Mehmet Yalçın

Mehmet Yalçın

31 Ekim 2020

Şaraphanelerimiz güzelleşiyor

Bir Türk şaraphanesi dünyanın en ilginç 34 şarap tesisi arasına girdi. Listeye girmeyen birçok şaraphanemiz de yabana atılmayacak güzellikte…

"Koskoca ülkede hiçbir şarap tesisimizin kendine özgü bir estetiği yok. Hepsi de dışarıdan bakıldığında bir cıvata fabrikasından farksız…"

Şarap dünyamıza büyük emeği geçen Şarap Dostları Derneği'nin eski Başkanı Osman Serim, bir tesis ziyaretimizin ardından hüzünle böyle demişti. 1990'lı yıllardı ve Türk şarapçılığının rönesansı henüz başlamıştı. Şarap Sanayicileri Derneği'nin adını Şarap Üreticileri Derneği'ne çevirmesine daha çok vardı, şarap sektörümüz içe dönük ve taşralıydı.

Geçen hafta gelen bir müjdeyi duyar duymaz sevgili Osman Serim'in kulaklarını çınlattım. Modern şarap yatırımlarımızdan biri (İzmir'in gedikli vergi rekortmeni ünlü armatör Lucien Arkas'ın LA Mahzen'i) dünyanın en ilginç şarap mahzenleriyle birlikte mimar Luca Molinari'nin The World Winery Collection kitabına alınmıştı. 2000'den bu yana inşa edilmiş 34 şarap mahzeni arasında Château Margaux'nun ek binası da vardı, kitabın kapağını ise yine bir başka Bordo efsanesinin, Château Cheval Blanc'ın yeni şaraphanesi süslüyordu.

Kreatif Mimarlık firmasınca tasarlanan LA Mahzen'in yeraldığı ilk uluslararası seçki de değildi bu, 2015'te de someliye Paolo Basso'nun yazdığı Someliye'nin Cenneti: Dünyanın En İyi Mahzenleri kitabında da LA Mahzen'e yer verilmişti.

Dünya çapında bir resim koleksiyonuna sahip olan bir vizyoner işadamının Metropolis antik kenti bitişiğindeki şarap tesisini böyle inşa ettirmesi, tadım holüne koleksiyonundan eserlerle zenginleştirmesi belki bir sürpriz sayılmaz. Ama ne mutlu ki LA tek örnek değil, geleneksel şarap üreticilerimiz de şarap tesislerinde estetiğin önemini farkediyor, şaraphanelerini zarif dokunuşlarla renklendiriyor ya da yeni yatırımlarını bu çizgide yapıyor.

Dünyadaki özellikli şaraphane trendine uyan üreticilerimizden bir diğeri de Ege'den. İzmir'in içinde kalan Gaziemir'deki şarap tesisini Aydın - Magnezia'ya taşıyan Sevilen, burada rüstik bir bina yaptı ve içini de şarap turizmine uygun, grupların ağırlanabileceği tarzda döşetti. Binaya girer girmez insanı asma köklerini sembolize eden dev bir avize karşılıyor, tam altındaki yuvarlak kırmızı halı ile birlikte günün moda deyimiyle "instagrammable" bir görüntü yaratıyor. Girişteki lobide koltuklar ve sehpalar da eski fıçılardan yapılma.

Ege'nin bir başka iddialı şarap üreticisi Urla Şarapçılık da modern ekipmanlarla dolu tesisini bir yandan yüksek teknolojiyle çalıştırıyor, bir yandan da 5 yıldızlı otel lobilerini aratmayan şık bir tadım holüyle zenginleştiriyor. İki ayrı ünite halindeki şaraphane ve tadım bölümünü tepeden birleştiren sadece iki odalık süper-lüks butik oteli de cabası…

Sevilen Şarapları'nın Aydın - Magnesia'daki tesisi rüstik bir atmosfer sunuyor

Eceabat'ta bir mimari vahası

Sanovel ilaçlarının sahibi Toksöz kardeşlerin Eceabat'ta dev bir yatırımla inşa ettikleri Vinero şaraphanesi de yeni kitaplara girmeye aday bir tesis. Buranın en iddialı şarabı Porta Caeli (cennet kapısı) adını taşıyor ve Seçkin Pirim'in bu isme gönderme olarak yaptığı, içinden geçilebilen dev heykeli şaraphanenin bahçesini süslüyor. Şaraphanenin içi de ultra-modern bir tasarım harikası.

Antalya Elmalı'daki Likya Şarapları'nın dağlara yaslanmış bir Likya kral mezarı biçimindeki binası, Kapadokya'daki Kocabağ'ın kayalardan oyma labirent gibi mahzen galerileri, Ankara-Kalecik'teki Vinkara'nın cephesi genç sanatçılardan Gökhan Tüfekçi'nin dev resimleriyle süslenmiş binası, eski şaraphanelerimizi cıvata fabrikasına benzeten Osman Serim'in gördüğünde bayılacağı diğer örnekler.

Eceabat'taki Vinero şaraphanesi de ultra modern tesislerimizden

Ortaçağ mahzenlerinden modern kavlara…

Bir zamanlar "Şarap mahzende yıllanır / Aşkın kalbimde" gibi şarkılar çok popülerdi ve dinleyenlerin aklına Ortaçağ şatolarının nemli, karanlık dehlizleri gelirdi. Gıcırdayan demir kapılar, ara ara suların sızdığı, küfle kaplı soğuk taş duvarlar, üzerleri bir parmak toz bağlamış kara kara şişeler, zihinlerde eski kalelerin ürkütücü zindanlarını anımsatan bir atmosfer canlandırırdı.

2000'lere yaklaştığımızda ise mahzen sözcüğü "kav" ile yer değiştirdi, karşımıza temiz, steril görünümlü salon ya da odalar, buralarda üzeri tozlanmadan, etiketleri bile yıpranmadan düzenli raflarda dinlenen şaraplar geldi.

Aristokrasi geçmişi olmayan, şarapçılığın da asırlarca gayrımüslimlerin alçakgönüllü girişimleriyle yapıldığı ülkemiz Avrupa'nın şato şarapları geleneğini yaşamadı, görmedi. Müslüman Türkler'in 1926'da başladıkları ve henüz daha bir yüzyılını bulmayan şarapçılığımız, şarabın modern dünyasına 90'larda entegre olmaya başladı. Ama ne mutlu ki, tarihleri yüzyıllara uzanan dünyanın en değerli şatolarıyla aynı seçkilere girmeyi başardı. Son yıllarda sayıları giderek artan altın madalyalara bakılırsa, kalite olarak da dünya ölçeğine adım attı.

Kısacası, üstad Çetin Altan'ın deyimiyle "enseyi karartmamalı"…

İzmir - Torbalı'daki LA Mahzen'in fıçı holü eski şarap mahzenlerinden çok farklı