Bu yıl Süper Lig değişik bir programda oynanıyor dünya kupası ve 19 takım olması nedeniyle. Galatasaray’ın bu hafta maçı yok. Dolayısıyla dünkü Adana Demirspor maçıyla Galatasaray dört devrelik ligin ilk devresini kapattı. Yaklaşık 15 günlük aradan sonra lig yeniden başlayacak Galatasaray için.
Aslında bu vesileyle sekiz hafta sonrasında bir mola verip şu soruyu yeniden sormalıyız: Okan Buruk nasıl bir futbol oynatmak istiyor Galatasaray’a? Aslında yanıt belli gibi; rakiplerine önde basan, kendi oyununu dikte ettiren ve tempolu bir futbol. Evet bu bir ideal, ama dünkü maçtan sonra şuna karar verdim; Okan Buruk için birincil amaç tempo.
Niçin peki? Lig seviyesinin üzerinde bir takım yaratmak için elbette. Ancak burada çok önemli bir şey var.
Belli ki Okan Buruk, yerlisi, yabancısıyla bütün takımı çok yüksek bir tempoya çıkmaya zorluyor ve bunu da etap etap, üst üste koyarak değil, hemen gerçekleştirmek istiyor.
Nereden anlıyoruz bunu? Bazı oyuncuların zayıf yönlerini kapatacak denli daha “gerçekçi” bir futbol oynatmak yerine, oyuncuların zayıf yönlerinin gözler önüne serileceği bir tempoya çıkılmasını tercih ediyor Buruk.
Hangi zayıf yönlerden bahsediyoruz peki; Kerem Aktürkoğlu’nun ilk dokunuşunun kötülüğünden, Yunus Akgün’ün karar mekanizmasındaki sorunlardan, Dries Mertens’in pozisyon seçmesinden, Juan Mata’nın fiziksel tavanının düşüklüğünden, Sergio Oliveira’nın yumuşaklığından, Bafétimbi Gomis’in fiziğinin yetersizliğinden, Haris Seferoviç’in güçsüzlüğünden, Patrick van Aanholt’un hücumdaki savrukluğundan, Lucas Torreira’nın depar atamamasından, Victor Nelsson’un geriye kaçarak oynamasından, Abdülkerim Bardakçı’nın fizik kalitesinin 70’nci dakikadan sonra hızla düşmesinden, Sacha Boey’nin orta isabetinin çok düşük olmasından. Bu liste daha da uzayabilir tabii.
Okan Buruk’un tempodan anladığı ise şu: Saha içi yerleşimlerin doğru olması nedeniyle topun mümkün olan en kısa sürede yeniden kazanılması ve rakip kaleye doğrudan ve en hızlı şekilde hücum etmek. Benzetme yapmak gerekirse Buruk’un amacı Galatasaray’ı 2020 model Liverpool gibi oynatmak.
Aslında ilk sekiz haftaya baktığımızda Buruk’un çok fark edilmeden birçok şeyi oturttuğunu görüyoruz. Örneğin topun yeniden kazanılması için doğru saha içi parselasyon. Fredrik Midtsjø’nün takıma eklenmesiyle Galatasaray ilk sekiz haftanın en iyi sınavını dün Adana Demirspor karşısında verdi. Dünkü maçta Midksjø-Torreira-Bardakçı-Nelsson ve kanat beklerin de katılımıyla Galatasaray sık sık üçlü sıkıştırma yaparak kolayca topu geri kazandı ve atak tazeledi.
Henüz oturmayan ne peki? Galatasaray’ın iki noktada ciddi bir mesafe kat etmesi gerekiyor: İlki yüksek tempodaki paslaşmaların kalitesini artırması gerekiyor. Dünkü maç özelinde Kerem Aktürkoğlu’nun ilk dokunuşunun zayıflığı nedeniyle kaptırdığı toplar dışında, Torreira, Mata, Oliveira, Mertens gibi teknik kalitesi yüksek oyuncuların bile kritik bölgelerde pas hatası yaptıklarını gördük. Tabii burada pas hatası derken, sadece yanlış pasları değil, topun boştaki oyuncuya istenilen açı ve hızda aktarılmamasını da kastediyorum.
İkinci sorun ise hücum bölgesindeki oyuncuların çoğunun akan oyunda hareketli bir yapı oluşturmak yerine, maçı izlemeleri.
Bunun şahikası dünkü maçın 55’inci dakikasında yaşandı.
Dakika 54,09. İlginç bir sekans başlıyor Galatasaray adına. Aktürkoğlu birinci bölgede Badou N’Diaye’den topu kaparak takımını atağa kaldırıyor. Torreira topu biraz sürdükten sonra üçüncü bölge başında Gomis’e pas veriyor. Ancak bu sırada aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi soldaki Mertens çok daha uygun. Çünkü geriye koşan Adana Demirsporlu futbolcuların yönü sağa dönük ve soldaki Mertens’e atılan pas onların dengesini bozacak. Ayrıca şu da var, Torreira pası Gomis’in koşu yoluna değil, neredeyse topuğuna atıyor.
Lucas Torreira’nın burada solda koşu gösteren Dries Mertens yerine sağ öndeki Bafétimbi Gomis’e
hafif tembel bir pas atması Galatasaray hücumunu başka bir yönde şekillenmesine yol açtı.
Gomis bu nedenle neredeyse durarak topu arkasındaki Aktürkoğlu’na veriyor tekte, o da yeniden Gomis’e oynuyor. Bu sırada Mertens solda hâlâ boş durumda. Ancak Gomis Mertens’i göreceğine penaltı noktasına doğru kör bir orta yapıyor. Bu topu Jonas Svensson kafayla uzaklaştırıyor. Dönen topu Akgün kazanıp Galatasaray atağını tazeliyor ve ceza sahasının sağ köşesinde bulunan Aktürkoğlu’na pab veriyor. Aktürkoğlu da çoğu zaman yaptığı gibi soluna dönüp şut atıyor, ancak bu top da defanstan dönüyor.
Dönentopu Dubois kazanıyor ve Boey-Akgün paslaşması üzerinden Galatasaray bir kez daha Adana Demirspor ceza sahasına giriyor. Akgün bu kez vurmayıp ceza sahası yayındaki Dubois’ya pas veriyor. O da aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi çok iyi bir şut çıkarıyor. Ancak bu şut o an ofsaytte bulunan Gomis’e çarparak auta çıkıyor. Gomis o noktada bulunmasa büyük bir olasılıkla gol olacaktı Dubois’nın bu şutu.
Léo Dubois dakika 54,42’de belki de maçın en iyi şutunu atıyor. Ancak bu şutta top ofsayt durumundaki Gomis’e çarparak auta çıkıyor. Gomis o an orada bulunmasa bu şut büyük olasılıkla gol olacaktı. Burada sağdan sola doğru sırasıyla Gomis, Torreira ve Mertens’in ayaklarının parmak uçlarında pozisyonu izlememeleri gözden kaçmıyor.
Görüldüğü gibi Galatasaray 33 saniyeye dokuz pas üzerinden fırsat yarattığı iki şut ile kör bir orta sığdırdı maçın bu sekansında. Ancak oyunun bu tempoya yükselmesinin, futbolcuların teknik (pas ve orta kalitesi), mantal (karar mekanizması) ve fizik (oyuna hareketli biçimde katılmak) kapasitelerini zorladığı da gözden kaçmıyor.
Ancak burada temel sorunun Gomis olduğu düşünülebilir. Ama bu yanlış olur. Çünkü benzer sekansı Galatasaray Gomis’in çıkıp Mertens’ın dokuz numaraya, Mata’nın ise 10 numaraya geçtiği zaman diliminde de yaşadı.
Dakika 58,16, Adana Demirspor’un geçiş hücumunda Nelsson çok kritik bir yerde ayağını sokarak Badou N’Diaye’den topu çalıyor. Galatasaray, boşta kalan topu kapan Torreira ile atağa çıkıyor. Bu hücum sırasında önce Mata bir orta yapmaya çalışıyor, ama başarısız oluyor. Dönen topta Mata bu kez arkadaşına pas veremediği için hücum yeniden duruyor. Ardından top yeniden kazanılıyor, ancak bu kez de Akgün’ün çalım denemesi başarısız oluyor. Sahnede Midtsjø var, Galatasaray topu onun sayesinde hemen kazanıp atağı bir kez daha yenileniyor.
Mata Boey’yi kaçırıyor, Boey penaltı noktasına körleme pas veriyor, bu topu Benjamin Stambouli uzaklaştırıyor. Yine Midtsjø çıkıyor sahnede; topu yeniden kapıp ceza sahasındaki Mertens’e veriyor. Mertens de içeri kat edip aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi penaltı noktasına ortalıyor. Bu maçta Galatasaray’ın başarılı olan nadir ortalarından birisi bu, Mata bu topa gelişine vuruyor, ancak topu kale çizgisi önünde Svensson kafasıyla kornere atıyor. Yani Galatasaray 46 saniye içinde beş kez Adana Demirspor defansını delmeye çalışıyor, ancak bunun sadece birinde başarılı oluyor.
Dakika 59,00. Tam 44 saniye önce başlayan hücumda Galatasaray beşinci denemede atağı sonlandırmayı başarıyor. Sağdan içeri kat eden Mertens’in penaltı noktasına yaptığı ortayı, o noktaya hareketlenen Mata şutla Adana Demirspor kalesine gönderiyor, ancak bu şutu kale çizgisi önündeki Svensson kafasıyla bloke ediyor.
Aslında Okan Buruk’un istediği tempo bu. Ancak futbolcularının kollektif ve bireysel akıllarıyla yetenekleri bu tempoda doğru hareketleri art arda yapmalarına olanak vermiyor şimdilik.
Okan Buruk’un istediği tempoya futbolcuların nasıl yanıt verdiklerini ortaya koyan bu iki örnekten sonra tempo konusunu biraz açabiliriz.
Geçtiğimiz hafta InStat Footbal Türkiye ilk yedi haftaya ilişkin kamuya açık iki istatistik yayınladı. Bunlardan ilkinde takımların golle sonuçlanan ataklarının süresine yer veriliyordu. Antalyaspor’un 65,9 saniyeyle zirvede olduğu bu istatistikte Galatasaray 25,8 saniyeyle 12’nci sırada yer alıyor. İkinci istatistik ise takımların gol öncesindeki pas sayılarına ilişkin. Bu alanda da Antalyaspor 18,3 pasla ilk sırada yer alıyor, Galatasaray ise 10,8 saniyeyle sekizinci sırada.
Şimdi sorabilirsiniz ne fevkaladelik var bunda diye, zira Galatasaray birinde 12’nci, diğerinde sekizinci sırada. Fevkaladelik şurada: Galatasaray gol atarken en hızlı paslaşan takım konumunda.
Galatasaray golle sonuçlanan ataklarında her 2,38 saniyede bir pas yapıyor. Bu alanda Adana Demirspor pas başına 2,94 saniyeyle yedinci sırada. Fenerbahçe 3,25 saniyeyle 10’uncu, Trabzonspor 3,28 saniyeyle 11’inci, Beşiktaş da 3,44 saniyeyle 12’nci sırada.[1]
Daha önceki yazılarda tempoyu ölçülebilir kılan bir orandan bahsettiğim hatırlanacaktır. Maç içinde gerçekleşen başarılı pas sayısının şut sayısına bölünmesiyle elde edilen oranın bize tempo konusunda önemli bir veri sağladığından söz etmiştim. Bu açıdan dünkü maça baktığımız zaman Galatasaray’ın 353 başarılı pasa karşın 24 şut attığını görüyoruz. Bu da bize 14,70 sayısını veriyor. Yani Galatasaray ortalama 14,7 pastan sonra rakip kaleye bir şut atan bir takım. Bu aslında Türkiye ortalamasına göre oldukça iyi bir oran. Şöyle ki, ilk üç haftada ligin en tempolu takımları olarak kabul edilen Beşiktaş ve Fenerbahçe’de bu oran sırasıyla 21,7 ile 23,7 idi. Yani Galatasaray şampiyonluktaki en büyük rakipleri Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye oranla rakip kaleye 7 ila 9 daha az pas yaparak, daha doğrudan gidiyor.
İşte ligin başından beri Okan Buruk’un taviz vermeden takıma kazandırmak istediği hız ve tempo bu.
Şimdi tempolu ve doğrudan oynayan Galatasaray’ın niçin skor üretmekte zorlandığını ortaya koyan birkaç örneği, karar kalitesi ile pas ve orta kalitesi başlıkları altında ele alacağım.
Karar kalitesizliği
İlk örnek; dakika 10,48. Abdülkerim Bardakçı Emre Akbaba’dan topu çalıyor ve Kerem Aktürkoğlu’nu görüyor. Onun tembel pasında Torreira iki rakibi arasından çıkmayı başarıp yeniden Aktürkoğlu’na oynuyor, o da soldan bindiren Léo Dubois’ya.
Dubois bakarak ortalıyor ve top yay üzerinde Yunus Akgün’e geliyor. Ancak burada bir detay var, Akgün top gelmeden sağına bakıyor ve Boey’nin bindirme yapıp yapmadığını kontrol ediyor. Sağında kimseyi görmeyince top gelir gelmez şutunu atıyor, aut. Akgün şut atmak yerine, aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü üzere solundaki Aktürkoğlu’na veya Mertens’e de oynayabilirdi, ya da sağındaki Bafétimbi Gomis’e. Böylece tehlike daha da büyürdü.
Dakika 11,04. Galatasaray hücumunda soldan bindiren Dubois ceza yayı üzerindeki Akgün’e orta yapıyor.
Orta gelmeden önce sağını kontrol eden Yunus Akgün, Boey’nin bindirme yapmadığını görünce ortayı şuta dönüştürmeye karar veriyor. Oysa Aktürkoğlu, Mertens ve Gomis o pozisyonda boş durumda.
İkinci örnek; dakika 35,53’teyiz. Faul atışında Torreira Midtsjø’ye, o Akgün’e, Akgün de Boey’ye oynuyor. Miodstjø bağlantı oyunu için sağa koşuyor. Akgün ve Midstjø üzerinden yapılan paslaşmayla rakibe 3’e 2 üstünlük sağlanıyor ve Boey kaçırılıyor. Boey’nin pasında Mertens ceza sahasında topla buluşuyor, ancak topu önüne almak isterken kaybediyor. Buradaki sorun Mertens’in top gelmeden önce ne yapacağına karar vermemiş olması. Oysa milli maç boşluğundan önceki maçta benzer pozisyonda olan Sergio Oliveira top gelmeden önce vücudunu gol atacak şekilde kurguladığından basit gösterdiği bir gol atmıştı.
Sacha Boey’nin maç boyunca ceza sahasına gönderdiği nadir doğru pasların birisinde
Mertens topla buluşmak üzere hareket ediyor. Mertens burada vücudunu topu gelişine
şutlayacak şekilde ayarlayamadığı için pozisyon golle sonuçlanmıyor.
Üçüncü örnek; dakika 39,38. Mertens sağdaki Boey’ye atıyor topu. Boey de dört saniye sonra topu ceza sahasına koşu gösteren Aktürkoğlu’na uzatıyor. Aktürkoğlu o hızla ilk defans oyuncusunu ekarte ediyor, ama şutu Semih Güler tarafından bloke ediliyor. Dönen topu Boey kazanıyor ve Akgün’e aktarıyor. Akgün yine aynı şeyi yapıyor. Sadece şuta odaklı ve kimin daha uygun durumda olduğuna bakmadan vuruyor topa; aut yine.
Dakika 39,38’de başlayan atak 10 saniye sonra Yunus Akgün’ün attığı şutla sonuçlanıyor.
Bu pozisyonda Akgün merkezdeki Aktürkoğlu’na, veya sağındaki Boey’ye oynasa hücum daha da
tehlikeli olacak. Bir başka seçenek ise topu Gomis ve Dubois’nın olduğu noktaya ortalamak.
Son örnek; dakika 61,28. Boey topu kapıp Akgün’ü kaçırıyor. Akgün taç çizgisi üzerinde topu kontrol edip ceza sahası çaprazındaki Midtsjø’ye oynuyor. Ancak Midtsjø topa gelmeden önce çevre kontrolü yapmıyor, bu nedenle de Mata ve Aktürkoğlu’nun boş olduğunu görmüyor. Topu yeniden Akgün’e veriyor. Akgün de aynı şeyi yapıyor, etrafına hiç bakmadan kaleye şut atıyor; yine aut.
Yunus Akgün elverişli durumda arkadaşları varken (Kerem Aktürkoğlu ve ellerini kaldırmış olan Juan Mata)
yine kaleye şut atmayı tercih ediyor.
Bu pozisyon şundan önemli. Gomis çıkmış ve Mertens santrfora geçmiş durumda. Yani Galatasaray bir anlamda 460 formasyonuyla sahada ve bu pozisyonda altıya altıya eşitlik sağlanmış durumda. Adana Demirspor defansı ön tarafa yığıldığı için Mata ve Aktürkoğlu yine boş. Üstelik Mata ellerini kaldırarak top istiyor, ancak Akgün yine şuta odaklanmış durumda. Vuruşu auta çıkıyor.
Yine aynı pozisyonda ilginç bir şey daha var. Akgün’e pası veren Midtsjø içeri kaçıyor. Ancak Akgün’ün karşısındaki Svensson Midtsjø’yü riske ediyor ve Akgün’ün karşısında kalıyor. Svensson’un bu davranışı, geçen sezon beraber oynadığı Akgün’ü ne kadar iyi tanıdığını gösteriyor bize.
Pasın kalitesizliği
Birinci örnek, dakika 37,34’teyiz. Adana Demirspor atağında Abdülkerim Bardakçı kritik anda araya girip topu Torreira’ya kazandırıyor. O da hemen Akgün’ü kaçırıyor sağdan. Akgün topu kontrol ederken muhtemelen geriye dönmeyi düşünüyor, ama aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi Okan Buruk hemen taç çizgisinde belirip koşusunu sürdürmesini söylüyor oyuncusuna.
Top Yunus Akgün’e geldiğinde Okan Buruk kenardan devam etmesini söylüyor.
O sırada kırmızı dikdörtgen içindeki Boey depara kalkıyor.
Beş saniye sonra Boey rakip yarı sahanın ceza sahasına yakın bölümünde topla buluşacak.
Devam ediyor Akgün ve Boey’ye veriyor topu. Beşe beş hücum ediyor Galatasaray. Ancak Boey topu Gomis’e veremiyor, araya Adana Demirspor stoperi Samet Akaydın giriyor.
Burada bir detay var. Bardakçı topa dokunduğunda Boey penaltı noktasındaydı. Torreira topu Akgün’e uzatınca geriden depara kalkıyor ve 10 saniye sonra da topla buluşuyor. Gomis’e vermek istediği pas başarısız olduktan sonra topu Galatasaray Torreira’yla topu altı saniye içinde kazanıp yeniden atak tazeliyor. 37.59’da Boey topu bu kez ortalıyor, ama bu da isabetsiz. Burada aslında Boey’nin efor harcadıktan sonraki final hamlelerinde oldukça başarısız olduğunu görüyoruz.
İkinci örnek; Dakika 50,09. Orta sahada Midstjø boşta kalan topu kapıp Galatasaray atağını başlatıyor. Altı pas sonrasında Torreira ters uzun top atarak Dubois’yı sol çizgide topla buluşturuyor.
Torreira terse uzun topla Dubois’yı gördüğünde Galatasaray’ın yerleşimi böyleydi. Boey sağda çizgiye basıyor, Akgün merkeze devrilmiş ve Midtsjø’yle aynı hizada. Önlerinde Mertens var. Gomis en önde, kadrajda görünmeyen Aktürkoğlu da soldan merkeze kırılmış durumda. Dubois ise en solda. Galatasaray yedi oyuncusuyla hücumda ve sahayı enlemesine iyi kullanarak rakip oyuncuları arasındaki mesafeleri açmış durumda.
Top Dubois’ya geldiğinde Mertens ceza sahasına doğru, Midstjø de bağlantıyı kurmak üzere öne doğru hareketleniyor. Dubois rakibinden kurtulup Midstjø’yü, o da hemen Mertens’i görüyor. Mertens önce şut açısı arıyor, bulamayınca Aktürkoğlu’nu, o da Gomis’i görüyor. Ancak top Gomis’e gelmeden önce Adana Demirspor stoperi Semih Güler araya giriyor. Tam bu an, maç saati 50,48’i gösteriyor.
Topun Dubois’ya yollanmasıyla Gomis’e doğru pas yapılması arasında geçen 12 saniyede Galatasaray beş pas yaptı. Bu sekanstaki pas hızı (2.4 saniye) oldukça iyi. Ancak pasların tam kullanışlı olmaması (Midstjø’nünkü biraz Mertens’in soluna gitti, Aktürkoğlu da zorunluluktan pas verdi) Galatasaray’ın skor üretim sorununu daha da büyütüyor.
İsabetsiz ortalar
Galatasaray maç boyunca tam 16 kez ceza sahasına orta yaptı ve bunların ancak üçünde başarı sağladı. İsabetsiz orta yapmada Dubois ve Boey başı çekiyor.
Sonuç
Galatasaray bu transfer sezonunda 13 futbolcu transfer etti, 26 futbolcuyla da yollarını geçici veya kalıcı biçimde ayırdı. Transfer edilen 13 futbolcu arasında Juan Mata, Maruo Icardi, Dries Mertens, Haris Seferoviç, Milot Rashica, Yusuf Demir gibi forvet bölgesinde oynayan önemli oyuncular var.
Bu futbolcularla ilgili üç gerçek var. İlk gerçek şu; Galatasaray bu futbolcuların hiçbirinden bugüne kadarki sekiz haftalık süreçte skor katkısı alamadı. (Yeni transferlerden tek skor katkısı Sergio Oliveira’dan geldi.) Evet bu futbolcuların bir kısmı henüz tam bir 90 dakika bile oynamadı. Ama yine de bu durum, söz konusu oyuncuların oynadıkları bölümde sıfır gol ve sıfır asist yaptıkları gerçeğini değiştirmiyor.
İkinci gerçek; Galatasaray’da Seferoviç ve Icardi gibi marka santrforların bulunması, takımın en çok gol atan ve ilk 11’de çıkan santrforunun 37 yaşındaki Gomis olmasının önüne geçemiyor. Bu üzerinde biraz düşünülmesi gereken bir ikilem aslında. Bir başka ikilem ise, Nantes’ın Mohamed Mostafa’yı kadrosuna katması durumunda Galatasaray’ın gelecek sezon bonservisini elinde bulundurduğu bir santrforunun olmaması.
Üçüncü gerçek; hücum hattına transfer eden futbolcular arasında Seferoviç hariç hiçbiri Galatasaray’ın Avusturya’daki kamplarına katılmadı. Bu nedenle “bay” geçilen bu haftanın sağladığı yaklaşık iki haftalık dönem onlar için takımın geride kalanıyla yapacakları bir kamp niteliği taşıyacak. Bu kamp döneminde takım içindeki en temel sorunlardan birisi olan aşırı tempolu oynarken yapılan pas hatalarının kısmen azalacağını, karar kalitesinin ise artacağını öngörebiliriz.
Bu çerçevede önümüzdeki 15 gün için Galatasaray’ın önündeki en temel ödev şu: Tempoyu daha da artırmak için oyun içi şablonları ve yerleşimleri keskinleştirmek, hücum setlerinin hızını ve verimini yükseltmek. Bunun gerçekleşmesi durumunda çoğu taraftarın futbolcuları pasaportlarına göre değil de sistem içindeki rolleri üzerinden eleştirdiği daha üst bir evreye geçebiliriz.
[1] https://twitter.com/InStatTurkiye/status/1575054562397863937
Melih Şabanoğlu kimdir? Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep. Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu. Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi. Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var. Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor |