Kalecik Karası, Papaskarası, Urla Karası ve Karasakız gibi Anadolu "kara"larından biri olan Çalkarası üzümü ve şarabıyla 90'lı yıllarda tanışmıştım. Gerçi o yıllarda Türkiye'nin en popüler roze şarabı olan Kavaklıdere'nin Lâl'i bugünkü gibi yine Çalkarası'ndan yapılıyordu ama pembe şarap pek popüler olmadığından üzümü de fark edilmiyordu. O yıllar, Denizli'deki Pamukkale Şarapları'nın şaşırtıcı bir başarısına sahne oluyordu. Bu alçakgönüllü üretici Kavaklıdere, Doluca ve Tekel gibi devlerin piyasadaki basıncına rağmen uygun fiyatlı düzgün şaraplarıyla kendine açtığı alanı her yıl büyütüyordu. Firmanın en çok satılan şarabı kırmızı Senfoni'yi tattığımda, bunun boşuna olmadığını anladım. Ağıza adeta bir avuç kiraz çiğnemişçesine yayılan meyvemsi lezzet, üzerlerine hafifçe karabiber serpilmiş gibi bir baharat dokunuşuyla renkleniyordu. Ağırlığı yörenin Çalkarası üzümlerinden olan şarap kupajına giren azıcık Güneydoğu Boğazkere'siyle ayrı bir çeşni ve karakter kazanıyor, içimine doyum olmuyordu. Fiyatı da ucuz olunca, böyle bir şarabın sevilmemesi imkânsızdı.
Çalkarası ile ilgili ikinci sürprizi yine Pamukkale'nin mahzenlerinde yaşadım. Firmanın patronu Yasin Tokat'la gezdiğimiz Türkiye'nin ilk yeraltı fıçı mahzeninde üzerinde 1980 yazılı tozlu şişelerden birini açmış, literatürde "Önemli bir üzüm değildir, dolgu malzemesidir. Yıllanmaya filan da pek gelmez" denilen Çalkarası'nın iyi bir rekoltede ve iyi işlendiğinde 20 küsur sene yıllanabildiğini de görmüştük.
Bu anılara uzanmamın nedeni ise, Denizli'nin Çal ilçesinin bu kara üzümünün, son günlerde yeni bir atağın eşiğinde olması…
Çal, önemli bir bağ bölgesi olduğunu ilçe meydanındaki üzüm toplayan kadın heykeliyle de hissettiriyor.
Şarabımızın yarısı Çal'dan
Son aylarda Çal'a üç kez uzandım, yöreye özgü Çalkarası'nın yanı sıra Ege'nin ünlü Sultaniye üzümünden de binlerce dönüm bağa sahip bölgede büyük bir hareket gözlemledim. İlk ziyaretim, Türk şarapçılığının "sessiz ve derinden giden" firması Küp'e idi. Çal'ın komşusu Bekilli'de 1959'da kurulan bu üreticimiz 7.5 milyon litrelik çok modern bir tesise taşınmış, tasarımını da şarap turizmine uygun düzenlemişti. Siyah mermer paneller, füme renkli duvarlar ve bakır kızılı mobilyalarla dekore edilmiş tesis, şık tadım salonlarıyla kasaba havasındaki bölgeden bir asır ilerideydi. Firmanın sahibi Asım Altıntaş yumuşak Çalkarası'nın daha tanenli Merlot'yla kupajlanıp dengelendiği Thia şarabını birlikte yudumlarken, müjdeyi de vermişti:
"Burayı yaparken yadırgandık, yatırımımız fazla lüks bulundu. Ama sadece üretmek yeterli değil, şarapçılığın bu denli yaygın olduğu bölgemiz bir bağ rotası oluşturup şarap turizmini de başlatmak zorunda. Biraz da buna hazırlanıyoruz…"
Sonraki ziyaretlerim, Altıntaş'ın müjdesini verdiği "Çal Bağ Yolu"nda bir araya gelen diğer üç üreticiye oldu. Bunların en çarpıcısı, konut sektörünün duayenlerinden doğma büyüme Çal'lı Salih Kuzu'nun "Kuzubağ"ıydı. İstanbul'daki asma bahçeleriyle çevreli villa projeleriyle tanınan Dekar Yapı'nın sahibi, şarap tutkusu derinleşince yöresine yatırım yapmıştı. Gusto Şarap Kulübü'nde yaklaşık 20 yıldır dünyanın en değerli şaraplarını birlikte tattığımız Salih Bey, eşi Ayşe Hanım ve kızı Aslı ile gecesini gündüzüne katarak 500 dönüm bağ dikmiş, inşaatçı olmanın avantajıyla bağların ortasına da modern ama sıcak bir şarap yapımevi kondurmuştu. Bir "güneş tarlası" kurarak butik ölçekteki tesisin enerjisini sağlamış, kompost üretimine de başlayarak bağlarda "iyi tarım"a geçmişti.
Baba-kız Kuzu’ların yönettikleri Çal’ın en yeni üreticisi Kuzubağ modern bir butik şarap yapımevi.
Fransız üzümleri de iyi sonuç veriyor
Yerli ve Fransız kökenli üzümlerden ilk şaraplarını bu ay piyasaya çıkaran Kuzubağ, bir yandan da harıl harıl bağbozumunda ağırlayacağı şarap gezginlerine hazırlanıyordu. Salih Kuzu, "Bölgenin müthiş bir potansiyeli var. Çal'da 12 üretici 40 milyon litre kapasiteyle Türkiye'de içilen şarabın yüzde 40'ını üretiyor. Bunların büyük bölümü uygun fiyatlı sofra şarapları olarak kitle turizmine gittiğinden Türk şarapsever bölgeyi az tanıyor. Biz dört üretici bu kaderi değiştireceğiz, umarım zamanla sayımız da artacak" diyor. Tattırdığı "monosepaj" Çalkarası ile de bu üzüme verdiği önemi gösteriyor. Fransızların "keklik gözü" dedikleri çok açık kırmızı renkteki şarap zarif gülkurusu kokuları ve yumuşak içimiyle, adeta "Ben yaz aylarının buz kovasına bile konabilecek ideal bir kırmızısıyım" diyor.
Çal Bağ Yolu'nun diğer iki üreticisini de geziyor, Hançalar markasıyla tanınan Erdel Şarapçılık ile Lykos Valley markası ile tanınan Lermonos'a da uğruyorum. Şarapları son zamanlarda ödüller kazanan bu iki üretici, eskiye göre daha iyi şaraplar yapma yolunda ve tadım salonlarını da bağbozumuna yetiştirme hazırlığında.
Daha çok hafif içimli rozeleriyle tanınan Çal, artık beyaz ve kırmızılarda da iddialı.
Tarih boyu bir bağ bölgesi olarak bilinen Çal, son yıllarda hayli nüfus kaybetmiş, şarapçılık hep ucuza endekslenmiş. Oysa yörenin potansiyeli, Doluca'nın Hançalar köyü üzümlerinden yapılan ve ödül üzerine ödül kazanan Tuğra Öküzgözü şarabından bile belli. Yöreye dikilen Cabernet, Merlot, Şiraz, Sauvignon Blanc ve Chardonnay gibi üzümler de iyi sonuçlar veriyor, bölge halkının bağcılıktaki tecrübesi de şarapların kalitesi için avantaj sağlıyor.
Peki "Türkiye'nin üzüm ambarı" Çal, tıpkı Trakya veya Urla Bağ yolu projelerindeki gibi başarılı olabilecek, bir şarap turizmi güzergâhına dönüşebilecek mi? Bunu üreticilerin konukseverliği, ağırlamadaki profesyonelliği, şaraplarının kalitesi -ve elbette de şarapların yanında sunacakları lezzetler- gösterecek. Yöredeki kadın kooperatiflerinin kıpırtısı, ziyaret ettiğimiz Denizler köyündeki Halk Eğitim Merkezi mutfağı gibi oluşumların enerjisi ve Lermonos gibi muhteşem antik tapınakların cazibesi, elbette bu şansı arttıracak.
Bölgede sadece Çalkarası ve Sultaniye değil, ünlü Fransız üzümleri de yetişiyor ve iyi sonuç veriyor.
Antik kentlerini ve ünlü Pamukkale travertenlerini yüzbinlerin ziyaret ettiği Denizli turizmi ile Çal arasında bir hat kurulması durumunda ise, tek kelimeyle ekmek kadayıfının üzerine kaymak konmuş olacak…
Antik çağlardan kalma Lermonos tapınağı, bölgenin turizmde önemli bir uğrak yeri olmaya aday.
Mehmet Yalçın kimdir? Türkiye’nin ilk “içki yazarı” Mehmet Yalçın, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1984’ten itibaren haber ajansı ve dergilerde muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine uzanan görevlerde bulundu. 1997’de modern yaşam tarzı dergisi Gurme’yi, 2001’de de Türkiye’nin ilk içki kültürü dergisi Gusto’yu çıkardı. Sabah ve Milliyet gazetesinin Pazar eklerinde 17 yıl gastronomi alanında köşe yazarlığı yaptı. “A’dan Z’ye Viski”, “A’dan Z’ye Şarap” ve “A’dan Z’ye Bira” kitaplarını yazdı. Dünyanın dört yanında sayısız şarap ve sert içki tadım ve eğitimine katılan Yalçın, danışmanlık ve eğitmenliklerini sürdürüyor, her hafta Türkiye’nin en çok okunan bağımsız internet gazetesi T24’te yazıyor. |