Melih Şabanoğlu

16 Ekim 2022

Yol ayrımı

Okan Buruk’un önünde iki yol var. İlki şöhretli ama ikinci baharlarını bile yaşamayacak denli büyük bir düşüşte olan oyuncu grubuna birincil önemi vermeye yine devam etmek. İkinci yol ise takımın ana omurgasını genç oyunculardan oluşturarak yaz aylarında transfer şehvetiyle getirilen futbolcuları rotasyonda ve yan parça olarak kullanmak.

Kayserispor teknik direktörü Çağdaş Atan, Fenerbahçe’ye 2-0 yenildikleri maçtan sonraki açıklamasında, “İlk kez büyük takım maçını baskı yapmadan planladığını” söylemiş ve bunun hata olduğuna dikkat çekerek yenilgide kendisinin payı olduğuna dikkat çekmişti.

Aynı Kayserispor, iki hafta önce evinde oynadığı maçta da Trabzonspor’a karşı baskılı başlamadı, ikinci bölgede karşıladı rakibini. Ancak kompakt yapısı sayesinde öne geçmiş olsa da, üstünlüğünü koruyamadı ve yenildi. Benzer biçimde Kayserispor, Ümraniyespor karşısında da ön alan presi yapmadı.

Bu genel görünüm dışında Kayserispor geriden pasla oyun kuran bir takım. Bunu ilk hatta yan yana dizdiği üç oyuncuyla gerçekleştiriyor Kayserispor; iki stoper Macid Hosseini ve Dimitrios Kolovetsios ile sol bek Lionel Carole. İkinci hatta ise merkeze devrilen sağ bek Onur Bulut, önlibero Gustavo Campanharo ve Olivier Kemen yer alıyor. Bu iki hat arasında bağlantının kurulmasında yardımcı olan oyuncu ise Bernard Mensah. Kayserispor’da oyun kurulumunda çizgiye basan futbolcular ise kanatlarda oynayan Ramazan Civelek ile Miguel Cardoso.

Kayserispor’un geriden oyun kurarken, “biz de Avrupa takımları gibi geriden oyun kurabiliyoruz” türünden bir amacı yok. Amaç, bir kanatta rakibi üzerine çekerek diğer kanatta boş alan yaratmak ve yaratılan bu boş alanlar sayesinde birkaç etkili pasla rakip ceza sahasına gitmek. Bunu genelde attıkları ters toplarla gerçekleştiriyorlar. Böylece uzak direkte boş bir oyuncuyu bulabiliyorlar.

Kısaca söylemek gerekirse Kayserispor temelde sağdan üreten ve soldan skor üreten bir takımdı Galatasaray karşılaşmasına kadar. Ancak maç başlayınca Çağdaş Atan’ın tek planının bu olmadığı, Galatasaray’ın zayıf yönlerine de iyi çalıştığı ortaya çıktı.

Okan Buruk’un planı

Okan Buruk’un ve kurmaylarının maç planı neydi peki?

Kayserispor’un, Fenerbahçe, Trabzonspor ve Ümraniyespor karşısındaki oyun planına sadık kalarak rakibi önde basmayacağını düşünmüş olmalı Buruk. Bu nedenle Adana Demirspor karşısında olduğu gibi rakibi önde basarak topu ve oyunu alan tempolu bir takımdan daha çok, topun değerini bilen bir 11’le çıktı Kayserispor karşısına.

Galatasaray’ın ilk 11’inde önceki haftalara göre dört büyük değişiklik vardı. Sol bekte hücum hattını daha çok besleyeceğini düşündüğü Kâzımcan Karataş’ı tercih etti Okan Buruk, ofansif orta sahada temposuz ama daha hareketli oynayan Juan Mata’yı, santrforda Icardi’yi, sol önde de Mertens’i.

Galatasaray analizi

Şimdi tam bu noktada yeniden Çağdaş Atan’ın oyun planına dönmemiz gerekiyor, dünkü Kayserispor-Galatasaray maçının ilk yarısında olan bitenleri daha iyi anlamak için.

Çağdaş Atan muhtemelen Galatasaray hakkında şu analizi yaptı maçtan önce:

A. Güçlü yönler: Tempolu oyun. Doğrudan kaleye gitme. Oyuncu kalitesi. 

B. Zayıf yönler: Yunus Akgün dışındaki hücum hattı oyuncularının (Juan Mata, Mauro Icardi ve Dries Mertens) fiziksel yetersizlikleri. Galatasaray orta sahasının prese karşı koyma kabiliyetinin zayıflığı.

C. Tehditler: Icardi, Mata gibi oyunun gidişatını bir anda değiştirecek usta kramponlar. Galatasaray’ın son düdüğe kadar oyunda kalması.

D. Fırsatlar: Sol kanatta ilk kez oynayacak olan Kâzımcan Karataş-Dries Mertens hattının soru işaretleri içermesi. Lucas Torreira’nın depar atamaması. Stoper tandeminin tek hamleli olması.

Çağdaş Atan, muhtemelen böylesi bir analizden yola çıkarak oyun planının ana stratejisini daha önceki maçların aksine Galatasaray’a önde basma ve hızlı geçişler olarak belirledi.

İlk yarıda Atan’ın belirlediği bu planın tıkır tıkır işlediğine şahit olduk. Maçın ilerleyen dakikalarında Galatasaray baskı altında top çıkaramamaya başladı. Böylece Okan Buruk’un, kaliteli ayaklarla topa ve oyuna hükmetme stratejisi ilk yarıda çökmüş oldu.

Kanallar kapanınca

Çağdaş Atan geriden oyun kurma konusunda Galatasaray’ın daha önceki haftalardaki kullandığı kanalları teker teker tıkadı. Böylece Galatasaray neredeyse stop etme noktasına geldi.

Geriden topla çıkmak konusunda Galatasaray’ın en yaygın kullandığı kanal Lucas Torreira’yla merkezden oyun kurmaktı. Bu kanal, Kayserispor’un merkezde yaptığı baskı nedeniyle pek çalışmadı. (Buraya yeniden döneceğiz). Galatasaray’ın geriden çıkma konusunda kullandığı ikinci kanal Victor Nelsson-Sacha Boey hattıydı. İlk sekiz hafta, top ikinci bölgede Boey’ye gelince onun ya merkeze döndüğünü, ya da önündeki Yunus Akgün’le oynadığını görmüştük. Ancak Kayserispor Boey’nin pas açılarını kapattı, böylece bu kanal da çalışmaz hale geldi.

Geriye sadece sol kanat kalmış oldu. Ancak Kâzımcan Karataş’a takım arkadaşları yeterince güvenmemiş olacaklar ki, geriden oyun kurmada bu kanat pek devreye sokulmadı.

Icardi’nin sırtı rakibe dönükken kendisine atılan uzun ve yüksek topları takım arkadaşlarına servis etme yeteneği olmadığı için geriden pasla çıkamamak ilk yarıyı Galatasaray adına daha da dramatik hale getirdi. Artı Galatasaray’ın hücum hattında boş koşu gösteren bir koşucusu da yoktu. Bu nedenlerle maçın ilk yarısı Çağdaş Atan’ın çizdiği oyun planına uygun oynandı. Böylece Galatasaray’ın bu sezon Antalyaspor maçının ilk yarısından sonra ilk kez oyunun kontrolünü rakibe kaptırdığını gördük.

İkinci yarıya Galatasaray üç değişiklikle başladı. Ne var ki bu değişiklikler maçı çevirmek için yeterli olmadı. Galatasaray’ın kanatları bu değişikliklerle çalışmaya başlasa da tempo bir üst seviyeye çıkarılamadı, bu da pozisyon üretiminde sorunlar yaşanmasına neden oldu.

Oyunun özetini Galatasaray’ın kırdığı üç rekor çok iyi özetliyor aslında.

Birincisi, Galatasaray en çok top kaybı yaptığı maçı oynadı (toplamda 166, ilk yarıda 81 top kaybı).

İkinci rekor; Kayserispor karşılaşması Galatasaray’ın bu sezon dış sahada en çok isabetli pas yaptığı maç olarak geçti istatistiklere (456 isabetli pas).

Üçüncüsü; Galatasaray bir maçta en çok orta yaptığı maçı oynadı (17 orta).

Kayserispor da bir rekor kırdı, rakip ceza sahasında en çok topla buluştuğu (23) ve en çok şut çektiği (18 şut) maçı oynadı Galatasaray karşısında. Oldukça da tempoluydu, yaklaşık her 15 pasta bir şut attı.

Sonuçlar ve nedenleri

Bu istatistiklerin işaret ettiği sonuçlar çok açık:

  1. Galatasaray tempolu oyununu kaybetti. (Çok pas yapması ve az şut atması bunu gösteriyor.)
  2. Galatasaray doğrudan oyununu kaybetti.
  3. Galatasaray’ın hücum setleri ilk yarıda neredeyse hiç çalışmadı.
  4. Rakibi açamayan Galatasaray gol atmak için yüksek topa (orta) yönelmek zorunda kaldı.

Bunlar sonuçlar. Nedenlerini burada irdelemeye çalışacağım.

1. Kanatların bozulması: Galatasaray tempolu oynamasını ilk planda kanatlarında hızlı futbolcuların bulunmasına borçluydu. Adana Demirspor maçında sol beke Patrick van Aanholt yerine Léo Dubois’nın geçmesiyle burada bir sapma belirdiğini görmüştük. Kayserispor maçında ise sol önün Mertens’e teslim edilmesiyle Galatasaray maçın ilk yarısında önemli eksenlerinden birini kaybetmiş oldu.

Burada sadece hücumu değil, daha çok savunmayı kastediyorum. Zira sol kanatta radikal değişikliğe gitmek oyunun savunma yönünde ciddi bir zayıflık yarattı. Bunun basit bir nedeni var; sol önde oynayan forvet oyuncusunun maç içindeki önemli görevlerinden birisi sağ beki kontrol etmek, her pozisyonda onunla birlikte geriye gelmektir ve Mertens bunu başaramadı. Burada şaşırtıcı olan yaşı ve fiziği itibariyle bunu yapacak biri olmamasına rağmen Mertens’in bu role soyundurulmasıydı. Kayserispor’un sağ beki Onur Bulut’un ilk yarıyı, birisi golle sonuçlanmak üzere iki şutla tamamlaması Mertens’in sol kanat için yetersizliğinin belgesi aslında. (Burada Onur Bulut ve Icardi’nin maçı ikişer şutla tamamladığını hatırlamalıyız.) Onun dışında Kayserispor’un ilk golünde, Galatasaray defansını felç eden ortayı yapan da yine Onur Bulut’tu. Şimdi tek tek bu pozisyonların üzerinden gidelim.

Dakika 17.13. Bir taç atışıyla başlayan Kayserispor atağı Onur Bulut’un şutunun Fernando Muslera tarafından çelinmesiyle sonuçlandı. Bu pozisyonda Mertens savunma alanında, ancak Bulut’un beş-altı metre uzağındaydı. Bu sayede Bulut kolayca şut atabildi.

Dakika 21.11. Campanharo’nun Galatasaray orta sahasını oyundan düşüren pasıyla başlayan atakta Onur Bulut ters ayağıyla rahatça orta yaparken Mertens ondan 10 metre kadar uzaktaydı.

Dakika 33.19. Nelsson orta sahadaki Yunus Akgün’e oynuyor, o da Boey’ye pas vermek istiyor, ama yorgun pası Kayserispor kapıyor. Taç çizgisine basan Carole, iki pasın ardından merkezde boş koşu gösteren Kemen’i görüyor, o da topu hemen sağındaki Ramazan Civelek’e aktarıyor. Tam bu sırada Mertens’i olay yerine yaklaşık 25 metre geride yürürken görüyoruz. Onur Bulut geriden koşmaya başlıyor ve Civelek’in pasında Torreira’dan kolayca sıyrıldıktan sonra golle sonuçlanacak şutu ayağından çıkarıyor. Burada Bulut’u takip etmesi gereken Mertens kadrajda bile değil (aşağıdaki fotoğraf).

Kayserispor’un sağ beki Onur Bulut yaydan golle sonuçlanan şutunu atarken onu takip etmesi
gereken Mertens kadrajda bile değildi.

 

Bu golden hemen sonra Okan Buruk Yunus Akgün’ü sola, Mertens’i ise sola çekti. Ama bu değişiklik için çok geç kalmıştı. İkinci yarıda Mertens yerini Milot Rashica’ya, Yunus Akgün de Barış Alper Yılmaz’a bıraktı. Sadece bu değişiklikler bile aslında örtük olarak, Okan Buruk’un ilk yarıda yanlış bir 11 çıkardığını itiraf ettiğini gösteriyor bize.

2. Ön alan presinin yok olması: Galatasaray ilk sekiz haftada kalesinde görmüş olduğu beş golle ligin en az gol yiyen ekiplerinden biriydi. (Yediği gol sayısı Kayserispor maçında yediye çıkmış olsa da bugün de hâlâ ligin az gol yiyen takımları arasında.) Galatasaray az gol yemesini, defansif kurguyu oturtmasına, özellikle de ön alanda etkili pres yapmasına borçluydu. Ancak Kayserispor maçında Galatasaray bu sezon ilk kez ön alanda etkili pres yapamadı. Bu ise birleşik kaplar kanununa uygun biçimde takım savunmasını köklü olarak olumsuz etkiledi ve Galatasaraylı futbolcuların bireysel zaaflarının çok net biçimde ortaya çıkmasına yol açtı.

Bundaki birincil nedenin Galatasaray’ın hücum hattında üç yeni oyuncuya görev verilmiş olduğu düşüncesindeyim. Özellikle de santrforda Icardi’ye, ofansif orta sahada ise Mata’ya. Bu değişikliğin, Galatasaray’ı ön alanda pres yapamaz duruma soktuğu çok açık. Oysa Adana Demirspor maçında Akgün, Mertens, Aktürkoğlu ve Gomis’ten oluşan hücum hattı, orta sahadan Midtsjø ve Torreira’nın, defanstan da Boey ve Dubois’nın katımıyla etkili bir ön alan presi yapmıştı. İki stoper Nelsson ve Bardakçı’nın da öne çıktığı bu saha içi yayılım sayesinde, ikinci toplar da kolayca toplanmıştı. 

Kayserispor maçında ise özellikle ilk yarıda bu yapının çöktüğünü gördük, Galatasaray etkili ön alan presi yapamadı. Çarpıcı olması itibariyle sadece bir sekansı buraya almak istiyorum.

Dakika 08.10. Kayserispor, kalecisi Bilal Bayazıt’la topu geriden oyuna sokuyor. Galatasaray ise ön alan presi yapmak arzusunda, ancak saha içi yerleşim o kadar kötü ki bunu gerçekleştiremiyor ve arkasında büyük boşluklar bırakıyor.


Galatasaray ön alan presi yapmaya çalışıyor. Ancak bunun sahadaki ön alan ve orta saha
oyuncuları tarafından ne kadar benimsenmiş olduğu soru işareti.

 

Kayserispor’da kaleci Bilal Bayazıt Mensah’a, o da yine kalecisine oynuyor. Bayazıt yazının başında bahsettiğimiz hücum setinde görüldüğü üzere merkeze kıvrılmış olan Onur Bulut’a oynayarak Galatasaray’ın saha içindeki kötü yerleşimini cezalandırıyor ve Kayserispor 10 saniye içinde dört pasla Galatasaray ceza sahasının önüne kadar geliyor. Bu yanlış ön alan presinde rakibe bırakılan bomboş alan (yukarıdaki fotoğraf), Galatasaray’da bugüne kadar uygulanan saha içi yayılımın bir çırpıda unutulduğunu düşündürtüyor insana. Burada asıl sorun, Kayserispor’un kendi şablonuna uygun biçimde geriden çıkması. Buradan hareketle taktik antrenmanda bu şablonun ya hiç çalışılmadığını, ya da sahadaki futbolcu grubunun taktik disiplin ve fizik kalite olarak bunu yerine getiremediğini düşünebiliriz.

3- Bireysel zayıflıkların kaçınılmaz biçimde ortaya çıkması: Geçen yazıda Galatasaray’da birçok oyuncunun bireysel zayıflıklarından söz etmiştim. Elbette her futbolcunun güçlü ve zayıf yanları vardır. Kayserispor maçında şu ya da bu nedenle taktik disiplinden uzaklaşılmasının Galatasaray’ın futbolcu grubundaki zayıflıkları net biçimde ortaya çıkararak daha görünür hale getirdiğine şahit olduk. (Sistem işlemez hale geldiğinde, sistemi oluşturan parçalar bütünden koparak bütün boyutlarıyla daha görünür hale gelirler. Geçen sezon Galatasaray’ın kritik bölgede kaptırılan toplar nedeniyle sık sık gol yemesi tam olarak da buydu. Galatasaray bireysel hatalardan gol yemiyordu, sistem işlemez hale geldiği için bireysel yetersizlikler ortalığa saçılıyordu.)

Şimdi Kayserispor teknik ekibince de saptanmış olan bu zayıflıkların en kritik anlarda sahada nasıl tecelli ettiğini göstermeye çalışacağım.

a. Nelsson’un tek hamleli olması ve yavaşlığı.

Dakika 21.11’de Campanharo’nun pasıyla başlayan Kayserispor hücumunda Onur Bulut’un ters ayakla yaptığı ortayı Nelsson çok iyi yer tutarak kafayı vuruyor ve yere düşüyor. Ancak tehlike geçmiş değil hâlâ. Campanharo, Abdülkerim Bardakçı’nın uzaklaştırmaya çalıştığı topu kafayla yeniden Galatasaray ceza sahasına gönderiyor. Bu topa Mario Gavranoviç ayakla dokunuyor, havalanan topu Olivier Kemen kafayla yeniden Gavranoiç’e oynuyor. Burada yerden geç kalkan Nelsson’un akan oyuna yeterince reaksiyon veremediğini ve en gerideki Galatasaray oyuncusu olarak ofsaytı bozduğunu görüyoruz. (Bu arada böyle bir istatistik yok sanırım, ancak Nelsson, yavaşlığını geriye kaçarak örtmeye çalıştığı için ligin en çok ofsayt bozan stoperi olabilir.)

Burada elbette yenilen golde tek başına Nelsson’u sorumlu tutuyor değilim. Hatırlanacağı üzere tehlike Mertens’in izlemesi gereken rakibinin 10 metre uzağında kalmasıyla başlamıştı. Bu golde Mertens dışında, oranları daha az olmak üzere Boey ve Mata’nın da payı var.)

b. Torreira’nın depar atamaması.

Dakika 33.29. Yunus Akgün’ün tembel pasıyla başlayan Kayserispor atağında Carole, takım arkadaşı Kemen’e pası attığı anda, golü atacak olan Onur Bulut’la Torreira tam orta saha çizgisinin gerisinde hemen hemen aynı hizadaydılar. Ancak burada Bulut’un depar atarken Torreira’nın daha önce de sık sık gördüğümüz üzere jogging yaparak geriye dönmeye çalıştığına şahit olduk (aşağıdaki fotoğraf).

Kayserispor’un ikinci golüyle sonuçlanacak atak lacivert üçgen içindeki Lionel Carole’ün orta saha dairesi içindeki arkadaşı Olivier Kemen’e attığı pasla başladı. Bu anda lacivert elips içindeki Onur Bulut depara kalkarken kırmızı dikdörtgen içindeki Lucas Torreira joggingle geriye dönüyor.

Devamını yukarıda gördük. Kemen burada Civelek’i, o da Bulut’a pas verdi. Aheste bir ritimde geriye dönen Torreira, ivmesiz geldiği için Bulut’a hiç müdahale edemedi ve Kayserispor’un sağ beki güzel bir şutla takımını 2-0 öne geçirdi.

Burada tabii başka hatalar da var. Akgün’ün yorgun pasından sonra Boey ve Akgün geriye depar atmıyor. Bu iki takım arkadaşının eylemsiz kalması nedeniyle soldan Galatasaray ceza sahasına giren Gavranoviç’i Midtsjø kapatmaya çalışıyor. Bu da merkezin iyice boşalmasına yol açıyor. Böylece Onur Bulut neredeyse kimse tarafından rahatsız edilmeden gol vuruşunu yapıyor. (Bu pozisyonda Mertens’in yavaş bile olsa geriye hiç koşmadığı için kadraja bile girmediğini görmüştük.)

Ancak burada yeniden Torreira’ya dönmek istiyorum. Depar atamaması nedeniyle Torreira’nın, bir defansif orta oyuncusunun ilk işi olan itfaiyecilik (olay yerine hızla yetişerek yangını söndürme görevi) vazifesini tam yerine getiremediği düşüncesindeyim. Daha da öte, Torreira klasik orta saha oyuncusunda ilk aranması gereken baskı altında hızlı davranma ve doğru yere oynama (press-resistant) görevini de tam yerine getiremiyor.

Bu çok önemli, zira modern futbol baskı görmesine rağmen görevini kusursuz biçimde yerine getiren orta saha oyuncularının varlığını gerekli kılıyor. Baskı altında doğru oynamak bazı yeteneklere sahip olmakla mümkün. Bunlar sırasıyla, çevre kontrolü, vücut çalımı atabilme, dar alanda pas verebilme, topu kaybetmeme (topu vücudunu kalkan yaparak koruma) ve top sürme yetenekleri. Bu kriterler ışığında, Torreira’nın 10 üzerinden 6-6,5 puanlık bir oyuncu olduğu söylenebilir.

c. Mata’nın fiziksel kapasitesinin düşük olması.

İstanbulspor’la yapılan hazırlık maçında geleceğe ilişkin olumlu hayaller kurduran Juan Mata’nın Adana Demirspor ve ilk 11’de başladığı Kayserispor maçlarında gösterdiği performans, fiziksel kalite bakımından lig seviyesinin altında olduğunu düşündürtüyor.

Mata, fiziksel kapasitesinin kısıtlı olması nedeniyle pozisyon seçerek oynuyor. Bununla, fiziksel yetersizliğinin açık seçik ortaya çıkacağı pozisyonlara girmekten çekindiğini, sadece kendini iyi gösterecek pozisyonların içine girmeyi tercih ettiğini kastediyorum.

Mata’nın fiziksel kapasitesinin kısıtlı olduğunu tek bir örnekle göstermeye çalışacağım. Dakika 21.22’de Nelsson’un vurduğu kafa topunu Bardakçı ceza sahasının dışına uzaklaştırıyor. Burada Mata topa daha yakın, ancak Companharo’nun büyük bir çeviklik göstererek topa doğru hamle yapması onu öylesine korkutuyor ki, rakibine faul yapmayı bile düşünmeden ikili mücadeleye girmekten kaçınıyor ve vücudunu muhtemel bir çarpışmadan sakınmak için geriye çekiliyor.

Kayserispor’un ilk golünün biraz öncesi. Kırmızı daire içindeki Mata ve Companharo arasındaki bu mücadelede Mata rakibiyle top arasına vücudunu koymaktan kaçındığı için rakibi topu kafayla Galatasaray ceza sahasına gönderecek. Bir pozisyon sonrasında da Gavranoviç golünü atacak.

Bu pozisyon şundan önemli. Genellikle ofansif orta saha futbolcuları hücum sırasında sık sık defansif orta saha oyuncularıyla eşleşir ve burada topu kazanan daha çok defansif orta sahalar olur. Ancak burada durum tam tersi. Kayserispor’un defansif orta saha oyuncusu takımı hücum yaparken de Galatasaray’ın ofansif orta saha futbolcusuna karşı ikili mücadelede üstün geliyor. Mata ise rakibine göre topa daha yakın olmasına rağmen fiziksel kapasitesi yetersizliği nedeniyle şarjdan kaçınarak topla rakibi arasına girmiyor, pozisyon seçiyor.

Değerlendirme

Galatasaray ikinci yarıda Barış Alper Yılmaz, Milot Rashica ve Sergio Oliveira’nın oyuna dahil olmasıyla ilk sekiz haftadaki görünümüne kısmen yaklaşsa da, iki hafta önceki Adana Demirspor maçı performansının altında kaldı.

Bunun birkaç nedeni vardı. İlki değişikliklerden sonra kanat organizasyonlarında Karataş- Rashica ve Boey-Alper uyumunun yeterli seviyeye çıkmamasıydı. Bunda Rashica’nın asıl yeri olan sağ yerine solda oynaması, Yılmaz’ın taktik disiplin eksikliği, Boey’nin neredeyse hiç depar atmadan oyunu tamamlaması ve Karataş’ın tecrübesizliği de etkili oldu. (Ancak burada golün yine de Boey-Rashica işbirliğiyle gerçekleşen kanat organizasyonu üzerinden geldiğini unutmamalıyız.)

İkinci neden, Kayserspor’un kendi sağ kanadına zaman zaman Kemen ve Cardoso’yu da atarak etkili geçiş hücumları yapması oldu. Bu gelgitler, oyunun hâkimiyetinin ikinci yarıda Galatasaray’a geçmesini uzun bir süre önledi.

Üçüncü neden ise Icardi ve Mata’nın oyunda kalmasıydı. Gerçekte Mata’dan ofansif orta saha oynamanın ötesinde takımın futbol aklı olması bekleniyordu. Bu pozisyonda daha önce oynayan Mertens’in üretken olamaması ve akışkanlığı sağlayamamasından sonra denenme sırası ona gelmişti. Ama olmadı; Mertens’in ardından Mata’nın da bu sınavdan geçtiğini söylemek çok mümkün değil. (Bunu söylerken, Galatasaray’ın merkez orta sahasında oynayan Midtsjø ve Oliveira’nın toplam iki asist, bir gollük üretime sahipken, ofansif orta saha olarak görev yapan Mertens ve Mata’nın skor anlamında bugüne kadarki sıfır katkılarını dikkate alıyorum.)

Icardi’ye gelince, aslında maç Icardi için ilk dakikada başladı ve bitti demek çok yanlış olmaz. Zira Icardi maçın başında Mata’yla paslaşmasından sonra kaleyi bulan etkili bir şut çıkarmıştı. Ancak bu dakikadan sonra etkili anlarda ve noktalarda neredeyse hiç görülmedi.

Gelecek senaryoları

Kayserispor maçıyla Okan Buruk önemli bir kavşağa gelmiş oldu. Buruk’un tam bu noktada önemli, hatta radikal bir karar vererek beraber yürüyeceği oyuncu grubunu seçmek zorunda kalacağını düşünüyorum.

Kanaatimce Buruk’un önünde iki yol var. İlk yol; şöhretli, ama ikinci baharlarını bile yaşamayacak denli büyük bir fiziksel ve zihinsel bakımdan düşüşte olan oyuncu grubuna birincil önemi vermeye yine devam etmek. İkinci yol ise takımın ana omurgasını genç oyunculardan oluşturarak yaz aylarında transfer şehvetiyle getirilen, şöhretleri sahada yaptıklarından daha önde olan futbolcuları rotasyonda ve yan parça olarak kullanmak.

Daha da açık konuşmak gerekirse Buruk’un, Mertens, Icardi ve Mata üçlüsünün aynı anda ilk 11’de yer aldığı bir futbolcu grubuyla ilerlemesinin ona zarar vereceği kanaatindeyim. Zira bu üç futbolcunun ilk 11’de yer alması takımın savunma kurgusunu yerle bir ettiği gibi, ilk 11’de yer alan diğer futbolcuların zayıf yönlerinin büyük bir süratle ortaya çıkmasına da yol açıyor.

Bunun dışında Okan Buruk’un karar vermesi gereken başka bir konu daha var; santrfor pozisyonu. Galatasaray’ın santrforu kim olacak?

Aslında İstanbulspor karşılaşması bu konuda az da olsa bir fikir vermişti, Kayserispor maçı ise bunu biraz daha görünür hale getirdi: Eğer Haris Seferoviç fiziksel sıçrama yapamayacaksa (Gomis yaşı gereği bu sıçramayı yapamayacak durumda, Icardi ise fiziksel sıçrama yapma gereği bile hissetmiyor izlenimi veriyor) bu pozisyon için Barış Alper Yılmaz da listede düşünülebilir. (Elbette Mertens’in sahte 9 oynadığı bir yapı da akla gelebilir, ancak sahte 9, futbol evrimine çok zaman önce başlamış olan takımların deneyebileceği bir formasyon. Galatasaray ise bu evrimin henüz ilk çağlarını yaşıyor, ama yine de denenebilir.)

Sonuç olarak dünkü maç bize skor üretmek için savunma direncini düşüren hücum yapısını tercih etmenin yenilgiye yol açtığını açık biçimde gösterdi. Tempolu ve doğrudan futbol oynamanın bu yapıyla mümkün olmadığı çok açık. Bunu Okan Buruk’un da gördüğü ve yenilginin böylesi bir artıya yol açtığı düşüncesindeyim.

Melih Şabanoğlu kimdir?

Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu.

Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep.

Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu.

Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi.

Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var.

Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor