Mehmet Yakın

20 Eylül 2014

Merhaba, Kalimera, Hello Anadolu

'Hoşgörü ve barış Dünya tarihi boyunca insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu özellikler'

“Ve sen Kör Mehmet'in damadı! Niye öyle tiksinerek bakıyorsun yüzüme? Öldürdüm evet seni,ne olmuş? Ve işte ağlıyorum... Sen de öldürdün! Kardeşler,dostlar,hemşeriler...Koskoca bir kuşak durup dururken katletti kendini! Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet'in damadı! Benden selam söyle Anadolu'ya! Toprağını kanla suladık diye garezlenmesin...Ve kardeşi kırdıran cellatların Allah bin belasını versin! Ahh ne olurdu yaşananlar kötü bir rüya olsa! Yeniden yanyana,omuz omuza tutsaydık şenlik meydanlarının yolunu…”

Dido Sotiriyu – Benden Selam Söyle Anadolu’ya

1909 yılında Aydın’ın Şirince köyünde doğan Dido Sotiriyu 13 yaşında Büyük Taarruz sırasında Anadoluyu doğduğu toprakları terketmek zorunda kalır. Ailesinin anılarından ve kendi hatıralarından yola çıkarak neden doğduğu toprakları terketmek zorunda kaldığını inceleyen Sotiriyu orjinal adı Kanlı Topraklar (Matomena Homata) (ülkemizde ise Benden Selam Söyle Anadolu’ya adıyla) kitabını 1962 yılında yayınlar. Ülkemizde de Can Yayınlarından çıkan kitapta karşı kıyıda yaşamış ancak bu kıyıda doğmuş bir kişinin anılarında yolculuk yaparız. Aslında bildiğimiz topraklarda, bildiğimiz konuşmaların yıllar öncesinde de aynı şekilde olduğunu öğreniriz. Bilindik şarkılar, maniler, masallar, hitaplar geçer kitabın içerisinde. Bilmediğimiz ise olaylardır. Tarih kitaplarından öğrendiğimiz kadarıyla kahramanlık hikayesi olan olaylar karşı taraftan salim bir sesi dinlediğimiz zaman karşılıklı bir trajedinin yaşandığını göstermektedir bize.

Sotiriyu ve onun ailesi gibi Aydınlılar, Manisalılar, Afyonlular, Muğlalılar, Uşaklılar kısacası İç Anadolu ve Ege’de yaşayan Yunanlılar, Ermeniler, Yahudiler ve diğer Hristiyan azınlıklar 1922 yılında ülkeyi terketmek zorunda kalırlar. Terkettikleri topraklara ağıtlar yakar Yunanistan’a geçenler. Evlerini, anılarını, mezarlarını, köklerini terketmek zorunda kalmışlardır. Rembetiko adı verilir söyledikleri ağıtlara şarkılara. Kimi zaman Türkçe kimi zaman Yunancadır şarkılar. Bu şarkılardan örnekleri bağlantıdan dinleyebilirsiniz (http://www.youtube.com/watch?v=dV3gsX1psWk). Rembetiko müziğinin hüzünlü hikayesi bir roman ve bu romandan çekilen bir filme de kaynaklık eder. Yunanlı yönetmen Costas Ferris’in çektiği Rembetiko filmi 1983 yılında gösterime girer ve Berlin Festivali’nde Gümüş Ayı ödülü kazanır.

Anadolu’dan ayrılmak zorunda kalan Rumlar Yunanistan’da pek hoş karşılanmazlar. Yaklaşık 1,5 milyon göçmen zaten ekonomik durumu iyi olmayan ülke için bir yük olarak kabul edilir kimileri tarafından. Türküleri, adetleri, aksanları farklı insanların Rumların bir kısmı Yunanistan dışına göç eder. ABD’ye yerleşen göçmenlerin arasına karışan Rumlar tıpkı Avrupa’dan ve Afrika’dan gelen diğer göçmenler gibi bu ülkenin bir vatandaşı haline gelirler. Greko-Amerikan olarak adlandırılırlar ve İngilizce’yi yeni kıtayı benimserler. Greko-Amerikan Chrysovalantis Stamelos büyük anne ve dedesinin anılarını dinleyerek büyür. İzmir’den Çeşme’den Dalyan’dan ayrılmıştır ataları. Stamelos New York’ta sinema eğitimini tamamlar ve çalışmaya başlar. Bir gün bir arkadaşının düğününde Zeybek oynarken Sinem ile tanışırlar. İzmirli Sinem ile Valantis’in aşkları evliliğe dönüşür. Valantis yaklaşık 90 yıl sonra İzmir’e yerleşir.

Chrysovalantis Stamelos aşkının ve atalarının yaşadığı topraklarda yaşamaya başlayınca bir yandan eski anılar canlanır bir yandan bu topraklarla arasında bir bağın olduğunu hisseder. Hello Anatolia adını verdiği belgeselinde bu bağı inceler, araştırır. 1922’de ağlayarak Anadolu’yu terk eden Sotiriyu’nun selamını iletir ve “Merhaba Anadolu” adını verdiği belgeselini 2013 yılında bitirir. 18 Eylül 2014 Perşembe günü İzmir’de Fransız Kültür Merkezi’nde İzmir Yüzleşme Atölyesi tarafından yapılan “İzmir Hatırlıyor” etkinlikleri kapsamında “Merhaba Anadolu” belgeselini izleyip yönetmenle söyleşiyi izleme fırsatı buldum. Belgeseli izlerken dinlediğiniz mekanlar, duyduğunuz hikayeler insanı etkiliyor. Gerçek ve samimi her hikayede olduğu gibi. Yönetmen Stamelos belgeselde başladığı yolculuğa devam etmek istediğini ve belgeselin devamını çekmek istediğini, Ege’de yaşayan azınlıkların izini sürmeyi amaçladığını anlattı dinleyicilere. “Merhaba Anadolu 2” gerekli finansmanı sağlayabilirse Stamelos tarafından çekilmeyi bekliyor.

Belgeseli izlerken bir Afyonlu bir İzmirli olarak Bayan Fotini’nin ve Maria Ekmekçioğlu’nun sözleri dikkatimi çekti. Bayan Fotini çok küçükken Sakız’dan İzmir’e geliyor ve tüm hayatını İzmir’de geçiriyor. Bayraklı’da geçmişte Yunanlılar ve Belçikalıların yaşadığından bahseden Fotini artık Bayraklı’da yaşayan tek Hristiyan olduğunu anlatıyor. Fotini’ye sürekli olarak Yunanistan’ı, Fransa’yı, İngiltere’yi görüp görmediğini soruyor dostları, tanıdıkları. Bayan Fotini bu ülkeleri görmediğini ancak tüm Türkiye’yi dolaştığını söylüyor. Ve belgeseli izleyenlere Türkiye’yi dolaşmalarını, güzel bir ülkeyle karşılaşacaklarını aktarıyor. Öte yandan Maria Ekmekçioğlu bir restaurant sahibi ve bir çok ülkeden yabancı müşterileri, dostlarını ağırlıyor Alaçatı’da. Ekmekçioğlu, Anadolu ile burada yaşamış insanlar arasında özel bir bağ olduğundan söz ediyor. Atina’da yaşayan babasının son isteğinin doğduğu İstanbul’u ziyaret etmek olduğundan bahsederken ülkesinin uzağında yaşayan bir Norveçlinin, bir Fransızın veya bir İngilizin ata toprağına ana toprağına yeniden dönme isteğinin bu kadar yoğun olmadığından bahsediyor. Anadolu, evlatlarıyla arasındaki bağı koparmayan özel bir coğrafya. Merhaba Anadolu belgeseli tıpkı Dido Sotiriyu’nun Benden Selam Söyle Anadolu’ya romanı, Rembetiko müziği, Rembetiko filmi gibi bu bağı bizlere yeniden hatırlatıyor.

Hoşgörü ve barış Dünya tarihi boyunca insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu özellikler. Binlerce yıldır süren savaşlar, topraklarında sürülen insanların yaşadığı acılar ve travmalar insanlığın utancı olarak halen devam ediyor. Bu bağlamda Anadolu’da bu acılardan payını almış durumda. Yüzleşme Atölyesi, Büyük İzmir Yangınının 92. yılında "İzmir Hatırlıyor" başlığıyla düzenlediği bir dizi etkinlikle bu bağlamda yaşadığımız toprakları tanımak, bu topraklarda yaşam sürmüşleri anmak açısından önemli bir yaraya dikkat çekti ve bu yarayı sağlıklı bir şekilde kapatabilmenin ilk adımını attı. Yazıyı karşı kıyıyla bu kıyı arasında Girit adasında uyuyan Nikos Kazancakis’in Zorba romanından bir alıntıyla noktalayayım.

"Bir zamanlar diyordum ki: bu Türk’tür, bu Bulgar’dır ve bu Yunanlı’dır. Ben, vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim… Neden? Çünkü bunlar Bulgar’mış, ya da bilmem neymiş… Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum: Hay kahrolasıca pis herif, hay yok olası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: bu iyi adamdır, şu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk. Hepsi bir benim için. Şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. Ulan, ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte… Boşversem bile, bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da Tanrı’sı ve karşı Tanrı’sı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek… Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be… Hepimiz kurtların yiyeceği etiz…"

Nikos Kazancakis – Zorba

Merhaba Anadolu Belgeselinin tanıtımı bağlantıdan izlenebilir:

Yüzleşme Atölyesinin etkinlikleri bağlantıdan takip edilebilir: 

Dido Sotiriyu. Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Can Yayınları, İstanbul, 2000