Mete Büyük

18 Şubat 2022

Her kulvarda ayrı darbe

Fenerbahçe, puan durumundan bağımsız olarak bu sene Ali Koç’un ilk senesinden de beter bir durumda ve sezon bitimine üç ay kala artık tamamen hedefsiz kalma durumu ile yüzleşecek

İsmail Kartal, göreve ilk geldiğinde sanki kendisinden böyle bir beklenti varmış gibi üç kulvarda da iddialı olunduğu mesajları vermekten geri kalmamıştı. Önce üst üste puan kayıplarıyla zaten olmayan lig kulvarının bittiği tescillendi. Sonra tek gerçekçi hedef olan kupa kulvarı da bitti. Elde kalan tek kulvar olan Konferans Ligi’nde de Fenerbahçe yine kendi sahasında mağlup oldu ve çok yüksek ihtimalle bu kulvar da bir haftaya kapanacak. Fenerbahçe, puan durumundan bağımsız olarak bu sene Ali Koç’un ilk senesinden de beter bir durumda ve sezon bitimine üç ay kala artık tamamen hedefsiz kalma durumu ile yüzleşecek.

Oyuna dair anlatacak çok şey olmadığına göre biz de nelerin olmadığını tekrar edelim yine. Adresimiz de yine İsmail Kartal olacak. Bu sefalet önce yönetimin eseridir ama bu takımın hocasıyım diye orada duruyorsa kendisini de hiçbir şekilde bundan ayıklayamaz.

Giresun maçından sonra takımın 120 km koştuğunu ve demek ki çok iyi bir fizik gücüne sahip olduğunu söyleyen İsmail Kartal, fizik gücünün ne demek olduğunu, takım halinde presin ne demek olduğunu rakibe bakıp görmüş müdür bilmem. Giresun maçından sonra her maç üstün oynayıp karşılığını alamamaktan isyan eder tavırda yakınan İsmail Kartal, tamamen kişisel becerilerle gelen iki gol dışında takımın bütün maç boyunca sadece iki kez gerçekten gol pozisyonuna girebildiğini görmüş müdür bilmem. Modern futbol tamamen öne ve hızlı oyunu ararken rakibin çok da sert olmayan baskısı karşısında defanstan beş pas yapmadan çıkılamadığını, son pasta da hep uzun topa mecbur kalındığını görmüş müdür bilmem.  Meselenin sadece koşu meselesi olmadığını, takımın hiçbir ekstra yeteneği olmayan rakipten top alamadığını, alabildiği topu da tutamadığını görmüş müdür bilmem. Bilmem diyorum çünkü konu sadece başkan, yönetim ya da oyuncular için değil bizzat hocanın kendisi için de tepeden tırnağa bir kapasite eksikliği konusudur.

Neden mi bu kadar ileri gidiyorum? Maçtan sonra İsmail Kartal, “ Prag, iyi kapanan, koşan, kontraya çıkan ve mücadele gücü yüksek takımdı” diye demeç vermiş. Bu tanım, standart, hocanın da bir türlü aklından çıkaramadığını Anadolu takımı tanımıdır. Prag, koca maç boyunca hiç kapanmadı; sürekli olarak basıp Fenerbahçe’yi hataya zorladı, oyunu da Fenerbahçe sahasında oynadı. Oyunda galipken bile kapanıp kontra aramadı, kendi organizasyonunu ortaya koydu ve sen de boyun eğdin. Kontradan gol atması kontra oynadığı anlamına gelmez, senin kendi organizasyon yokluğunda çıkarken sıklıkla kaybettiğin topun sana kontra olarak gelebildiği anlamına gelir. Bu yorum Kayseri maçının yorumu olur da Prag maçında tutmaz. Senin başka ezberin yoksa bu da yukarıda bahsettiğim kapasite eksikliğindendir.

Hadi oyuna hükmedemiyorsun, enkaz devralma mantığına dayanıp bir şekilde geçiştiriyorsun. Madem öyle, oyunculardan performans almaya gayret edeceksin ya da alamadığın oyuncuyu dışarıya almaya cesaret göstereceksin. Tacı bile düşünmeden atamayan Nazım’ı neden bütün maç sahada tuttuğunu anlatacaksın. Topu bir kez bile ileri süremeyen, sürekli olarak yana ve geriye dönmek zorunda kalan Samuel’i neden daha açık alanda rahat oynayabileceği sağ beke çekmeyip bütün maç kanatta sürünmesini izlediğini anlatacaksın. Bütün maç en ufak bir dikine hamle yapmayıp sürekli olarak top eveleyen Sosa dururken neden en azından top sürmeye gayret gösteren Zajc’tan vazgeçtiğini anlatacaksın. Madem bu üç oyuncuya bütün maç tahammül ediyorsun o halde son yarım saatte yuhalanıp sindiklerinde de onları sarsıp hangi takımın oyuncusu olduklarını anlatacaksın. Serdar da santrfor değil, Berisha da santrfor değil, ikisi de bu takımın oyuncusu değil, varlıklarında yokluklarına dua ettiriyorlar ama neden 3-1 yenik durumdayken bile son on dakikaya kadar tek forvetle oynadığını da anlatacaksın. Szalai’nin nasıl bu kadar düşebildiğini, hazır olmadığı saklanmasından açıkça belli olan Ozan’dan ne beklediğini, Crespo’nun neden UEFA kadrosuna yazılmadığını, en azından sahada mücadele eden Mert Hakan’ı neden çıkardığını da anlatacaksın. Giresun’u yendin diye mağrur pozları kesiyorsan, işi getirip en nihayetinde şanssızlık eksenine oturtuyorsan bunları da açıklayacaksın. Rakibin senden daha düzgün bir ekip olsa da karşındaki rakip Slavia Prag, oynadığın platform Konferans Ligi ve ikisinin de Fenerbahçe isminin gölgesinde esameleri okunmaz. Bu sefalet önce yönetimin eseridir ama sen de bu takımın hocasıyım diye orada duruyorsan kendini de hiçbir şekilde bundan ayıklayamazsın.

Yedek kulübesinin zayıf olması bir bahane değil, sahada ne görüyorsun ki yedek kulübesinden ümitlenemiyorsun? Şunlara bile yedek olunamıyorsa akademiye  ne gerek var? Başkan, sanki kendisinin aday olabileceği başka bir görev varmış da ondan Fenerbahçe için vazgeçmiş gibi İsmail Kartal’a fedakarlığından ötürü teşekkür ediyor olabilir. Hayallerimizdeki Fenerbahçe’nin efsane sağ beki olarak yeri gönlümüzde ayrıdır ama benim hoca olarak kendisine tek teşekkürüm Arda bu takımda var edilebilirse olur. Bu saatten sonra da üç ayın su gibi akıp geçmesinden daha başka bir dileğim de olmaz. Başkan ve yönetim için ise geriye kalan hizmet bellidir; bunun dışında kalan her hareket de ihanettir.

İkide bir bütün sezonun ihalesini üstüne yıkmakta beis görmediğimiz Victor Pereira’ya bu camia en azından Kim ve Crespo referansları ile hepimizin itirazına rağmen var ettiği sol bek Ferdi realitesinden ötürü teşekkür borçludur. Türk futbolu için en az on sene sol bek konusu rafa kalkmıştır da Fenerbahçe için bilemiyorum. Bu yönetim korkarım ki onu da bonservissiz kaybetme başarısını gösterir.