Ünlü yönetmen gözleriyle adeta bir kamera gibi barı en loş köşelerine kadar taradı ve mihmandarına sordu:
- Şu karşı masadakiler kim?
- Sinemacılar… Sakallı olan kameramandır. Gözlüklü ise önde gelen bir yönetmen. Diğer iki arkadaşları da ünlü aktörler.
- Ya barın sağında, ayakta duranlar?
- Onlar mı?... Biri yazar, biri de senarist. Karşı çaprazlarındaki iki hanım da tanınmış gazeteciler.
- Galiba bu bardaki herkes ünlü birer aydın ya da sanatçı!
- Hemen hemen öyledir sinyor…
İtalyan sinemasının büyük ustalarından Bernardo Bertolucci şimdilerde adı Sinema Festivali olan İKSV Sinema Günleri'nin onur konuğuydu ve bir akşam gösterimlerden sonra Taksim'deki Çiçek Bar'da ağırlanmıştı. Gerçek adı Sinemaseverler Derneği olan barın atmosferine, bunca sanatçının bir arada bulunmasına hayran olmuş, "Keşke İtalya'da bizim de böyle bir lokalimiz olsaydı…" demişti.
Taksim'deki Çiçek Bar, 80'li ve 90'lı yıllarda Türkiye'nin kültür merkezi gibiydi.
Sıraselviler caddesine çıkan bir ara sokaktaki bar, 1989'da yaşanan bu sahnedeki gibi yıllar boyu Türkiye'nin kültür hayatının kalbiydi adeta. Özellikle sinema dünyası burada döner, senaryo taslakları sarı zarflarla yönetmenlere burada bırakılır, projeler oluşur, ekipler kurulur, geç saatlerde yorgunluk atılırdı. Olurolmaz her yerde yiyip-içemeyen ünlü aktör ve aktrisler burada kendilerini rahat hisseder, dostlarıyla şakalaşır, rahatça söyleşirdi. Söylemeye gerek bile yok, elbette burada rüzgâr soldan eserdi.
Adı dernek olduğundan bu camialara uzak olanlar "Üye olmayan giremez" bahanesiyle kapıdan çevrilir, sanat dünyasının mahremiyeti de korunurdu. Ünlü ressamlar Alaeddin Aksoy ile Birol Kutadgu'nun duvar resimlerinin süslediği sıcak ve konforlu ortamda "insan sarrafı" barmen ve garsonlar onca dev egoyu başarıyla idare eder, patronlar Arif ve Azmi ağabeyler de ince ayarları ustaca yönetirlerdi.
Kırk yılda bir densizlik yapan olduğunda "Telefonunuz var" diye girişe çağırılır, "Hesabınız yok. Güle güle…" denirdi. Bir aktör uzun süre işsiz mi kaldı? Veresiye yiyip-içer, ilk işini alınca da hesabı kapatırdı. Aylardır uğramayan sevilen bir müdavim yeniden gözüktüğünde, ilk akşamının hesabı alınmazdı. Geç saatlerde ayrılanların pardesülerini giyerken ayaküstü içtikleri yarım dublelik ikram da, "yolluk" adıyla bir gelenek olmuştu.
Ksacası, genç bir müdaviminin deyimiyle burası bir tür "hayat okulu"ydu. Türkiye'nin daha önce yaşamadığı -sonrasında da bir daha görmediği- böyle bir kulüp ortamının yaratıcısı ve maestro'su, ünlü film yapımcısı Arif Keskiner'di. Salı akşamı vefat eden, nam-ı diğer "Çiçek Arif"…
Arif Keskiner 86 yıllık ömrüne pek çok eser sığdırdı.
Komünist Arif'ten Çiçek Arif'e
Arif Keskiner bir nalbantın oğlu olarak 1938'de Adana'nın Osmaniye ilçesinde doğmuştu. Lise yıllarında evden kaçıp İstanbul'a gelmiş, maceracı karakterinin de etkisiyle bir dolu işe girip çıkmıştı. İşportacılık, muhabirlik, yayınevi müdürlüğü, kitapçılık, senaristlik, yapımcılık gibi bir dolu şapkası olmuştu. Bir ara İsveç'e gitmiş, orada da bulaşıkçılıktan aşçı yamaklığına, gazetecilikten fotoromancılığa bir sürü iş yapmıştı.
60'lı yıllarda gittiği İsveç'te bulaşıkçılık bile yapmıştı.
Renkli kişiliğiyle pek çok olayın da kahramanı olmuştu. Evli bir arkadaşının sevgilisinden doğacak çocuğu babasız gözükmesin diye onun yerine evlenmesi, bu trajikomik olaylardan biriydi. Arkadaşı Yılmaz Güney'in yasaklı Umut filmini ödül alacağı Cannes Film Festivali için yurt dışına kaçırması da bir başka maceralı olaydı. 1970'lerde ise film yapımcılığına ağırlık vermiş, Selvi Boylum Al Yazmalım, Kapıcılar Kralı, Otobüs, Maden gibi unutulmayan filmlere imza atmıştı. Senaryosunu yazdığı ya da yönettiği filmler de yok değildi.
Arif Keskiner bir dönem Yılmaz Güney'in menejerliğini de yapmıştı.
Solcu olduğu için gençlik yıllarında adı Komünist Arif'e çıkan Keskiner'in lâkabı, orta yaşlarında ise Çiçek Arif'e dönüşmüştü. Keyifli anlarında hatırını soranlara "Çiçek gibi" dediğinden, 1985'te yazıhanesinin yerinde kurduğu bar bile Çiçek Bar olarak anılıyordu. Sözlerini Meral Okay'ın yazdığı Sezen Aksu'nun ünlü "Yine mi Çiçek" şarkısı da, "Yine mi güzeliz, yine mi Çiçek" dizeleriyle deyimi bütün ülkeye yaymıştı.
Gece hayatını seven Keskiner, 1960'ların sonunda bir gazinoda kardeşiyle birlikte mikrofonu kapmış türkü söylüyor...
Arif Keskiner 2000'lerde bu kez yazarlığa yöneldi. Şarkıdan yola çıkarak 2002'de çıkardığı ilk anı kitabına "Çiçek Gibi" adını koydu. Müthiş ilgi gören kitabın ardından bir yıl sonra ikincisi, "Yine mi Çiçek" geldi. Bir yandan da hayat devam ediyor, yeni anılar birikiyordu. 2006'da bu kez "Elbette Çiçek" çıktı. Kitaplardaki anlatım çok samimi ve sıcaktı, yüzlerce ünlü renkli anılarda adeta geçit resmi yapıyordu. Arada "Nâzım'ın Evinde Vera'nın Sofrasında" ve "Binbir Renk Binbir Çiçek: Yaşar Kemal'li Anılar" da kitaplara eklendi. Çiçek Bar'ın en keyifli hikâyelerini anlattığı son kitabının adı da yine çiçekliydi: "Akşam Çiçekleri".
Aktör babamın yakın dostu olduğu için tanıma keyfine eriştiğim Arif ağabeyin ölümüyle, Türkiye en renkli insanlarından birini kaybetti. Ne mutlu ki, ardında ciltler dolusu "çiçek gibi" kitaplar ve harika filmler bıraktı…
Geride okuması birbirinden keyifli kitaplar bıraktı…
Mehmet Yalçın kimdir?Türkiye'nin ilk "içki yazarı" Mehmet Yalçın, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1984'ten itibaren haber ajansı ve dergilerde muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine uzanan görevlerde bulundu. 1997'de modern yaşam tarzı dergisi Gurme'yi, 2001'de de Türkiye'nin ilk içki kültürü dergisi Gusto'yu çıkardı. Sabah ve Milliyet gazetesinin Pazar eklerinde 17 yıl gastronomi alanında köşe yazarlığı yaptı. "A'dan Z'ye Viski", "A'dan Z'ye Şarap" ve "A'dan Z'ye Bira" kitaplarını yazdı. Dünyanın dört yanında sayısız şarap ve sert içki tadım ve eğitimine katılan Yalçın, danışmanlık ve eğitmenliklerini sürdürüyor, her hafta Türkiye'nin en çok okunan bağımsız internet gazetesi T24'te yazıyor. |