Mehmet Yakın

09 Mayıs 2014

Türkiye’de Bisiklet Üzerin(d)e

Türkiye’nin belki Kırkpınar’dan sonra en önemli ve düzenli spor etkinliklerinden biri (olmasına rağmen az bilinen) ve Cumhurbaşkanlığı himayesinde düzenlenen Bisiklet Turu geçen Pazar günü İstanbul-İstanbul etabıyla sona erdi.

“Moralin bozuk olduğunda; günün, karanlık göründüğünde; işin monotonlaştığında; umutlu olmak bile anlamsız hale geldiğinde, bisiklete atla ve yola çık, başka hiçbir şey düşünmeden.”

Sir Arthur Conan Doyle

Türkiye’nin belki Kırkpınar’dan sonra en önemli ve düzenli spor etkinliklerinden biri (olmasına rağmen az bilinen) ve Cumhurbaşkanlığı himayesinde düzenlenen Bisiklet Turu geçen Pazar günü İstanbul-İstanbul etabıyla sona erdi. Turun geçmişi ve de geleceği üzerine yazılabilecekler olabilir ama bizim acelemiz var. İtalya’ya gidiyoruz. Cuma günü bisiklet dünyasının Fransa Bisiklet Turu’ndan sonra en saygın organizasyonlarından olan İtalya Bisiklet Turu (Giro d’Italia) başlıyor a dostlar! İtalya Bisiklet Turu apayrı bir yazının konusu olacak.  Giro’ya değinmeden Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nda ne gördük ne geçirdik diye amatör bisikletçi ve spor meraklısı bir seyirci olarak ilkokul öğrencisi titizliğiyle öğrendiklerimi aktarmak istiyorum:

Türkiye’nin cennet köşeleri onca betonlaşmaya rağmen hüzünlü gülümsemesiyle korunmayı ve ziyaret edilmeyi bekliyorlar.

Aslında yollar metal motorlu araçlarla dolmasa bisikletle ziyaret edilebilecek cennet köşeleri de var şehirlerde. Bırakın şehir dışını, şehir içerisinde bile bisikletle kısa süreli gezintiler yapmak, şehir yaşamının karmaşasından kaçmak mümkün.

Bisiklet yazlıklarda gazete almak için, sabah bakkala giderken sürülen demir yığınları değil. Aslında müthiş tanıtım olanağı sağlayan, teknolojinin ve tasarımın birbiriyle yarıştığı ve fiziken durağan yaşamı hızlandıran, zihnen hızla akan hayatı yavaşlatan ve güzelleştiren bir araç.

 Bisikletçiler bir yandan fiziksel çabalarını bireysel zaferlerine ulaşmak için sarf ederken bir yandan takım çalışmasının ne kadar akıllıca olduğunu kanıtlayan insanlar. Yarış içerisinde bile takım arkadaşınız olmasa bile başka bir bisikletçinin yardımını görebiliyorsunuz. İnsan kendisini hırslarına kaptırıp kaybolmayabiliyormuş.

Bisiklet aslında hızlı bir araçmış. Medyadan öğrendiğimiz kadarıyla 110 km/saat hıza ulaşıp polis radarına takılanlar olmuş. Alanya-Kemer arası 4 saatte, Kuşadası-İzmir arası 3,5 saatte bisiklet gibi insan gücüne mahkum bir araçla kat edilebiliyormuş. İstanbul içerisinde 120 km.lik bir etabı bisikletle 3 saatte aşmak mümkünmüş.

Organizasyon sırasında ve sonrasında gerek bisikletçiler gerekse yabancı medyanın övgüleri bu sene gerçekleştirilen organizasyonun ne kadar başarılı gerçekleştirildiğine işaret ediyor. Göğsümüzü sporcularımızın başarıları kabartmasa bile organizasyonun başarısıyla mutluluk duyduk. Eurosport’ta gerek Türkiye Bisiklet Turu gerekse önemli bisiklet turları kaliteli bir yayın içeriği ve görüntü kalitesiyle aktarılıyor. TRT, Türkiye Bisiklet Turu’nu yayınlayarak gelecek nesillerimizin daha sağlıklı, doğa içerisinde yaşama isteği duymalarına neden olabilecek bisiklet merakının ve sevgisinin tohumlarını ekti. Kimbilir belki gelecekte yetişebilecek bisikletçiler, Avrupalılara yeniden “Anneciğim Türkler Geliyor!” (Mamma li Turci!) dedirtebilir.

Sosyal medya yaşamın önemli bir parçası. Twitter, sporcuların ve organizasyonun tura nasıl hazırlandığı, yarışın nasıl geçtiği konusunda bilgilerle dolup taştı. Futbolda Ronaldo, Mesut Özil neyse bisiklette bir o kadar yetenekli ve tanınan sporcu İngiliz Mark Cavendish’in organizasyon ve yarışa dair attığı twitler dünya tarafından takip edildi ve binlerce kişiye tanıdıkları bir kişinin gözünden Türkiye’ye bakma olanağı sağladı.

Muhtemelen gelecek senelerde büyük yetenekler olarak büyük turlarda yarışacak genç yetenekler ülkemizin yollarında piştiler. Dereceler elde ettiler. Gelecek yarışların muhtemel starları kimbilir belki ilerleyen yıllarda Türkiye Bisiklet Turu’nun hem güzelliği hem de kariyerleri açısından önemini yad edecekler. Tıpkı Marcel Kittel ve Andre Greipel gibi önemli bisikletçilerin ülkemizi kimi zaman andıkları gibi…

Ernest Hemingway’in ““Bir ülkenin kıvrımlarını en iyi bisikletle öğrenirsiniz. Tepeleri inerken ve çıkarken pedal çevirip terinizi akıttığınız için, onları olduğu gibi hatırlarsınız. Oysa bir motorlu araçla giderken sadece yüksek tepelerin farkına varabilirsiniz. Dolayısıyla üzerinde geçtiğiniz toprakları bisikletle olduğu kadar iyi hatırlayamazsınız” sözünden hareketle ülkemizi ve dünyayı tanımak için en iyi yollardan biri bisiklet gibi görünüyor.

Fotoğraf: Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu İzmir Etabı sırasında kaza geçiren (aynı etabı 2012 yılında kazanmıştı) Omega Pharma Quick Step takımından Iljo Keijse’ye Topsport Vlaanderen takımından Jasper DE BUYST yardım ederken.