Memetcan Demiray

25 Ağustos 2019

Yorgo'nun bira dolu hayalleri, Bekir Pakdemirli'nin gerçekleri...


Selanik üçüncü kez bir bira festivaline ev sahipliği yaparken biz, içki kültürünü yok etmek için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz

Yorgo Alexakis'in bir hayali vardı. Dünyada giderek yayılan "craft" (el yapımı) bira kültürünü Selanik'e taşımak, hatta yaşadığı şehri "butik bira" denince akla gelen merkezlerden biri haline getirmek istiyordu. Bunun için 2014'te The Hoppy Pub'ı açtı.

Yunanistan'daki ekonomik krizden ve (bizden yüksek olmasın!) vergilerden dolayı işi hiç kolay değildi. Ama internetin de yardımıyla adını hızla duyuran The Hoppy Pub, kısa sürede tanınacak; İskoçya'dan Romanya'ya, Türkiye'den İtalya'ya kadar pek çok ülkeden sadık bir müşteri kitlesi kazanacaktı.

Artık Amager Bryghus içmek için Danimarka'ya, Omnipollo'nun devrimci biralarını tatmak için İsveç'e gitmeye gerek yoktu. Çünkü hepsi, The Hoppy Pub'ın taze fıçılarında mevcuttu.

Yorgo'nun ilk hayali gerçek olmuştu.

Tek bir insan pek çok şeyi değiştirebiliyor

Ama bu ona yetmeyecekti. 2017'de, müzik ve yemek üzerine etkinlikler düzenleyen SoulFood ile iş birliğine gidecek ve aynı yıl 1. Selanik Bira Festivali'ni düzenleyecekti.

Daha ilk yıl olmasına rağmen katılım inanılmazdı. Selanik Belediyesi'nin bulunduğu meydanda insanlar buluşuyor, hem küçük sokak lezzetlerini tadıp hem de dünyanın prestijli biralarıyla tanışıyorlardı.

Gecenin sonunda ağustos serinliği canlı müziğe karışıyor ve biraseverler büyük bir mutlulukla ayrılıyorlardı festival alanından... Yorgo'nun ikinci hayali de gerçek olmuştu.

Şöyle acı biberli bir bira alır mıydık?!..

Elbette Yorgo'nun en büyük şanslarından biri, Yunanistan'da yaşanan "craft bira" devrimiydi. Komşunun neredeyse tüm büyük şehirleri ve irili ufaklı birçok adasında "microbrewery"ler (küçük bira fabrikaları) açılıyor, ülke halkının bira kültürüne ilgisi artıyordu. Tıpkı tüm dünyada olduğu gibi...

Biranın basit bir içki değil; tam tersine, şarap gibi son derece komplike olduğunu kanıtlayan "craft bira" akımı, yeni tatlar sunarak geniş kitlelere ulaşıyordu. Bira konusunda en tutucu ülke olan ve 503 yıllık "saflık yasası"ndan (Reinheitsgebot) asla taviz vermeyen Almanya bile "craft bira"nın etkisindeydi şimdi... Berlin'de Brlo, Münih'te Crew Republic derken deneysel biralar tüm ülkeye yayılıyordu.

İspanyollar deniz suyundan bira üretirken İskoç BrewDog firması, acı biberden zehir gibi bir IPA piyasaya sunuyor; bal katkısı ve yulaf maltlarıyla sınırlar zorlanıyordu!

Klasik "pilsner"ciler tarafından "züppe işi" diye eleştirilse de butik bira, altın çağını yaşıyordu.

Taps'ten Gara Guzu'ya, Türkiye'de 'craft bira'...

İşin ilginci, Türkiye'nin "craft bira" akımını ilk yakalayan ülkelerden biri olmasıydı. 2002'de kurulan Taps, ülkeyi daha o yıllarda bilmediği bira türleriyle tanıştıracak ve Nişantaşı'ndaki restoranıyla markalaşacaktı. Ama sonra ağır vergiler nedeniyle üretimi durduracak, Bebek'te önüne Porsche park edilen herhangi bir mekân olarak kalacaktı. 

Yine de pes etmeyenler vardı. Kendi ürettiği biraları satan The Populist ile Bosphorus Brewing Company, koskoca İstanbul'da sembolik de olsa mevcuttular. 

Muğla'da Gara Guzu ve Pablo, İzmir'de Feliz Kulpa, Tekirdağ'da Zıkkımm ise bir şekilde ayakta durup, ülkenin bira kültürüne katkı sunuyorlardı.

Bu yaz Efes Pilsen ile "bira tasarımcısı" Mikkeller arasında yapılan iş birliği de küçük ama değerli bir umuttu gelecek için.

Ve... Festival başlıyor!

Ama gerçek değişmiyordu. Artık asgari ücretle sadece 200 şişe bira alınabilen bir ülkeye dönüşmüştü Türkiye...

İnsanlar ucuz rakı içeceğim diye metil alkolden ölüyor, evde içki üreteceğim diye mutfaklar laboratuvar haline getiriliyordu.

Gezi öncesi çıkartılan yasaklarla içki sitelerinde içkinin tanıtımı (!) yasaklanmış, bira firmalarının promosyon bardakları bile "özendirme" kapsamına alınmıştı!

Hayatın tüm sevinç ve keyiflerine, en başta da içkiye savaş açan bir zihniyetin tahakkümü altındaydık.

Bu ahval ve şerait içinde Selanik Bira Festivali, bize sadece 600 kilometre uzakta duruyor. 29 Ağustos'ta başlayıp dört gün sürecek festivale, 40 kadar butik bira firmasının katılması bekleniyor. Her gün bir konsere de ev sahipliği yapacak festival, Schengen vizesi ve bütçesi uygun biraseverler için harika bir fırsat gibi görünüyor.

Biz evde oturacaklar içinse payımıza internetten İbrahim Kalın, Egemen Bağış ve "kayyım" haberleri takip edip; Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'den neden ormanların cayır cayır yandığını gururla anlatmasını izlemek düşüyor.

Sevgili dostum Yorgo'nun buz gibi, köpüklü hayalleri bir kez daha gerçekleşirken; Selanik'in kız kardeşi İzmir küle dönüyor.

Festivalin bilgilerine şuradan ulaşabilirsiniz.