Her şey T24'ten Aylin Hanım'ın bana e-posta atarak Galatasaray-Fenerbahçe maçına ilişkin skor tahminimi sormasıyla başladı denilebilir. Skor tahminim biraz spektakülerdi, çünkü Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı 3-1 yeneceği yolunda bir tahminde bulundum. Ama bu nihayetinde skor tahmini, kanımca hiçbir önemi yok. Önemli olan temel öngörümün Galatasaray'ın kendi sahasında Fenerbahçe'ye yenileceği yolunda olmasıydı.
T24 yazarları ve editörlerinin skor tahminlerinin dün yayınlanmasının ardından ciddi anlamda mesaj bombardımanına uğradığım kolayca tahmin edilecektir. Hem e-posta yoluyla, hem de mobil telefonumdan birçok mesaj aldım. Çoğu insanın merak ettiği şey "totem" yapıp yapmadığımdı. Totem değildi elbette. İki nedenden ötürü, ilkin böyle inançlarım hiç yoktur. İkincisi, Fenerbahçe'nin maçı kazanacağına ilişkin öngörümün belli dayanak noktaları vardı. Bu nedenle Galatasaray'ın yenileceği yönündeki öngörümü muhafaza ettim.
Şimdi bu öngörümün arka planını paylaşmak istiyorum. Aslında her şey Aylin Hanımın bana skor tahminimi soran e-postasıyla değil, geçen hafta oynanan Fatih Karagümrük-Galatasaray ve Fenerbahçe-Kayserispor maçlarına sakin kafayla seyredince başlamıştı.
Analizimin iki dayanağı vardı. Bunlardan ilki Fatih Karagümrük teknik direktörü Tolunay Kafkas'ın Galatasaray'ın nasıl yenilebileceğine ilişkin ligin diğer teknik adamlarına önemli bir kopya verdiğini düşünmemdi. Kafkas geçen hafta Galatasaray'ı yenmek için yapılması gerekenleri açıkça göstermişti: Bütün Galatasaraylı futbolcuları bire bir almak. Galatasaraylı oyuncuların hatlar arasına sızabileceği boşluklar bırakmamak. Hareketli ve çok hamleli bir savunma kurgulamak. Topu kazandıktan sonra da doğru ve hızlı biçimde karşı hücuma çıkmak.
Karagümrük bu oyunu sayesinde Galatasaray karşısında birçok gol pozisyonu yakalamış, ancak oyuncu kalitesinin Galatasaray'ın altında olması nedeniyle maçı son anlarda yediği golle yenik kapatmıştı.
İkinci dayanak noktama gelince. Fenerbahçe aslında geçen hafta kendi sahasında Kayserispor'a karşı oynadığı maçta ciddi anlamda Galatasaray karşılaşmasının provasını yapmıştı. Burada ilginç olan Tolunay Kafkas'la İsmail Kartal'ın geçen hafta takımlarını aynı stratejiyle sahaya sürmeleriydi. Gerçekten de Fenerbahçe Kayserispor karşısında temel stratejisini savunma hatları arasında rakibin sızabileceği boşlukları bırakmamak ve topa sahip olduktan sonra mümkün olduğunca hızlı biçimde hücuma çıkmak üzerine kurgulamıştı. Özetle, bu iki veriyi üst üste koyarak Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı yeneceği yolunda bir öngörüde bulunmam birçok insanı şaşırmış olsa da benim adıma çok şaşırtıcı değildi.
Fenerbahçe'nin doğruları
Bu yazıda temel olarak Fenerbahçe'nin neleri doğru yaptığı üzerine odaklanacağım.
Fenerbahçe açısından bu maçın temel konsepti hareketli çeviklikti. İsmail Kartal'ın hareketli çeviklik konseptini seçmesinin nedeni kanımca çok basit; zira Galatasaray 11'i hareketli çeviklik konusunda Fenerbahçe 11'inin oldukça gerisinde.
Bunu biraz açmak istiyorum. Hareketli çeviklik anlamında Galatasaray'da sıra dışı sadece iki oyuncu var; Barış Alper Yılmaz ve Davinson Sánchez. Diğer Galatasaraylı oyuncular hızlı ve çevik olmadıkları gibi çok hamleli de değiller. Yani ardışık hareketleri belirli bir çeviklik standardında yapamıyorlar. Ki çoğu da zaten tek hamleli. Bu nedenle de hamle başarılı olmayınca oyun dışı kalıyorlar. (Tek hamleli bu oyunculara hızlı bilinen Derrick Köhn de dahil kanımca.)
Buna karşın Fenerbahçeli oyuncular, çeviklik ve ardışık hareketleri yapabilme konularında oldukça iyiler. (Sayacak olursam başta Bright Osayi- Samuel, Jayden Ooosterwolde, Fred olmak üzere Ferdi Kadıoğlu, Sebastien Szymanski, Çağlar Söyüncü ve Michy Batshuayi şeklinde uzuyor liste.)
Kartal'ın iki stratejik hamlesi
Fenerbahçe'nin üstün olduğu bu ana konsept dışında İsmail Kartal'ın Okan Buruk'a oranla takımını stratejik bir planla sahaya sürdüğüne şahit olduk. Bunu iki alanda gözlemledik. Kartal ilk olarak maça önde baskıyla başlayarak Fenerbahçe'nin hantal ve hazırlıksız oyunculara sahip Galatasaray'a karşı sahada psikolojik üstünlüğü eline almasını sağladı. Nitekim Alexander Djikou çift sarı karttan kırmızı kart görene kadar Fenerbahçe maçtaki momentumu tamamen elinde tuttu (aşağıdaki grafik).
Maçın ilk yarısında momentumun kimin elinde olduğunu gösteren grafik. Mavi renk Fenerbahçe, yeşil ise Galatasaray. (Kaynak).
Fenerbahçe'nin ön alan baskısı yapması Galatasaray'ın öngörmediği bir şeydi. O kadar ki Galatasaraylı oyuncular Fenerbahçe 10 kişi kalana dek bu ön alan baskısı karşısında çaresiz kaldılar.
İsmail Kartal'ın bir diğer doğru stratejisi de Galatasaray'ın kanatlarını, burada oynayan Galatasaraylıları savunma yapmaya iterek neredeyse etkisiz hale getirmesiydi. Galatasaray'ın kanatlarda oynayan futbolcuları Fenerbahçe'nin kanatlar üzerinden seri biçimde çıkmasını önlemek amacıyla maç boyunca hücumdan çok savunma yapmak zorunda kaldılar. Bunu gösteren iki grafiği paylaşıyorum.
Maçın ilk yarısında iki takımın ısı haritaları böyleydi. Görüldüğü gibi Fenerbahçe hücumlarını kanatlar üzerinden gerçekleştirirken Galatasaray savunma yapması nedeniyle üçüncü bölgeye geçememişti. (Kaynak).
Görüldüğü gibi özellikle maçın ilk yarısında Galatasaray kanatları Fenerbahçe'ye teslim etmiş durumda. Galatasaray ceza sahası içindeki yoğunluk ve üçüncü bölgenin büyük ölçüde renksiz kalmış olması, Galatasaray'ın ağırlıklı olarak savunmada kaldığını ve hücum yapamadığını gösteriyor bize.
Futbol analizi
Burada Fenerbahçe'nin yaptığı başarılı savunma sonrasında hızla hücuma çıkarak yarattığı tehlikelere ilişkin üç örnek vereceğim.
İlk örnek; dakika 17,01. Galatasaray aut atışı sonrasında topu oyuna sokarken Fenerbahçe'nin yaptığı ön alan baskısı (aşağıdaki fotoğraf) nedeniyle Muslera üzerinden uzun oynamak zorunda kalıyor.
Fenerbahçe'nin maçtaki ilk tehlikeli hücumunun 28 saniye öncesine bakıyoruz. Fenerbahçe'nin yaptığı ön alan baskısı nedeniyle bütün oyuncular kapatıldığı için Muslera topu uzun oynamak zorunda kalıyor. (Kaynak).
Muslera'nın oynadığı uzun topa Dries Mertens dokunamayınca sahipsiz kalan topu ceza sahası dışına çıkan Dominik Livakoviç kontrol ediyor ve hemen hemen Ooosterwolde'ye oynuyor, o da dikine Fred'e. Lucas Torreira Fred'i rahatsız ediyor, ama Fred gerideki Ferdi Kadıoğlu'na oynayarak hemen çizgiye kaçıyor. Topu aldıktan sonra da bahsetmiş olduğum o hamleli çevikliği sayesinde Torreira'nın baskısına rağmen Tadiç'e oynuyor ve ileriye doğru koşusunu sürdürüyor. Tadiç Kaan Ayhan'ın yakından markajına rağmen topu ilerideki Fred'e aktarmayı başarıyor. Bu hücumda Torreira ve Kaan Ayhan geride kalınca Fenerbahçe 5'e 4 sayısal üstünlükle atağa çıkıyor (aşağıdaki fotoğraf).
23 saniye sonrası. Kaan Ayhan ve Lucas Torreira'dan sıyrılan Fred ve Ferdi ikilisi soldan Galatasaray kalesine akarken boş durumdaki Szymanski de hücuma katılıyor. (Kaynak).
Fred merkezdeki Szymanski'ye oynuyor. Ancak onun şutu kale direğinin yanından dışarı çıkıyor.
Fenerbahçe'nin bu hücumunda tek hamleli Galatasaraylı oyuncuların çevik Fenerbahçeliler karşısında nasıl etkisiz kaldıkları çarpıcı biçimde görülüyor.
Galatasaray hücumunda golü kaçıran Fenerbahçe oldu
İkinci örnek; dakika 40,10. Muslera aut atışını Nelsson'a kullanıyor. Sánchez ve Köhn üzerinden top çizgi üstündeki Barış Alper Yılmaz'a geliyor. Rakibi Osayi-Samuel'den kurtulan Yılmaz ceza sahasına gönderiyor topu. Sivasspor maçında olduğu gibi Icardi yine topun üzerinden atlıyor, ancak bu kez arkasında kimse yok (aşağıdaki fotoğraf).
Galatasaray hücumunda Icardi, Barış Alper Yılmaz'ın ceza sahasına gönderdiği topun üzerinden atlıyor, ancak arkasında hiçbir Galatasaraylı yok. Bu sahipsiz topu Tadiç kontrol ediyor. (Kaynak).
Bu topu Ziyech'ten önce kazanan Tadiç hemen Mert Hakan Yandaş'a oynuyor, o da gerideki Szymanski'ye bırakıyor. Szymanski hemen ilerideki Batshuayi'ye yüksek oynuyor. Bu topu kontrol eden Batshuayi Torreira ve Sánchez'in arasından Szymanski'yi görüyor. O da topu sağdan bindiren Yandaş'a aktarıyor. Böylece Fenerbahçe 5'e 3 sayısal üstünlükle tehlikeli bir hücum geliştiriyor. Yandan daha sonra soldan bindiren Fenerbahçelilerin önüne atıyor topu (aşağıdaki fotoğraf).
15 saniye sonrası. Galatasaray'ın baskısını kıran Fenerbahçe topun sağdan bindiren Mert Hakan Yandaş'a aktarılmasıyla 5'e 3 hücuma çıkıyor. (Kaynak).
İki saniye sonrası. Mert Hakan Yandaş'ın pasıyla ceza sahasında topla buluşan Fred'in yaptığı vuruş Muslera'nın solundaki direğin dibinden dışarı çıkıyor. (Kaynak).
Bu hücumda gördüklerim şöyle:
- Bu hücum Galatasaray'ın gol yiyene kadar gerçekleştirdiği tek ciddi atak olarak geçti kayıtlara. Ancak bu hücumda Galatasaraylı futbolcular rakip ceza sahasında sayısal üstünlüğe sahip olmadıkları gibi atomize biçimde hareket ettikleri için birbirlerinden çok ayrılar.
- Eski fit görünümünden çok uzun süredir uzak olan Icardi Barış Alper Yılmaz'ın pasını soluyla şutlamak yerine üzerinden atlayınca hücum inisiyatifi Fenerbahçe'ye geçmiş oldu.
- Galatasaray hücumunda Tadiç'in rakibini takip ederek kendi ceza sahası çizgisine gelmesi çok önemli. Nitekim Fenerbahçe sahipsiz topu kazanan Tadiç üzerinden hücuma çıktı.
- Fatih Karagümrük maçında olduğu gibi yavaş hareket eden tek hamleli Galatasaraylı futbolcular hızlı Fenerbahçe hücumunu önleyemediler ve geride takım arkadaşlarının eksik yakalanmasına neden oldular.
- Burada Djikou'nun atılmasından sonra orta sahada tek başına kalan Fred'in takım savunmasına yardımcı olmasının dışında takımının en uçtaki oyuncusu olarak gol kaçırması Fenerbahçe'nin takım savunması ve hücum anlayışını çok iyi gösteriyor.
Yine Mertens
Üçüncü örnek, dakika 63,02. Livakoviç'in uzun topunda Kaan Ayhan'ın kafasıyla uzaklaştırdığı topu Kerem Demirbay Köhn'e kazandırıyor. Köhn, Barış Alper Yılmaz, Demirbay, tekrar Köhn ve Torreira üzerinden top Mertens'e geliyor. Bu paslaşmalar maç boyunca Galatasaray'ın yaptığı en hızlı paslaşmalar ve bu sayede ilk kez üç Fenerbahçeli geride kalıyor. Tam bu sırada Barış Alper Yılmaz öne koşu göstermiş durumda (aşağıdaki fotoğraf).
Galatasaray hücumunda Mertens kimse tarafından rahatsız edilmeden topla buluşuyor. Soldan Barış Alper Yılmaz koşuya başlamış durumda. (Kaynak).
Ancak Mertens gelişine Barış Alper Yılmaz'ı kaçırmak yerine kontrol etmeye çalışırken top kaybı yapıyor (aşağıdaki fotoğraf).
Bir saniye sonrası. Mertens yavaş hareket edince top kaybı yapıyor. Fenerbahçe hücumu başlıyor. (Kaynak).
Hızlı hareket eden Oosterwolde topa dokunuyor ve Fred'e kazandırıyor. Fred, Szymanski'ye veriyor. Kendi etrafından topu kaybetmeden dönen Szymanski sol çizgideki Tadiç'e veriyor ve sonra yine alıp ceza sahasına boş koşu gösteren Fred'i kaçırıyor. Fred'in dokunuşunu son anda Muslera kurtarıyor (aşağıdaki fotoğraf).
18 saniye sonrası. Szymanski'nin pasıyla buluşan Fred'in yaptığı vuruşu son anda Muslera önlüyor. (Kaynak).
Bu hücumda gördüklerim şöyle:
- Geçen hafta Fatih Karagümrük'ün ikinci golüyle sonuçlanan Galatasaray hücumunda kendi yarı sahasında topu kaptıran isim Mertens'ti. Bu hücumda Mertens yine benzer biçimde önünde arkasında kimse yokken yavaş ve hatalı oynaması nedeniyle top kaybı yaptı.
- Burada kritik olan Ferdi Kadıoğlu'nun ve Fred'in Galatasaray ceza sahasına yaptığı topsuz koşulardı. Kadıoğlu'nun koşusu Ziyech tarafından takip edilirken Fred'i kimse takip etmedi. Oysa Demirbay tarafından takip edilmeliydi.
- Görüldüğü gibi bu kritik hücumda golü kaçıran yine Fred oldu. Yani Fenerbahçe'nin orta sahada tek kalan ismi.
Tartışma
Maça biraz ileriden ve retrospektif bir açıyla bakınca sanki Galatasaray'ın yenilmesi bir kadermiş gibi geliyor insana. Ama değil. Bunu biraz açmak istiyorum.
Galatasaray'ın temelde en önemli karakteri yaptığı ön alan baskısı ve hızlı hücumlarıydı. Ancak Galatasaray giderek bu alanda gerilemeye başladı ve Alanyaspor maçının ikinci yarısından itibaren pas ve kontrole dayanan yeni bir futbola yelken açtı. Bu değişimde biz Kerem Aktürkoğlu yerine Hakim Ziyech'in ilk 11'e girmesi gibi bireysel nedenlerden daha çok Galatasaray'ın son dönemde ön alan baskısından uzaklaşmasının yapısal nedenleri üzerinde durmalıyız.
- Galatasaray'ın forvet hattının (4231 formasyonun 3+1'ini oluşturan ön dörtlü) etkili bir ön alan presi yapabilecek fizik kaliteden artık oldukça uzak. Icardi, Mertens ve Ziyech enerjilerini artık, hücumda önlerine gelen şansları daha iyi değerlendirmek amacıyla harcıyorlar. Bu denkleme Barış Alper Yılmaz'ı da ekliyorum, zira Yılmaz oyunun hücum tarafında bir anlamda takımını sırtında taşırken oyunun savunma kısmında (bire bir adam takibi ve takımın yaptığı ön alan baskısına iştirak etme) istikrarlı bir oyuncu değil.
- Galatasaray orta sahası, ön alan baskısına katılmasını asgari düzeyde mümkün kılan hızdan uzaklaşmış durumda. Bunu en çarpıcı biçimde Torreira özelinde görüyoruz. Eskiden rakip altı numaraları yıldıran ve sık sık top kazanan Torreira kısa metrajdaki hızını yitirdiği için artık bu görevini yerine getiremiyor.
- Demirbay'a gelince; onun durumu biraz daha farklı. Çoğu insan Demirbay'ın bazı maçlarda kötü oynadığını düşünüyor. Ben bu fikirde değilim. Demirbay aslında hep aynı oyunu oynuyor. Değişen şey rakiplerin oyunu aslında. AC Sparta Praha, Fenerbahçe gibi tempolu oynayan rakipler Demirbay'ın temposuz yapısının kolayca göze çarpmasına yol açıyorlar. Temposuz oynayan rakipler ise Demirbay'ın bir futbol kahramanına dönüşmesine neden oluyorlar. Oysa değişen o değil, rakipler.
- Stoperler ve sol bek Köhn bire bir adam takibi konusunda artık keskinliğe sahip değiller.
- Bütün bunların üst üste gelmesi sonucunda çevik hareket eden rakip takımlar Galatasaray'ın temposuz baskısına hiç yakalanmadan geriden kolayca oyun kurarak hızlı hücumlar gerçekleştirebiliyorlar.
- Kontrol ve pasa dayalı set hücumları ise başka bir futbol felsefesine sahip olmayı gerektiriyor. Elbette Galatasaray'ın bu konuda bir mesafe kat ettiği çok açık. Ancak Galatasaray'ın bu konuda şimdiye kadar kat ettiği mesafe takım halinde ortak hareket etmekten çok bireysel yıldızlarının maçları çözebilme kapasitelerinin yüksek olmasıyla ilintiliydi.
- Fatih Karagümrük Galatasaray'ın bireysel yıldızlarının kapasitesini oldukça geriletti. Fenerbahçe ise bu futbolcuların kapasitelerini kullanmalarına hiç izin vermedi.
Okan Buruk faktörü
Galatasaray'da tartışılması gereken ikinci konuyu Okan Buruk'un maç boyunca yaptığı hamleler oluşturuyor. Bazen futbolcularla konuşmak onların zihinlerinde bazı şeyleri değiştirmelerine yol açabilir. Ancak bazen de takıma mesaj vermenin tek yolu devre arasında oyuncu değişikliklerine gitmektir.
Okan Buruk dün ikinci yolu neredeyse hiç denemedi. Bir anlamda birçok Amerikalının 11 Eylül 2001 baskını sırasında gökdelenlerde çizgi romanlardan ve filmlerden tanımış oldukları süper kahramanların devreye girerek kendilerini kurtarmalarını beklemeleri gibi Okan Buruk da bazı yıldızlarının devreye girmelerini ve takımı kurtarmalarını bekledi. Olmadı tabii. (Buruk'un Galatasaray'ın 1-0 geriye düşmesinden sonra yaptığı değişikliklerin ise rasyonel bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Bu değişiklikler oyuncuların zihinsel bakış açılarını toparlayarak hücum güçlerini artırmaktan çok takımın sistem dışına çıkmasına yol açtı.)
Sonuç
Fenerbahçe yenilgisi sonrasında Galatasaray şampiyonluk yolunda ağır bir darbe aldı. Ancak yine de ümidini sürdürüyor. Zira Konyaspor'a karşı alacağı bir puan şampiyonluk anlamına geliyor. Burada iki düşünce geliyor aklıma.
İlki; dün gördük ki şampiyon olsa bile Galatasaray'ın gelecek sezon için kadrosunda ciddi bir revizyon yapması yerinde olacaktır. Nedeni basit. Bu kadro Türkiye'de şampiyon olunması için değil, Avrupa'da başarılı olunması için oluşturuldu. Ancak bu kadroda yer alan temposuz, yaşlı ve yavaş birçok oyuncuyla Avrupa'da başarılı olmak çok mümkün değil. Galatasaray'ın hızlı biçimde genç bir proje takımına dönüşmesi gerekiyor.
Ayrıca şunu da unutmamak lazım. Düşmüş meleklerden oluşan bir takım maçlarının büyük bir çoğunluğunu kazanabilir, ancak maçları kazanmak o takımı bir proje takımı yapmaz. Yapmıyor.
İkinci düşünce. Konya'da ikinci bir yol kazasına uğramamak için Galatasaray'ın yeniden ön alan baskısına dayanan ana futboluna dönmesi gerekiyor. Bu da ilk 11'de revizyon gitmek demek.
Melih Şabanoğlu kimdir?Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep. Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu. Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi. Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani'den Galatasaray Spor Kulübü'ne Türkiye'de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var. Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor. |