Mete Büyük

18 Ekim 2021

22+78

22.dakikadan sonra tamamen teslimiyet vardı, değişiklikler de bunu daha da derinleştirmekten öteye gidemedi. Bu şartlar altında galibiyet mucize, beraberlik mükemmel olurdu ama ikisi de olmadı. Liderlik gitti ama takım hâlâ daha zirve yarışının içinde.

Fenerbahçe, iki devredeki uzatmalar dahil 78 dakikasını bir kişi eksik oynadığı Trabzon deplasmanından yenilgiyle ayrıldı ve liderliği bırakarak döndü.

Maç başında kadro seçimlerine bakıldığında ibrenin bir noktada Fenerbahçe’ye döneceği açıktı. Savunması zaten çok kuvvetli olmayan Trabzonspor, orta sahayı tamamen Berat’a bırakacak şekilde ve tamamen ilk golü bulmayı hedefleyen bir kadroyla sahadaydı. Fenerbahçe ise daha evvel güzel örneklerini gösterdiği, topu rakibe bırakan ama sıkı bir presle alıp hızlı geçiş oyunuyla skor bulmayı hedefleyen bir yapıdaydı. Kadro seçimiyle ilgili olarak tek eleştirim, Novak yerine Tisserand ile başlanması olur; zira Nwakaeme sahada olunca Novak sol stopere, Kim ise sağ stopere geçmek zorunda kaldı. İdeal üçlü sahada olsaydı Kim ilk sarı kartı dahi görmezdi.

Maçın başında gelen gol Fenerbahçe için bulunmaz nimetti. Doğru oyun ile tribün baskısını da hissedecek ve yorulacak olan rakibe karşı hızlı çıkışlarla istediğini alabilecekti. Bu dengeyi bozabilecek iki şey olabilirdi; eksik kalma ve bireysel hata ki 22.dakika geldiğinde ikisi birden aynı anda oldu.

Maçın hakemi 22.dakika benim kendi değerlendirmeme göre faul dahi olmayan, hadi faul olsa dahi hiçbir sebepten sarı kart olmayacak bir pozisyonda Kim’i ikinci sarıdan oyundan attı. Kim sert ve hamleli oynayan bir oyuncu ve ağırlığını da önemli ölçüde bu şekilde bertaraf ediyor. Umarım bu maçın hakeminin verdiği karar, hakemlerin sıklıkla gördüğümüz seminerler sonrası kendi aralarındaki mutabakatlar neticesinde verilen bir karar değildir çünkü tarz olarak böyle oynayan bir oyuncu. Kartın hemen sonrasında Altay, önce barajda Samuel’i yanlış tarafa yatırdı, sonra oradan geçen topu elleriyle kaleye soktu ve ilk 22 dakikada gayet iyi giden her şey birdenbire alt üst oldu.

Maçın sonrasına geçmeden ufak bir ara verip hakeme dair biraz konuşalım. Bir spor gazetesinde “Hangi hakem düdüğünü asmalı?” diye bir anket yapılıyor; sizler de görmüşsünüzdür. Ben istisnasız hepsinin düdüğünü asması gerektiği yönünde oy kullandım, çünkü her geçen gün geriye giden Türk futbolunun en hızlı gerileyen, her geçen gün çürümüşlüğüne biraz daha çürümüşlük daha katan bir hakem kitlesi var. Kulüpler Birliği yakın zamanda istenmeyen hakemler listesini MHK’ya vermişti. Bu listede bu maçın hakemi var mıydı bilmiyorum ama yoksa da hakikaten hatırımız kalır; maçı bir yerden alıp çok güzel bir şekilde öbür tarafa vermeyi bildi. Kartın hemen sonrasında Gustavo’yu itirazdan sarı kartla cezalandırıp bütün maçı cebinde kartla oynamasına da yol açarken oyundan çıkana kadar her pozisyonda gözlerini kocaman aça aça itiraz eden Nwakaeme’ye ise göz yummayı tercih etti.

Kart ve gol sonrası Fenerbahçe için maç, tamamen savunma oyunundan ibaretti. Ne Ferdi ve Samuel’in kanat bindirmeleri, ne Mesut’un savunma arkasına atacağı toplarda Rossi ve Valencia’nın yapacağı akınlar kaldı. Takım 60.dakika kadar 6-2-1 gibi tuhaf bir düzenle oynadı Hiçbir şekilde top tutulmayıp şişirilen uzun toplarla Valencia’nın boğuşması beklendi ve her dönen topu rakip alıp tekrar oyun kurdu.. Bu şartlar altında normalde “bu güneşe kar dayanmaz dememiz” gerekirdi ama öyle olmadı. Savunma oyunu özellikle ikinci yarıda bir hayli iyiydi. Trabzon topu evirip çevirdi, etkisiz bir baskı kurdu ama gole Dorukhan’ın tek kafa şutu dışında yaklaşamadı bile. 84.dakikada ise Szalai’nin gereksiz sarılması (çekme yok ama sarılmayacaksın) penaltıyla sonuçlanınca maç bitti. Son gol ise sadece sene sonundaki olası puan eşitliğinde ikili averaj anlamında Trabzonspor’a bir artı ifade edebilir.

Maç içindeki değişikliklere baktığımızda önce zaten yorgun gelen, maç içinde canı çıkan ve hatta gereksiz polemiklere girmeye başlayan Valencia’nın oyundan çıkışı doğru bir karardı. Ancak sonraki dakikalarda Mesut ve Rossi yerine Sosa ve Tisserand girince orta sahada yerleşen üçlünün (Sosa, Gustavo ve Crespo) önünde Serdar Dursun’un hiçbir şey yapamayacağı açıktı, bu ikinci kısım değişiklikle, ilk değişiklik hamlesini de boşuna çıkardı. Burada Berisha hamlesi doğur olurdu. Zaten 22.dakikadan sonra tamamen teslimiyet vardı, değişiklikler de bunu daha da derinleştirmekten öteye gidemedi.

Bu şartlar altında galibiyet mucize, beraberlik mükemmel olurdu ama ikisi de olmadı. Liderlik gitti ama takım hâlâ daha zirve yarışının içinde. Şimdi bir sonraki milli maç arasına kadar Alanya, Konya ve Kayseri maçları var; takımın artık ideal kadrosunun ne olduğunu ve A planının ne şekilde işlediğini gözlemleyeceğiz. Bu maçlardan çıkacak 9 puan, bu yenilgiye fazlasıyla telafi edebilir.