2000’lerin başıydı. Dünyanın en çok satılan viskisi, elindeki yaşlı viski stoklarını eritmek için büyük bölümünü Black Label rezervinin içinde değerlendirmiş, böylece tadını güçlendirdiği bu viskiyle dünya çapında bir pazarlama atağına girişmişti. Viski tarihinin ilk “global” reklam kampanyasını yapmış, sert aktör Harvey Kietel’ın başrolünü oynadığı maskülen havalı filmlerle viskisi dünya TV’lerinde tanıtmıştı. Benim de aralarında olduğum dünyanın dört yanından viski konusundaki kanaat önderleri lansman dolayısıyla İskoçya’da ağırlandık, fıçılar ve imbikler arasında bir hafta geçirdik. Ne davetliler, ne de ev sahiplerimiz arasında amiyâne tabirle “dişi sinek bile yoktu”. Erkek erkeğe gezdik, içtik, eğlendik. Dağlarda tüfek attık, ırmaklarda somon avladık. Ve cins cins viskilerin altından girip üstünden çıktık…
Aradan 18 yıl geçtikten sonra, geçen hafta elektronik postama bir haber düştü: Aynı viski bu kez 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla ismini kadınlara bir jest olarak değiştiriyordu. Johnnie yerine Jane etiketli ve yürüyen adam yerine yürüyen kadın figürlü viski, Amerika’da satışa sunulmuştu. Her şişenin kârından birer dolar da, New York’taki Central Park’a ünlü kadınların heykellerinin dikilmesi kampanyasına bağışlanacaktı.
Viskinin “feminizasyonu”
Dünyaya yayıldığı 1800’lerin sonlarından beri viski aslında bir erkek içkisiydi. Eski zamanlarda kadınların içki içmesi ayıplanıyor, içebilenlerin de en son tercihi viski oluyordu. Zira 40 dereceyi geçen alkolüyle en sert içkilerdendi viski. İçki içebilecek sosyal statü ve gelire sahip olan kadınlar da, daha çok tatlı ve yumuşak içkileri tercih ediyordu. 20. Yüzyıl, kadınlara daha çok tatlı şarapları, kokteylleri ve şampanyayı lâyık gördü.
2000’lere gelindiğinde ise iş dünyasının çeşitli kademeleri genç kadın yöneticilerden geçilmez oldu. İyi yetişmiş, özgüvenli ve çok da sıkı çalışan bu genç kadınlar votkadan cine, viskiden tekilaya sert içkilere erkekler kadar merak saldılar. Eh, onlar da en az erkek meslektaşları kadar stresli işler yapıyorlardı ve bir-iki kadehle rahatlamaya onların da hakkı vardı. Böylece viski de kadınların gündemine girdi, barlarda sek viski içen kadınlar eskisi gibi yadırganmaz oldu.
Bunlar olurken, viskiler de değişiyordu. Eskiden açık ateşte damıtılan, bu yüzden imbiklerin dibi tuttuğunda çok ağır, yanıksı bir tada bürünen viski, buhar ya da doğalgazla ısıtılan imbiklerde daha kontrollü damıtılmaya başlandı. Böylece daha yumuşak viskiler elde edildi. Viskilerin yıllandığı fıçılar da daha kontrollüydü artık. Eskiden viskici hangi fıçıyı bulursa içine viski basar, bazen eski şarap fıçılarından kalma küflü tortular bile viskiye geçerdi. Günümüzde ise fıçı tedariği daha kontrollü hale geldi, her fıçıya barkod verilip bir bilgisayar dosyası açılarak fıçılar daha iyi izlenir oldu. Yıllandırmanın disipline girmesi de viskinin tadını daha öngörülebilir, daha dengeli bir hale getirdi. Partiden partiye lezzet farkları ve kötü sürprizler azaldı. Viski firmalarında gıda mühendisi kadınların işe girmesi, bazılarının yükselerek başharmancı konumuna gelmeleri de, viskinin daha özenli, daha incelikli yapılması sonucunu doğurdu.
Viskiyi artık kadınlar pazarlıyor
30 yıldır içinde bulunduğum içki dünyasında, son birkaç yıla kadar viski kategorisi hep “erkek egemen” bir ortamdı. İskoçya’daki üreticisinden İstanbul’daki pazarlamacısına kadar böyleydi. Son yıllarda ise viski şirketleri de hedef müşteri kitlesindeki değişimle beraber pazarlamada kadınları görevlendirdiler. Şu anda Türkiye’deki hemen tüm önemli viskilerin marka müdürleri birer kadın. Johnnie Walker grubu Ekin Ertemiz’den, Jack Daniel’s Ece Erdoğmuş’tan, Famous Grouse Aslı Özfilizler’den, Whyte & Mackay Dilek Karakaya’dan, Kavalan, Amrut ve Teeling ise Burcum Sakman’dan soruluyor. Chivas’ın kilit yöneticilerinden biri de Çağıl Ayyıldız. Barlarda da viskinizi çoğu kez barmaid’ler hazırlıyor, kadın garsonlar sunuyor.
Viski “feminize” oluyor da, diğer içkiler sanki aynı mı kalıyor? Hayır… Bugün rakı da artık en az erkekler kadar kadınların da sevdiği bir içki. Konyak şişeleri havalimanı mağazalarında şıklıklarıyla parfüm şişeleriyle rekabet ediyor. Romun, tekilanın giderek artan yıllanmış, olgunlaştıkça içimi yumuşamış rezervleri kadınları da bu içkilere yöneltiyor.
Evet, içkilerini kadınlara kaptıran (ya da daha iyimser bir ifadeyle onlarla paylaşan) erkeklerin egoları biraz zedeleniyor ama, sonuçta iyi oluyor.
İçenlerle birlikte, içkiler de güzelleşiyor…