Önce Galatasaray'ın rakibiyle başlayalım. Okan Buruk 2013 yılında Elazığspor'un başındayken Gaziantepspor'un teknik direktörü Erol Bulut onun yardımcısıydı. Ancak Erol Bulut kalfalığını Buruk'un yanında değil, 2014-2017 yılları arasında Abdullah Avcı'nın yanında yaptı, Başakşehir'de. Sonra da kendi kanatlarıyla uçmaya başladı; önce Yeni Malatyaspor, ardından Alanyaspor ve en nihayet Fenerbahçe.
Bulut, iki sezondur Gaziantepspor'un başına. Geçen sezon küme düşmeme mücadelesi vermişti Gaziantepspor, deplasmanda neredeyse hiç maç kazanamaması nedeniyle. Ancak bu sezona iyi başladı ve Galatasaray karşısına dört maçta bir beraberlik üç galibiyetle namağlup olarak çıktı.
Transfer penceresine baktığımızda, Gaziantepspor'un Lazar Markoviç gibi vaktinde Benfica'dan Liverpool'a 25 milyon euro gibi yüksek bir bedelle transfer yapmış bir oyuncuyu kadrosuna kattığını görüyoruz. Hem de bonservis ödemeden. Böylece Alexandru Maxim, Ángelo Sagal ve João Figueiredo'nun yanına kaliteli bir ayak daha eklenmiş oldu Gaziantepspor'a. Nitekim geçen hafta Antalyaspor'u 5-2 gibi çarpıcı bir skorla yenerken bu kaliteli ayaklardan yüksek skor katkısı almıştı Erol Bulut: Figueiredo üç gol, Sagal bir gol ve Markoviç bir asist.
Oyun yapısına baktığımızda Gaziantepspor'un proaktif futbol oynayan bir takım olmadığını görüyoruz. Erol Bulut'un ana planında topa sahip olmak ve sürekli hücum yapmak mecbur kalınmadıkça pek yer almıyor. Bu açıdan reaktif bir oyun planına sahip olduğu söylenebilir; hızlı çıkıp hızlı goller buluyorlar. Gerçekten de hızlı geçiş, Erol Bulut'un alamet-i farikasıdır.
Nitekim Gaziantepspor, geçen hafta Antalyaspor'a attığı beş golün dördünü hızlı hücumlar üzerinden kazanmıştı. Burada Gaziantepspor'un birbirine çok benzeyen son iki golü üzerinde ayrıca durmalıyız: Son iki gol, Antalyaspor'un kullandığı duran top sonrasında çıkılan iki hızlı hücumdan gelmişti. Bu da Erol Bulut'un Antalyaspor'un duran toplardaki geri hat savunmasının (rest-defence) zayıf olduğunu iyi analiz ettiğini ve hücum paletine eklediğini gösteriyor bize.
Ancak Gaziantepspor'un hızlı hücumlardan kolay gol bulmasının aynaya olumsuz yansıyan bir yönü de var; Gaziantepspor hızlı hücum yaparken rakiplerine boş alanlar da bırakan bir takım. Antalyaspor da bunu değerlendirmiş hücuma çıkarken Gaziantepspor'un yaptığı top kayıplarından iki gol bulmuştu.
Galatasaray'a gelince, Okan Buruk'un önemli bir özelliğinden söz etmeliyiz burada. O da şu: Okan Buruk adale ve beyin hafızasına bir takım yaratmaya çalışıyor, bıkmadan tekrarlanan hücum setleri üzerinden. Diğer yandan ise Okan Buruk rakip analizine önem veren bir teknik direktör. Bu nedenle her maç öncesinde rakip analizine dayanan taktik antrenmanlar yaptırıyor takımına.
Buruk'un bu açıdan bir İtalyan teknik direktörü andırdığından söz edilebilir, ki bu da şaşırtıcı değil aslında. Zira Buruk, futbolculuk döneminde üç sezon boyunca İnter'de oynamış bir futbol emekçisi. Okan Buruk'un İnter'de sadece futbol oynamadığı, İtalya'da futbolun nasıl ele alındığını da gözlemlediği ve analiz ettiği anlaşılıyor.
Geri hat savunması
Dikkatli okurlar hatırlayacaklardır; ligin açılış maçında, Galatasaray'ın kullandığı duran topta geri hat savunması alarm vermiş ve Antalyaspor bir duran top sonrasında hızla atağa çıkarak Haji Wright üzerinden bir penaltı kazanmıştı.
Gaziantepspor'un, futbol terminolojisinde "rest-defence" olarak adlandırılan geri hat savunması üzerine fazladan çalışma yaptığını düşünecek olursak dün Galatasaray'ın kazandığı yedi köşe vuruşu sonrasında, özellikle takım 10 kişi kalmışken sorun yaşamasını bekleyebilirdik. Ama olmadı. Galatasaray maç boyunca kullandığı duran topların hiçbirisinde Gaziantepspor'a hızlı hücum şansı vermedi.
Bunu taktik antrenmanların verimli yapıldığına işaret olarak sayabiliriz.
Geçiş savunması
Ancak aynı şeyi Galatasaray'ın hızlı geçiş savunması için söylemek mümkün mü? Pek değil, zira Gaziantepspor, maçtan önce de beklendiği gibi hızlı geçiş hücumları üzerinden tehlikeler yarattı, bir de gol buldu.
Maçın 26.41'inci dakikasını hatırlayalım. Galatasaray'da Abdülkerim Bardakçı geriden topu uzaklaştırmak için ileriye vuruyor. Stelios Kitsiou bu topu kontrol ettikten sonra taç çizgisine paralel boş koşu yapan Mustafa Eskihellaç'ı görüyor. Bu uzun pasta Victor Nelsson ofsaytı bozarken Patrick van Aanholt sol beklerin sık sık yaptığı bir hataya imza atıyor; merkeze doğru koşan Alexandru Maxim'in pas almasını önlemek yerine, sağ kanat oyuncusu Eskihellaç'ın üzerine gidiyor. Oysa Eskihellaç'ı Bardakçı kapatmaya çalışıyor. Böylece Galatasaray'da iki futbolcu tek kişi üzerine hareket ederken Maxim boş kalıyor.
Gaziantepspor hücumunda en soldaki Sagal, topa en uzak futbolcu konumunda. Hakemin hemen arkasındaki Lucas Torreira ise topa Sagal'den biraz daha yakın. Aanholt, burada topun Maxim'e geçmemesi için kalın kırmızı dikdörtgen alanı kontrol etmesi gerekirken Bardakçı'nın yöneldiği Eskihellaç'ın üzerine gidiyor.
Aanholt'un bu hatası yukarıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi zincirleme hatalara yol açıyor: Nelsson Figueredo'yu kapatması gerekirken Maxim'e yöneliyor. Boey ise en soldaki Sagal'i alacağına sol half-space'te ilerleyen Figueredo'ya yöneliyor. Bu arada golü atacak olan Sagal ise orta alan çizgisinde. Lucas Torreira geriye sprint atarak dönse bu zincirleme hataya son verecek. Ama sprint atarak değil, jogging yaparak geriye koştuğu için Sagal altı saniye sonra topla buluşuyor (aşağıdaki fotoğraf). Ve destek ayağını topun yanına koyarak rahatça vurmak fırsatı yakalıyor. Torreira ise iki fotoğraf arasındaki farktan da görüldüğü gibi hemen hemen hakemle aynı hızda koşuyor.
Altı saniye sonra Sagal golle sonuçlanan şutunu atarken topa en uzak futbolcu, hakemden biraz çok az hızlı koşmuş olan Lucas Torreira.
Elbette bu yeterince doğru ve hızlı oynanmış bir hücum. Ancak Galatasaraylıların yaptığı basit zincirleme hatalar olmasa, golle sonuçlanmayabilirdi. Burada elbette, "futbol hatalar oyunu" sözünü hatırlıyoruz.
Set hücumları
Buradan geçiyoruz set hücumlarına. Ligin ilk dört haftasında Okan Buruk' un en çok eleştirildiği konu Galatasaray'ın bir oyun planına sahip olmadığı, set hücumları üzerine yeterince çalışılmadığı yolundaydı.
Ancak fotoğrafa daha geniş bir zaman dilimi üzerinden bakarsak şunu görüyoruz: Geçen yıl Galatasaray neredeyse sadece şok pres üzerinden elde ettiği hızlı geçiş hücumlarından gol üretebilen, buna karşılık topa sahip olmayı ve hücum futbolu oynamayı pek beceremeyen bir takım kimliğine sahipti. Sezon bittiğinde spor kamuoyunda Galatasaray'ın hücum futbolu oynayamamasının nedeni olarak orta saha blokunun yetersizliği, daha da açık biçimde neredeyse sadece iki futbolcu sorumlu gösteriliyordu; Taylan Antalyalı ve Berkan Kutlu. Bu çerçevede orta sahaya yapılacak minimum iki takviyeyle Galatasaray'ın bu önemli sorunu çözebileceği düşünülüyordu.
Neredeyse tüm spor kamuoyundaki hâkim ve popüler düşünce buydu ve çoğu popüler düşünce gibi bu da yanlıştı.
Bu popüler düşünce gereği çoğu insan orta sahaya yapılan üç takviye (Lucas Torreira, Sergio Oliveira ve Fredrik Mitdsjø) sayesinde Galatasaray'ın bir anda hücum futbolu oynamasını beklediler. Ama yanıldılar, zira bu, üç transferle halledilecek bir sorun değil.
Daha fazlası gerekiyor. Önce şampiyonluk yarışının içinde olacak ve kalacak daha kaliteli ayaklar, sonra da takımın fizik kalitesini Türkiye standartlarının üzerine çıkarabilmek amacıyla düzenli ve sistemli çalışma.
Galatasaray'ın yaptığı transferleri fiyat/performans üzerinden değerlendirebilmek, transfer penceresi henüz kapanmadığı için şu an için mümkün değil. Fizik kaliteye gelince; ilk dört hafta Galatasaray'ın oynadığı tüm maçlarda son saniyeye kadar oyunun içinde kaldığını gördük. Hem de forma fırsatı bulan oyuncuların önemli sayılabilecek bir bölümünün takımla kamp geçirmemesine rağmen. Bu ise bize Galatasaray'ın fizik kalitesini artırmak için düzenli ve sistemli çalıştığı yolunda ciddi bir işaret veriyor bize.
Galatasaray fizik kalite sınavında, ilk dört hafta göstermiş olduğu performansın da üzerine çıktı dün: Gaziantepspor karşısında yaklaşık 55 dakika boyunca bir kişi eksik oynamasına rağmen oyunu ve topu elinde tuttu. Bu sayede de hem set hücumlarında, hem de geçiş hücumlarında önemli tehlikeler yarattı.
Set hücumuna ilişkin tek bir örnek vermek istiyorum; o da Galatasaray'ın attığı ilk gol. Hatırlayalım.
17 paslık zincir
Dakika 34.36. Galatasaray kendi sol kanadından Aanholt'un kullandığı taç atışıyla topu oyuna sokuyor. Aanholt Abdülkerim Bardakçı'ya, o tandem arkadaşı Nelsson'a, o Yunus Akgün'e oynuyor. Sağ kanatta Akgün, Boey ile paslaşıp topu aldıktan sonra bir kez de Nelsson'la paslaşıyor, ardından merkezdeki Torreira'ya veriyor topu. Onun Aanholt'a oynamasıyla soldan başlayıp sağa geçen top yeniden sol kanata gelmiş oluyor. Top Aanholt, Sergio Oliveira, Dries Mertens, Aanholt ve Mertens paslaşmalarından sonra Bardakçı'ya geliyor. Ondan da yeniden Nelsson'a. Yani en başında soldan başlayan hücum önce sağa, sonra tekrar sola geldikten sonra yeniden sağ kanata akıyor. Bunlar bir tür hazırlık pasları, ama unutmayalım ki her pasla rakip savunma yeniden ve yeniden konumlanmak pozisyon almak zorunda kalıyor. Zaten pas yapmanın amacı da bu. Rakibi hareket ettirerek bloklar arasında boşluk yaratmaya çalışmak.
Bu uzun paslaşmalardan sonra Galatasaray'ın ana hücum Nelsson'un sağ önündeki Boey'ye pasıyla başlıyor. O da merkeze kıvrılmış olan hareket halindeki Akgün'e veriyor topu. Akgün'ün burada gösterdiği sahte çalım rakip defansta yırtılmaya yol açıyor. Bunun üzerine Yunus Akgün rakip ceza sahası içine hareketlenip merkezdeki Bafétimbi Gomis'e pas vermeye çalışıyor. Yani 17 pas yapan Galatasaray bu pas zinciri sonucunda rakip ceza sahasında penaltı noktasına kadar topu getirmiş oluyor. Akgün burada topu Gomis'e aktaramıyor. Ancak futbolun hatalar oyunu olduğu burada da ortaya çıkıyor ve rakibin topu uzaklaştırmak için yaptığı vuruş arkadaşına çarparak kendi kalesine yöneldiğinde Gomis devreye giriyor ve kafayla golü atıyor.
Aslında bu Okan Buruk'un klasik hücum seti; golün oluşumundaki bazı detaylar üzerinden buna bakabiliriz.
Aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi sağ kanattan yapılan hücuma sol kanat forveti Kerem Aktürkoğlu da katılıyor ve top Boey'deyken iki rakip defans oyuncusunu yanına alarak kendini öne atıyor. Bu arada eliyle Yunus Akgün'e geride kalmasını gösteriyor. Burada hücumun başlamasının üzerinden neredeyse tam bir dakika geçmiş durumda. Ancak Aktürkoğlu'nun bu hamlesiyle Galatasaray atağının en kritik evresi başlamak üzere.
Galatasaray'ın ilk golünün olmasına henüz sekiz saniye var. Sol kanatta oynayan Kerem Aktürkoğlu (öndeki kırmızı çerçeve) kendini sağa atmış, eliyle Yunus Akgün'e (en sağdaki kırmızı çerçeve) geride kalarak topu almasını işaret ediyor.
Fotoğrafta da görüldüğü gibi bu an ceza sahasında Galatasaray'dan sadece Gomis var. Ofansif orta saha oynayan Mertens ise klasik Buruk hücumlarında görüldüğü üzere kendini Aktürkoğlu'nun boşalttığı sol kanata atmış durumda. Oliveira ise hücum aksiyonun içinde değil; henüz.
Tam beş saniye sonra Akgün rakibi yanıltan çalım hareketini gösterip ceza sahasına daldığında durum aşağıdaki fotoğrafta olduğu gibi: Oliveira ceza sahasında en uygun yeri almış, Gomis öne koşu göstermiş, Aktürkoğlu pas alabilecek noktada, Boey de yine aynı şekilde bomboş pas bekliyor.
Golden üç saniye öncesi; Yunus Akgün (kırmızı çerçeve içinde) sahte çalım göstererek ceza sahasına giriyor. Dört seçeneği var; sağ önündeki Boey'ye, solundaki Aktürkoğlu'na, boş koşu gösteren Gomis'e ve ön solda bekleyen Oliveira'ya oynayabilir. O biraz daha içeri girip merkeze kesecek topu ve şansın da yardımıyla top Gomis'in gol kafasıyla vuracağı noktaya gelecek.
Taktik antrenmanlar
Yazının başında demiştik ya, Gaziantepspor hızlı hücumlarında arkasında büyük alanlar bırakıyor diye, belli ki Okan Buruk ve ekibi bu durumu analiz ederek hafta içinde yapılan antrenmanlara bunu özellikle eklemişler. Şimdi taktik antrenmanlarda çalışılmış bu hücumu gösteren üç örneğe yer vereceğim.
Dakika 37.10. Gaziantepspor akınına son veren Fernando Muslera topu hemen Aanholt'a vererek Galatasaray'ın hızlı hücumunu başlatıyor. Aanholt Kerem Aktürkoğlu'na, o Boey'ye, Boey de Yunus Akgün'e oynuyor. Akgün yine çalım gösterek merkeze hareketleniyor ve topu Aktürkoğlu'na aktarıyor. Aktürkoğlu yine klasik Buruk hücumunda olduğu gibi merkeze devrilmiş vaziyette. Ancak bu kez sola Mertens değil, Oliveira devrilmiş. Aktürkoğlu ona pas veriyor. Oliveira'nın şutunu Gaziantepspor kalecisi Günay Güvenç kurtarıyor.
Ancak başka detaylar da var.
Aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi Galatasaray'ın hızlı hücumunda rakip ceza sahasında dörde dört pozisyon yakalanmış durumda. Oliveira şut çekerek Galatasaray atağını sonlandırıyor. Ancak şut çekmeyip atağı sürdürse üç önemli seçeneği var. Hem Yunus Akgün, hem de Gomis pas istemişler ve ikisi de bu pası rahatlıkla alabilecek noktada. En solda ise Aanholt boş koşu gösteriyor.
Ayrıca bu atakta Galatasaray'ın iki savunma bekinin rakip ceza sahasında olması da çok değerli.
Galatasaray'ın rakip ceza sahasında dörde dört yakaladığı pozisyonu Oliveira şut atarak sonlandırdı. Bu hücumda Oliveira'nın Yunus Akgün (sağdan ikinci çerçeve) ve Gomis'e (soldan ikinci çerçeve) pas verme seçeneği dışında boş koşu gösteren Aanholt'ü de (en soldaki çerçeve içinde) topla buluşturabilirdi.
İkinci örnek. Dakika 70.00. Gaziantepspor hücumunu kesen Galatasaray Oliveira'nın yaklaşık 70 metrelik pasıyla hızlı hücuma çıkıyor. Yunus Akgün'e gelmekte olan topu aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi Gaziantepspor kalecisi Günay Güvenç uzaklaştırıyor. Topu kapan Boey atağı tazeliyor ve Akgün'e oynuyor. O da merkezdeki Gomis'e. Gomis soldan bindiren Mertens'i görüyor, ancak Gaziantepspor'un sağ stoperi Ertuğrul Ersoy penaltı yapıyor.
Bu pozisyonda Günay Güvenç Yunus Akgün'den önce ulaşarak topu uzaklaştıracak, ama Boey, yakaladığı topla hücumu tazeleyecek ve Galatasaray 13 saniye sonra da penaltı kazanacak.
Son hızlı geçiş hücumu örneği; dakika 90.31. Emin Bayram'ın Markoviç'e kaptırdığı topta Galatasaray savunması geriye daha hızlı koşuyor. Topu Nelsson kazanıp Galatasaray'ın hızlı atağını başlatıyor. Pasında Berkan Kutlu yaklaşık 40 metrelik uzun bir topla Boey'yi görüyor. Boey iki rakibinden kurtulduktan sonra rakip ceza sahasına giriyor ve Akgün'e pas veriyor. Akgün'ün (aşağıdaki fotoğraf) şutunda kaleciden dönen topu Haris Seferoviç yine kaleye gönderiyor. Kaleci Günay Güvenç'in ikinci kez kurtardığı top takım arkadaşı Kitsiou'ya çarparak kaleye giriyor. Şans yine Galatasaray'ın yanında, ancak bu hücumda da hafta içindeki taktik antrenmanlarda çalışıldığı belli olan setleri görüyoruz.
Maçın uzatma bölümünde gerçekleşen Galatasaray hızlı atağında Yunus Akgün şut çekerken üç Galatasaraylı topu kendine istiyor: Sol öndeki Seferoviç, yay civarındaki Berkan Kutlu ve en uzak noktadaki Barış Alper Yılmaz.
Kalli'nin ruhu ve Okan Buruk
Galatasaray'da Jupp Derwall'in başlatmış olduğu devrimi 1992-1993 sezonunda onun önerisiyle takımın başına geçen Karl-Heinz Feldkamp devam ettirmiş, 2000 yılında UEFA Kupası'na uzanan takımın omurgasını inşa etmeye başlamıştı.
Galatasaray'da 2000 yılında UEFA Kupası şampiyonluğuna giden takımın ana omurgası 1992-1993 sezonunda kurulmuş ve o takım bugüne kadar Türkiye'ye gelen yabancı teknik direktörler arasında en özel yerlerden birisine sahip olan Karl Heinz Feldkamp'a (kısaca Kalli) teslim edilmişti. Şu an Galatasaray'ın başında olan Okan Buruk Türkiye futbolunun vitrinine o sezon Feldkamp tarafından yerleştirilmişti.
Feldkamp'ın Florya'ya ilk adım atar atmaz hemen, 18 yaşında olan Okan Buruk'u çağırttığı ve kendisini TV'de yayınlanan U-17 milli takım maçlarından tanıdığını aktardığı söylenir. Denilebilir ki o sezon Kalli Galatasaray'ı Okan Buruk'un etrafında oluşturmuş, ondan bir yıldız yaratmıştı.
Kalli'nin takımının iki önemli özelliği vardı. İlki, her maçta karşısındaki rakibe inanılmaz hücum pres yapması. (Türkiye'yi sistemli hücum presle ilk tanıştıran takımdı Galatasaray.) İkincisi de, yapılan hücum presin bir anlamda doğal uzantısı olarak, Galatasaray'ın birçok maçta rakibi karşısında 10, hatta dokuz kişi kalmasıydı.
Fakat Kalli öylesine inatçı ve kararlı bir takım yaratmıştı ki, 10 hatta, dokuz kişi kalan Galatasaray maç bitene kadar sahada sanki 11 kişiymiş gibi oynardı. Birçok örneği var bunun. Fenerbahçe'yle TSYD maçında 10 kişiyle 2-1 geriden gelip 3-2'yle TSYD Kupası'nın kazanılması, ligde dokuz kişi kalınan Trabzonspor maçında 1-0 öne geçtikten sonra galibiyetin son dakikada kaçırılması, yine dokuz kişiyle İnönü'deki Beşiktaş maçında 2-2 berabere kalınarak Türkiye Kupası'nın kazanılması ve Fenerbahçe Stadı'nda 10 kişiyle Fenerbahçe maçının 4-1 kazanılması… Bunlar ilk aklıma gelenler.
Galatasaraylılar bu mücadele azmi ve gayretini Galatasaray Ruhu olarak adlandırırlar. Bu ruh 1905'te kurulan Galatasaray'ın ilk takımındaki iki Galatasaraylı tarafından yaratılmıştı. Birisi "Kin" şairi Emin Bülent Serdaroğlu'ydu, diğeri ise bir maç hariç 1905'ten 1915'e kadar 10 yıl boyunca Galatasaray'ın bütün maçlarında oynamış olan Celal İbrahim. Bu ruh sonraki yıllarda "Aslan" Nihat Bekdik, "Baba" Gündüz Kılıç ve onların takipçileri üzerinden bugünlere geldi.
Gaziantepspor maçında Galatasaraylılar, Galatasaray Ruhu'nun yeniden ortaya çıktığını gördüler, 10 kişi kalan takımın son saniyeye kadar mücadelesini izlerken.
Sizi bilmem, ama bu ruhun, rakiplere tüm sahada pres yapmayı Galatasaray'ın futbol felsefesi olarak ilan etmiş olan Kalli'nin talebesi olan Okan Buruk'un beşinci maçında ortaya çıkması beni hiç şaşırtmadı.
Melih Şabanoğlu kimdir? Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep. Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu. Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi. Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var. Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor. |