Sanıyorum, gündeminin en kolay değiştirildiği ülke Türkiye. Hele işin başında, Tayyip Erdoğan gibi bu işin en büyük ustalarından biri varsa!
Bir konuda sıkışınca, hemen yedekteki konuyu öne sür. Hele karşında, bu zokayı yutacak bir muhalefet bloğu varsa, işin daha da kolay.
Bahane çok. Beğen beğen al! İşte birkaç örnek:
“Aman dikkat İsrail bize saldırabilir! Öldürülen kadınların dramları. Kaybolan küçük kızlar, tarikatlar, Anayasa değişikliği, Tayyip Bey yeniden aday olabilir mi, hükümet değişecek mi, olayın işlendiği gün faili belli olan ama polisiye romana dönüştürülen küçük kızın cinayet öyküsü, kan gölüne dönen sokaklar, kredi kartlarından alınacak özel vergi, kamyon dolusu uyuşturucu!..”
Siz de eklemeler yapabilirsiniz!
En son malzemede, yiyeceklerde yapılan sahtekarlıklar…
İşin içinde “yiyecek” olduğu için, ben bu yeni gündemin bu maddesinden işe dahil olacağım!
İşi madde madde anlatalım ki daha iyi anlaşılsın.
Firmalar, ürettikleri malzemeyi bir ambalajın içinde üreticiye sunarlar.
Ambalajın üstünde, malın tüm nitelikleri yer almak zorundadır. Bu, üreticinin tüketiciye sunduğu garanti belgesidir. Eğer ambalajın içinde yazılandan başka bir şey varsa, suç işlenmiş sayılır. Bunun cezası vardır.
Medyada yer alan haberlere göre, yapılan incelemelerde, özellikle et bazlı mamullerde, yabancı maddeler bulundu ve bunu yapan firmaların listesi yayımlandı.
Kiminde kanatlı hayvan eti, kiminde at, kiminde ise eşek eti çıkmıştı.
İşin en vahim yanı ise, ünlü bir köftecinin etlerinde domuz etine rastlandığıydı.
Bu son madde çok yankı yaptı. Hatta işin içine mafya bile girdi.
Tarım ve Orman Bakanlığı'nın denetimleri sonucu, Köfteci Yusuf’a ait numunelerde domuz eti bulunduğuna yönelik tespitin, geçtiğimiz şubat ve mart aylarında yapıldığı ortaya çıktı
Çökme falan konuları ortaya saçıldı.
Son gündemdeki konuları, ufak ufak yanıtlayalım.
Kanatlı hayvan dediğiniz, tavuk, hindi, martı, karga, güvercin!
Bu hayvanlar, hastalıklı olmamak kaydıyla, insan sağlığına pek zararlı değil sanırım! İşin içinde bir sahtekarlık var ama öyle Türkiye’nin sorunlarını unutturacak boyutta değil!
Biz gençliğimizde (belki hala da), tavuklu pilav yerine martılı pilav yemedik mi?
Köftede domuz eti bulunması, sağlık açısından değil de dini açıdan sakıncalı. İslam dini, bu hayvanın etinin yenmesini kesinlikle yasaklamış. İşin içinde günah faturası var. Diğer dünyada başına geleceklere razı olanlar, bu eti yiyebilirler. Sağlık açısından bir sakıncası yok. Olsaydı, dünyanın üçte ikisi telef olurdu.
Burada karar sizin. Çünkü, günah sizin kişisel defterinize yazılacak!
Şunu da belirtmek isterim ki, çiftlik domuz etinin fiyatı, dana, kuzu ve koyun etinden çok daha pahalı.
Üreticiler neden bu pahalı eti, ucuz etle paçal etsinler?
Eşek etinin ise bence bir sakıncası yok. Benim de yemişliğim var. Söylemeseler, yediğim etin dana eti olduğu konusunda yemin edebilirim.
Yalnız biraz sert. Hele Mardin’in çöp taşıyan eşeklerinden biriyse et çok daha sert olabilir. Çünkü Mardin’in yokuşlarını tırmanmak öyle kolay bir iş değildir. Kas yapar, eti sıkılaştırır.
Kenya mezbahalarında geçen yıl, 7 ayda tam 10 bin eşek kesilmiş. En büyük müşteri ise Çin. Onu Vietnam izliyor.
Bence eşeğin etini yemek yerine sütünü için. Söylendiğine göre anne sütü kadar değerliymiş.
Gelelim, “zurnanın zırt dediği” yere.
Yani “milli hayvanımız” ata!
Et mamullerinin içinden çıkan at eti zararlı mı? Veya yenmesi haram mı?
Baştan belirtmeliyim ki, söz konusu edeceğim at etlerinin sağlıklı olduğunu varsayıyorum…
İkinci sorudan, din konusundan başlayalım yanıtlamaya.
İslam bilginleri bu konuda üçe ayrılmışlar. Bazıları helal, bazıları haram, bazıları ise mekruh diyor. Yani yasak değildir ama tüketilmesi önerilmez.
Mezhepler de bu konuda ayrı inanış içindeler. Şafii, Hanbeli, Zahiri mezhepleri, at etinin helal olduğu konusunda birleşirken, Zeydiye mezhebi haram, Hanefi mezhebi ise mekruh diyor.
Bazı kaynaklar ise Hz. Muhammed’in Hayber seferi sırasında at eti yediğini öne sürüyorlar.
Dinen durum böyle!
At eti zararlı mı sorusunun yanıtına gelince…
Genellikle Batı’da kesilen bazı atların etinin zararlı olabileceği belirtiliyor. Bu atlar, emekli yarış atları. Çünkü bunlara verilen ve bir nevi doping maddesi olan “Phenylbutazon” isimli ilacın, insanlara zarar verebileceği iddia ediliyor.
Yani yarış atı dışındaki atların eti insan sağlığı için zararlı değil.
Avrupa’da at eti oldukça makbul bir et türü. Yılda toplam 80 bin ton tüketiliyor.
At kesimi, en çok Polonya, Fransa ve Romanya’da yapılıyor.
Fransa’da bu etin satıldığı özel gurme şarküteriler var. Restoran mönülerinde en pahalı yemekler at etiyle yapılanlar.
Bu et her kasapta satılmıyor. Sadece at eti satan özel kasaplar var.
Ayrıca at eti ile yapılan sucuk, salam ve sosisler de oldukça beğeniliyor.
Belçikalılar bu eti “steak tartar” olarak tüketmeyi seviyorlar. Yani çiğ olarak yemeyi!
İtalyanlar da bu etin düşkünleri arasında yer alıyorlar. Veneto bölgesinde at eti oldukça pahalı.
Gurmelerin göz bebeği adeta! Buradaki restoranlarda ince dilimlenmiş füme at eti, parmesan peyniri ve yıllanmış balsamik sirke ile servis ediliyor.
Zenginlerin tatil beldesi Sardunya Adası’nda ise at burger, en sevilen yiyeceklerden birisi.
Ünlü şef Gordon Ramsey, at etini mutfağında en çok kullanan şeflerin başını çekiyor. İngiliz şef Jamie Oliver’in at etiyle yaptığı dürüm de oldukça ünlü.
Jamie Oliver
Bu özel et, Japonya’da da el üstünde tutulan bir yiyecek! İncecik dilimlenmiş etler, yanında yeşil soğanla çiğ olarak tüketiliyor.
Güney Amerika’da en çok at kesimi ve tüketimi Brezilya, Arjantin ve Kolombiya’da yapılıyor.
Meksika’da at etinin ne kadar tüketildiğini bilmiyorum ama bu ülke dünyanın en fazla at etini üretiyor ve satıyor.
Gelelim Orta Asya’ya.
At etinin en çok tüketildiği ülkeler Orta Asya’da. Özellikle Kazakistan ve Moğolistan mutfaklarında bu et çok önemli bir yere sahip. Özellikle Kazakistan’da birçok yemek at eti ile yapılıyor.
At eti Kırgızistan mutfağının da baş köşesinde yer alıyor. Daha çok, büyük şölenlerde, seçkin misafirler için kesiliyor.
Atı özel kasaplar kesiyor ve bunlara “kasapçı” deniyor. At kesildikten sonra ev sahibi tadına bakmadan kimseye ikram edilmiyor.
Bağırsaklarından sucuk yapılıyor. Sırt tarafından çıkan et, önemli misafirlere veriliyor. Kalça eti ise sofradaki en yaşlı konuğa ayrılıyor.
Gelelim at etinin lezzetine.
Bu eti, Kazakistan’da hem haşlanmış hem de kızarmış olarak yedim. Yağsız, dana eti lezzetinde, lifli bir et. Ekşimsi bir tadı var. Çiğneme süresi oldukça uzun. Yutkunma sorunu olanlara önermem.
Özetlersem, bu eti çok sevdiğimi söyleyemem.
At eti konusunda durum böyle.
Yiyip, yememek konusunda siz bilirsiniz!
“Atlara yazık, bu güzelim hayvana nasıl kıyıyorlar” diye eleştiriyorsanız, etlerini iştahla yediğimiz küçücük kuzuların, şakacı oğlakların, masum bakışlı süt danalarının nasıl kesildiğini düşünün.
Sanıyorum, gözünüzün önünden geçen manzaralar yüzünden vejetaryen olabilirsiniz!
Durum özetle böyle. Girişte belirttiğim gibi, ambalajın üstünde yazılı olmayan malzemeleri kullanılan firmalar suçludur. En ağır cezayı hak ediyorlar.
Ve ayrıca, bu etler bu kadar zararlıysa, hükümetimiz, Sudan’dan tonlarca eşek, at ve domuz etinin gümrüksüz ithaline neden izin vermiştir?
Durum böyle… Karar sizin!
Unuttum… İhraç ettiğimiz ülkelerden, zehirli olduğu için geri gönderilen, pazarlarda Türk halkına satılan sebze ve meyveler konusuna itirazınız yok mu?
Bu konuya da bir ara değineceğiz!
Mehmet Yaşin kimdir?Mehmet Yaşin 1950 yılında Ankara'da doğdu. Üniversitede sosyoloji öğrenimi gördükten sonra 1970'li yılların başında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazetelerde muhabir, editör, yazı işleri müdürü ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Gezi ve keşif dergisi Atlas'ı çıkardı. Daha sonra Hürriyet Dergi Grubu Genel Müdürlüğü görevini üstlendi. Televizyon kanalları için belgeseller hazırladı. Daha sonra kurucusu olduğu Doğan Kitap'ı beş yıl boyunca Genel Müdür olarak yönetti. Hürriyet gazetesinde gezi yazıları, çok sayıda dergide yeme-içme üzerine yazılar kaleme aldı, CNNTürk'te hazırlayıp sunduğu 'Lezzet Durakları' programı büyük beğeni topladı. Yemek ve mutfak üzerine yazılar yazmayı, Atlas dergisi için çıktığı gezilerde gittiği yerlerin yemeklerini de keşfetmeye başlamasına bağlayan Yaşin, "Keşfetmek duygusundan hareketle mutfakları araştırmaya başladım. Yemeğin o yörenin, ülkenin kültürünü anlamak için en iyi araç olduğunu fark ettiğimden beri, mutfaklardan çıkmaz oldum. Yemek için kullanılan malzemeler, pişirme teknikleri, yemeklerin öyküleri derken mutfak vazgeçemediğim ilgi alanı oldu" diyor ve ekliyor: "Gittiğim ülkeleri anlatırken, yemeğe değinmeyince yazımın yarım kaldığını gördüm. Bir de belki benim önerimle o coğrafyalara gidecek insanlara yardımcı olabilirim duygusu beni yemek yazmaya itti. Ben yemeğin nasıl yapılacağından çok nasıl yapıldığı ile ilgilendim. Yemeğin öyküsü daha çok ilgimi çekti. Yemeğin tarihi merakımı uyandırdı. Okudum, sordum, soruşturdum, biriktirdim. Tüm bu bilgileri kendime saklamanın haksızlık olacağını düşündüm. Benim gibi yemeğin peşinde koşturanlarla paylaşma duygusu ağır basınca yemek yazılarına başladım." Yayımlanmış kitapları 'Lezzet Durakları', 'Yemek Sırları', 'İstanbul Lezzetleri', 'Uzakname', 'Yakınname' (Doğan Kitap) ve 'Yumurta Nasıl Kırılır?' (Remzi Kitabevi) adlı kitapları yayımlandı. |