2012 yılında kabul edilen 6322 Sayılı Kanun ile; kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri dışındaki mükelleflerce kullanılan yabancı kaynakların, öz kaynak tutarını aşan kısmına isabet eden finansman giderlerinin (yatırımın maliyetine eklenenler hariç) yüzde 10'unu aşmamak üzere Cumhurbaşkanı'nca (o tarihteki düzenlemeye göre Bakanlar Kurulu'nca) belirlenen kısmının, vergi matrahının tespitinde dikkate alınamayacağı şeklinde bir düzenleme getirilmişti.
Yürürlük tarihi 01.01.2013 olan düzenleme, 8 yıl boyunca Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı'nca, bu yetki kullanılmadığı için hayata geçirilmemişti.
Ancak 04 Şubat 2021 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile 01 Ocak 2021 tarihinden itibaren başlayan vergilendirme dönemi kazançlarına uygulanmak üzere, ilgili kanun maddelerindeki oran yüzde 10 olarak belirlendi.
Bu Karar uyarınca; kullandıkları yabancı kaynak toplamı, öz kaynaklarını aşan,
- Gelir vergisi mükellefleri ve kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri haricindeki kurumlar vergisi mükellefleri,
- Öz kaynaklarını aşan yabancı kaynaklara isabet eden (yatırımın maliyetine eklenenler hariç olmak üzere) faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altındaki finansman giderleri toplamının yüzde 10'unu,
1.1.2021 tarihinde başlayan vergilendirme dönemlerinden itibaren gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde indirim konusu yapamayacaklar. Dolayısıyla, finansman gider kısıtlaması belli bir süre için değil kalıcı olarak getirilmiş durumda.
Böylece 17 yıl aradan sonra finansman gider kısıtlaması, farklı bir düzenleme ve amaçla tekrar hayatımıza girmiş oldu.
Düzenleme ne anlama geliyor ve neyi hedefliyor?
Düzenleme temelde, işletmelerin krediden ziyade öz kaynakla finanse edilmesini teşvik etmeyi hedefliyor. Nitekim ilgili kanun gerekçesinde de "Firmaların özkaynak yapılarının güçlü olması mikro düzeyde firmalar ve makro düzeyde ülke ekonomisi için büyük önem taşımaktadır. Firmaların finansman ihtiyaçlarını borçlanma yerine öz kaynakları ile finanse etmelerini teşvik etmek amacıyla …. öngörülmektedir" ifadelerine yer verilmişti.
Mevcut vergi mevzuatında, işletmelerin ortak veya ilişkili kişilerden kullandıkları kredilere ilişkin olarak "örtülü sermaye" başlığı altında bir düzenleme bulunuyor. Aslında bu düzenleme de işletmelerin sermaye yapılarının güçlü tutulmasına katkıda bulunuyor. Ancak örtülü sermaye düzenlemeleri, temel olarak işletme ortaklarının ve işletme ile ilişkili olan diğer kişi ve kurumların, işletmenin karlarını faiz vb. adlar altında işletmeden çekmelerini engellemeye yönelik.
Örtülü sermaye düzenlemesine göre, işletmelerin ilişkili kişilerden temin ettiği ve öz kaynaklarının 3 katını aşan borçlanmalara ilişkin finansman giderlerinin vergi matrahından indirimine izin verilmiyor.
Finansman gider kısıtlaması uygulamasında ise borçlanmanın kimden yapıldığının herhangi bir önemi bulunmuyor. Örneğin ilişkili kişilerden hiç kredi almamış olan ve öz kaynak toplamı 10 milyon TL olan bir şirket bankadan 15 milyon TL kullanmışsa, öz kaynak tutarını aşan 5 milyon TL'ye ilişkin faiz, komisyon vb. finansman giderlerinin yüzde 10'unu kanunen kabul edilmeyen gider (KKEG) olarak dikkate alması ve vergi matrahının tespitinde indirim konusu yapmaması gerekiyor.
Bu yönüyle yeni finansman gider kısıtlaması; sadece ilişkili kişilerden alınan kredileri değil öz kaynak tutarını aşan tüm kredileri ilgilendirdiğinden, işletmelerin öz kaynak tutarını aşan tutarlarda borçlanmalarını önlemeyi amaçlıyor.
Yeni uygulamanın, 1996 yılında uygulanmaya başlayıp 2004 başında uygulamadan kaldırılan önceki finansman gider kısıtlamasından da farklı bir nitelikte olduğunu vurgulamak gerekir. Nitekim eski uygulama, enflasyon düzeltmesi hükümlerinin vergi mevzuatında yer almadığı yıllarda, artık mevzuatta bulunmayan "son giren ilk çıkar (LIFO) yöntemiyle stokları değerleme" veya "amortismana tabi sabit kıymetleri yeniden değerlemeye tabi tutma" yöntemlerini uygulayan mükellefler için geçerliydi.
Eski uygulamada; bu yöntemlerden en az birini kullanan mükelleflerin, kullandıkları toplam kredi tutarına isabet eden finansman giderlerinin (Yeniden Değerleme Oranı / Maliye Bakanlığı'nca Belirlenen Ticari Kredi Faiz Oranı formülü ile hesaplanan) indirim oranı ile çarpımı sonucu bulunan kısmının, vergi matrahından indirimine izin verilmiyordu.
Bu anlamda önceki uygulama, vergi matrahının tespitinde enflasyon etkisini gidermeyi sağlayan yöntemlerden yararlanan mükelleflere yönelikti. Nitekim önceki uygulama, 2004 yılında enflasyon düzeltmesi hükümlerinin vergi mevzuatına dâhil edilmesi ile kaldırılmıştı.
Düzenleme küresel eğilime uygun mu?
Hem evet hem hayır. Yukarıda belirttiğim gibi vergi mevzuatımızda finansman gider kısıtlaması haricinde örtülü sermaye düzenlemesi ile işletmelerin ilişkili kişilerden olan borçlanmalarına vergi indirimi açısından zaten bir limit getiriliyor.
Ancak küresel trende bakıldığında, faiz giderlerine ilişkin kısıtlamada son yıllarda başta Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin, ilişkili kişilerden yapılan borçlanmalara dayalı örtülü sermaye uygulamasına son verip, yerine borçlanmanın ilişkili yahut ilişkisiz taraftan yapıldığına bakılmaksızın "Faiz/Vergi Öncesi Kâr" oranlarına dayalı kısıtlama yöntemlerine geçtiği görülüyor.
Çoğu AB ülkesinde faiz gider indirimi; "1 ila 3 milyon Euro" yahut "Faiz, Vergi, Amortisman Öncesi Kâr (FAVÖK) x yüzde 30 formülü ile hesaplanan tutar"dan büyük olanı ile sınırlandırılmış durumda. Tutar ve oranlar farklılık gösterebilmekle birlikte; Almanya, İspanya, İtalya, Hollanda, Macaristan, Norveç, Portekiz, Estonya, Slovakya, İsveç, Yunanistan, İngiltere, Finlandiya bu yaklaşımı benimsiyor.
Ülkemizde 2021 yılında uygulanmaya başlayan finansman gider kısıtlaması, bu anlamda küresel eğilime daha yakın bir mantık içeriyor. Ancak bu uygulamanın, mevcut örtülü sermaye hükümleri ile birlikte uygulamaya geçirilmesi, küresel eğilimden bir sapma niteliğinde.
2020 yılında, AB bölgesinde, örtülü sermaye hükümleri ile "Faiz/FAVÖK" kısıtlamasını eş zamanlı uygulayan ülke sayısı yalnızca üç. Fransa ise "FAVÖK x yüzde 30" oranında faiz kısıtlaması uygulayan ancak ilişkili kişilerden yapılan borçlanmalarda, daha düşük oranlar öngören istisnai bir sisteme sahip.
Şahsi fikrim, "Faiz/FAVÖK" oranı şeklindeki kısıtlamaların, sadece ilişkili kişilerden yapılan borçlanmalara odaklı örtülü sermaye yöntemine göre daha doğru olduğu yönünde. Zira ilişkili kişilerden yapılan borçlanmalardaki faiz indirimi zaten transfer fiyatlandırması hükümleri ile bir anlamda kontrol altında tutuluyor.
Ancak, zamanlama doğru mu?
Pandemi ortamı ve global konjonktür nedeniyle ülkemizdeki firmaların çoğunun ciddi bir sermaye ve finansman sıkıntısı çektiği malum. Hükûmetin de bu sorunun farkında olduğu aşikâr.
Nitekim ocak ayında yayımlanan Ticaret Bakanlığı Tebliği ile Türk Ticaret Kanunu'nun 376'ncı maddesinde düzenlenen sermaye kaybı ve borca batıklık konusunda yapılan değişiklikler sonucunda, henüz ödenmemiş yabancı para cinsinden borçlardan doğan kur farkı zararlarına ilave olarak 2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden kiralama, amortisman ve personel giderlerinin yarısının da, sermaye kaybı hesaplamalarında dikkate alınmaması sağlandı.
Bu düzenlemenin getiriliş amacı, şirketlerin karşı karşıya kaldıkları sermaye kaybı sorunu nedeniyle tasfiye yahut iflaslarına hükmedilmesini engellemekti.
Diğer yandan, İstanbul Sanayi Odası'nın açıkladığı Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu araştırmasına göre, bu şirketlerin 2019 yılındaki borç/özkaynak oranı yüzde 216,6 seviyesindeydi. Bu oranın 2020 sonu itibariyle artmış olması oldukça muhtemel.
Hal böyle iken; mükelleflerin öz kaynaklarını aşan yabancı kaynaklarına isabet eden finansman giderlerinin yüzde 10'unu vergi matrahından indirim konusu yapmalarını engelleyen bu düzenlemenin zamanlamasını doğru bulmuyorum.
Ayrıca yukarıda bahsettiğim üzere sadece enflasyon etkilerini asgariye indirmeye yönelik yöntemleri uygulayan mükelleflere yönelik olan önceki finansman gider kısıtlaması dahi, bu yöntemleri kullanan fakat sanayi siciline kayıtlı olan imalatçıların imalat faaliyetinde kullandıkları yabancı kaynaklar için geçerli değildi. Buna rağmen yeni düzenlemede imalatçılara yönelik bir istisna bulunmaması bana göre büyük bir eksiklik.
Muhtemel sorunlar ve düzenlemeye ihtiyaç duyulan konular
Düzenleme 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren başlayan hesap dönemleri itibariyle yürürlüğe girdi. Ancak vergi idaresince yapılması beklenen düzenlemeyle netleştirilmesi gereken pek çok konu bulunuyor:
- "Kullanılan yabancı kaynak" neyi ifade ediyor?
İlgili kanun maddelerinde "kredi" yahut "finansal borç" yerine "yabancı kaynak" ifadesi kullanılıyor. Bu haliyle, finansman gider kısıtlamasına sadece finansal nitelikli borçların değil, ticari borçların da dahil olduğu şeklinde bir yorum yapılabilir.
Keza önceki finansman gider kısıtlaması uygulamasında, ticari borçlara ilişkin vade farkı, kur farkı vb. finansman giderleri de kapsama dahildi. Fakat yeni uygulamada bu borçların kapsama dahil edilmesi farklı bir sorun yaratıyor. Zira önceki uygulamada kapsama giren mükelleflerin sadece toplam finansman giderlerinin belli bir kısmı kısıtlamaya tabi iken, yeni uygulamada finansal kurumlar hariç tüm mükelleflerin öz kaynaklarını aşan yabancı kaynak tutarlarına ait finansman giderlerinin %10'u kısıtlamaya tabi.
Bu durumda, öz kaynağı aşan yabancı kaynak hesaplamasına, yabancı para cinsinden olan ve/veya vade farkı ödemesine konu edilen tüm ticari borçların da dahil edilmesi gibi bir sonuç doğabilir. Dolayısıyla bu anlayışa göre işletmelerin büyük kısmı finansman gider kısıtlamasına tabi olur.
Kanaatim, yabancı kaynak kavramının finansal nitelikli borçlarla sınırlandırılması gerektiği yönünde.
- Hangi tarihteki yabancı kaynağın hangi tarihteki öz kaynağı aşması durumunda kısıtlamaya tabi olunacak?
Bu hesaplamanın ne şekilde yapılacağına dair Kanun maddelerinde bir belirleme yok. Örtülü sermaye düzenlemelerine paralel bir uygulama yapılması durumunda, hesap dönemi başındaki öz kaynak tutarının dikkate alınması beklenebilir.
Ancak bu uygulama 2021 yılı açısından sorunlu. Uygulama 4 Şubat 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı ile 1.1.2021'de başlayan hesap dönemlerinden itibaren yürürlüğe girdi. Diğer bir deyişle mükelleflere bu uygulamaya geçiş için bir hazırlık süresi verilmediği gibi bir anlamda geriye yönelik bir düzenleme yapıldı.
Bu nedenle hiç değilse öz kaynak tutarının tespiti için esnek bir uygulama getirilerek, mükelleflere öz kaynak yapılarını güçlendirmek için fırsat tanınmalı.
Benzer sorun, hangi tarihteki yabancı kaynak tutarının dikkate alınacağı noktasında da mevcut. Bu düzenlemenin getirileceğinden bihaber mükellefler, borçlanma planlarını 2020 sonunda geçerli olan düzenlemelere göre yapmışken, aniden oyunun kuralları değişti. Bu açıdan yabancı kaynak tutarlarının tespitinde, Cumhurbaşkanı Kararı'nın yayımlandığı tarih olan 4 Şubat 2021'den sonra temin edilen yabancı kaynakların dikkate alınması gerektiği kanaatindeyim. Bu aynı zamanda hukuki güvenlik ilkesinin gereğidir. Önceki finansman gider kısıtlaması uygulamasına ilişkin olarak Danıştay tarafından bu yönde verilmiş bir karar da mevcut.
- Kullanılan yabancı kaynakların finansman giderlerinin KDV'ye tabi olması halinde kısıtlanan finansman giderlerine isabet eden KDV indirim konusu yapılacak mı?
Önceki finansman gider kısıtlaması uygulamasına ilişkin 55 No.lu mülga Kurumlar Vergisi Kanunu Tebliği'nde "KDV Kanunu'nun 30/d maddesinde, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarına göre kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen giderler dolayısıyla ödenen katma değer vergisinin indirim konusu yapılamayacağı hükme bağlanmış olup, madde hükmünün amacı esas itibariyle işle veya işletme ile ilgisi bulunmayan, dolayısıyla özel veya nihai tüketim sayılan giderler için yüklenilen vergilerin, işletmede oluşan katma değerden indirilmemesine yöneliktir… Kanunun 30/d maddesi hükmünün söz konusu işlemler bakımından uygulanmaması Bakanlığımıza tanınan yetki çerçevesinde uygun görülmüştür" denilmişti.
Umarım bu konuda Vergi İdaresi, önceki finansman gider kısıtlamasındaki yaklaşımına paralel şekilde, indirimi kısıtlanan bu giderlere isabet eden KDV'nin indirim konusu yapılabileceği şeklindeki görüşünü yineler.
- Finansman giderlerinin yanında finansman gelirinin de bulunması halinde hesaplama nasıl yapılacak?
Önceki uygulamaya ilişkin olarak mükelleflerin finansman gelirlerini dikkate almaksızın sadece finansman giderleri toplamı üzerinden finansman gider kısıtlaması hesaplaması yapmaları gerektiği düzenlenmişti. Ancak bu durum, özellikle kur farkları yönünden ciddi bir haksızlığa yol açmaktaydı.
Bu nedenle yeni uygulamada kısıtlamaya tabi finansman giderlerinin tespitinde kur farkları başta olmak üzere finansman gelirlerinin de hesaplamada dikkate alınması yönünde bir düzenleme yapılması yerinde ve hakkaniyete uygun olur.
- Örtülü sermaye ve finansman gider kısıtlaması kapsamına birlikte giren borçlar nasıl değerlendirilecek?
Finansman gider kısıtlamasına tabi giderlerde KDV indirimi konusunun net olmadığını belirtmiştim. Bu konu önceki uygulamaya paralel şekilde düzenlenirse, örtülü sermaye ile finansman gider kısıtlamasına tabi finansman giderlerinin vergisel sonuçları açısından iki önemli fark doğar.
Şöyle ki; her iki düzenleme uyarınca da ilgili finansman giderleri kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılmamakla birlikte, örtülü sermaye düzenlemesine göre aynı zamanda bu giderlere isabet eden KDV'nin indirim konusu yapılmaması, ayrıca borcu veren tarafın, gerçek kişi yahut yurt dışında mukim kişi/kurum olması halinde, bu tutar üzerinden kâr payı stopajı yapılması gerekir.
Bu durumda, aynı zamanda her iki düzenlemenin de kapsamına giren borçlara ait finansman giderlerinin nasıl dikkate alınacağının da açıklığa kavuşturulması gerekir.
Bu konuların netleşmesi için Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın yapacağı düzenlemeleri beklemek gerekecek.