülkede farklı taleplerle sokağa çıkmanın motivasyonu ise yıllardır biriken “öfke”. Gerekçeler farklı olsa patlayan öfke insanları bir araya getiriyor. Yıllardır aşağılanan, dışlanan, kendileri adına karar veremeyenler, dünyanın unuttuğu, biraz da küçümsediği “onur” kavramını yeniden hatırlatıyor.
Ancak bu süreçte ortak iki nokta daha var: Ordu ve muhalefetin kimliği. Tunus, Mısır, Yemen gibi ülkelerde ordunun tavrı ayaklanmanın gidişatını belirledi. Bahreyn’de, trsine, ayaklanmanın bastırılmasında ordu belirleyici oldu, Suriye’de ise üst kademesini Nusayrilerin oluşturduğu ordunun ülkenin geleceği adına Esad’ı devirebileceği konuşuluyor. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki devam eden bu süreçte farklı sınıf ve ideolojik kökenden gelen muhalifler, yönetimlerin devrilmesinde önemli rol oynadı. Mısır’da işçileri, sendikaları anmadan Tahrir ruhunu, Tunus’ta “solcuların” rolünü atlayarak Bin Ali’nin devrilmesini anlayabilmek mümkün değil. Keza gençler, kadınlar ve hatta orta sınıflar da tüm bu süreçte yer aldı.
Yasaklanarak büyüdüler
Arap ayaklanmalarından sonra bölgede farklı muhalif akımlar ortaya çıksa da öne çıkan ve belirleyici olan; İslami muhalefet. İslami muhalefetin güçlenmesi birçok kişi için şaşırtıcı olsa da bölgede dinamikleri mevcut ve bölgedeki rejimlere mündemiç. İslami muhalefet güçlenmesini, bir yanıyla rejimlerin baskıcı ortamına borçlu. Diktatörlüklerin “Biz gidersek onlar gelir” tehdidi, artık geçerliliğini yitirdi. Hatta, İslami muhalefet bölgenin tarihi ve siyasi geçmişi açısından doğal, hatta geç kalmış bir süreç. Birincisi, İslami kimlik ve muhalefetin dinamiği 20. yüzyılın başlarına dayanıyor ve gerçek bir toplumsal altyapısı var. Ayrıca yıllarca hiçbir muhalif harekete izin vermeyen rejimlerin, İslami hareketleri kendi eliyle büyüttüğü de söylenebilir. Seslerini duyuramayanlar, camilere “sığındılar”. Cami sadece ibadet yeri olarak değil siyaseten toplanma, buluşma, dayanışma mekânı olarak öne çıktı. Mısır’da Tahrir ayaklanması döneminde hayatında camiye gitmemiş insanların, Cuma günleri toplanma yeri olarak camileri seçmesi de nedensiz değildi. Yani İslami muhalefet, yönetimlerin baskısı karşısında diğer muhaliflerin aksine sabırlı bir yolculukla tabanını daha da genişletti; kimi zaman da yönetimlerle birlikte hareket etti.
Ayaklanmaların ardından ortaya çıkan manzara aslında geç kalmış, akışı engellenmiş bir nehrin yoluna girmesi. Ancak onlar da aynı nehirde bir kez daha yıkanılmayacağını biliyorlar.
İhvan’ın farklı yüzleri
Ortadoğu’da Mısır dışında birçok ülkede farklı isimlerle varlığını sürdüren Müslüman Kardeşler ya da İhvan hareketi, bu coğrafyadaki en güçlü muhalif grup olarak yeniden sahneye çıktı. Müslüman Kardeşler, Mısır orijinli olmasına rağmen iki farklı dönemin liderleri Hasan El Benna ve Seyyid Kutup’un görüşleri tüm bölgeyi etkiledi. Mısır, Suriye, Tunus gibi ülkelerde yıllardır yasaklı olmalarına rağmen şu anda birkaç hatta daha fazla partiyle sahneye çıkmış durumdalar.
Siyaseten sandık ve seçimle tanışarak başarılı olansa örgütün Filistin kolu olan Hamas. İşgalin kendine özgü koşullarında büyüyen Hamas’ın dışlanması, örgütün daha radikalleşmesi ve keskin yanlarının törpülenmemesini getirdi. Ürdün’de mecliste milletvekilleri var. Oysa daha seçime gidilmeden, örgüt, kendi “anavatanı” olan Mısır’da beşe bölünmüş durumda. Mübarek sonrası ülkede bir parti enflasyonu yaşanıyor. Görece özgürlük ortamında 80 parti kurulurken Müslüman Kardeşler, görüş ayrılıkları nedeniyle şimdilik beşinci partisini de kurdu. Örgütün ana hedefi olan “İslam devleti projesi” de değişime uğramış durumda. Hâlâ çıkış ideolojisine bağlı olanlar olmakla birlikte demokratik, çoğulcu bir rejimi savunanlar var. Tunus’taki parti sayısı ise 60 civarında. En Nahda hareketi de Seyyid Kutup’un “devrimci” düşüncelerinden etkilense de şu sıralarda ülkeye dönen Gannuşi’nin Türkiye’deki AKP modelini örnek aldığı biliniyor. Bu hafta Suriyeli Müslüman Kardeşler’in lideri Riad Shaqfa’ya “Hedefiniz demokrasi mi yoksa İslami bir yönetim mi?” diye sorduğumuzda “Herkesin temsil edildiği demokratik bir sistem. Sandıktan çıkan herkese saygı duyarız. Bu Beşar Esad olsa bile” yanıtını alıyoruz. Ancak şunu söylemeden de edemiyor Shaqfa: “Son kertede tabii ki İslami bir yönetimi savunuyoruz. Zaten İslam adalet ve eşitlik içerir. Ama demokratik koşullara da uyarız” diyor. Aynı muhalif hareketler diğer din, mezhep, azınlık ve etnik gruplara saygılı olacaklarını söylerken, bunun içine Müslümanları katmıyor ve Müslümanları yekpare olarak görüyorlar. Tunus, Mısır, Suriye gibi ülkeleri önümüzdeki dönem bekleyen en önemli sorun da bu. Üstelik Mısır’da ciddi bir Hıristiyan-Müslüman kutuplaşması yaşanıyor.
Önümüzdeki dönemde Müslüman Kardeşler çıkışlı partiler ayaklanma ülkelerindeki seçimlerde ciddi varlık gösterecek gibi görünüyorlar. AKP örneğini yakından izleseler de her ülkenin kendi şartlarının farklı olduğu ve birebir örnek teşkil etmeyeceği biliniyor. Çünkü her ülkenin tarihi, toplumsal ve siyasi tecrübeleri farklı. Bu partiler, yıllardır beklediği gücü elde etmek için demokratik platformda mücadele edeceklerini söylerken, kendi ideolojilerinin ne kadarını hayata geçirebilecek henüz belli değil. Çünkü hiçbir yönetim tecrübeleri yok. Ama toplumsal hayata doğrudan müdahale ettikleri takdirde Arap Baharı’ndan geriye sadece ve sadece İslami bir tortunun kalacağı ve bu durumun yeni bir çatışma potansiyeline sahip olduğu açık. Arap ayaklanmalarıyla bölge İslami muhalefetle tanıştı. Şimdi sıra, koalisyon ya da hükümetlerde.
Tarihin seyri bize bunu gösteriyor. Ama İslami muhalefet ya da Müslüman Kardeşler’in siyasi rengini, toplumsal hayata ne kadar müdahale edip biçimlendirmeye çalışacakları, çoğulcu mu çoğunlukçu mu olacakları ya da İslamcılığı mı yoksa yoksullukla mücadeleyi mi önceleyecekleri belirleyecek.
(Radikal)