Mehmet Y. Yılmaz

25 Mayıs 2023

YSK, iktidarın bir uzantısı mı?

Aradan 11 gün geçtiği halde milletvekili seçimi sonuçlarının açıklanmamış olması garip bir durum

Bugün itibariyle milletvekili seçiminin üzerinden 11 gün geçmiş olacak.

Gazeteci olarak 1977 seçimlerinden bu yana, 13 genel seçim, üç Cumhurbaşkanı seçimi, 6 referandum, 7 yerel seçim izledim.

Aradan 11 gün geçtiği halde milletvekili seçimi sonuçlarının açıklanmamış olması garip bir durum.

İtirazlar nedeniyle bazı seçim çevrelerinde sonuçlar kesinleşmemiş olabilir elbette ancak bütün ülkede seçim sonuçlarının kesinleşmemiş olması açıklanmaya muhtaç.

YSK, bakanların kamu görevlisi sayılmamaları gerektiğine ilişkin bir karar aldı ve
bakanların, süresi içinde istifa etmeden milletvekili adayı olabilmelerinin yolunu açtı. Şimdi de seçim sonuçlarının açıklanmasını geciktirerek, bakanların görevlerinde kalmalarına kılıf hazırlıyor.

Çünkü mevcut Anayasa’ya göre bakanlar, milletvekili seçildikleri anda görevlerinden ayrılmak zorundalar, Cumhurbaşkanı Yardımcısı da dahil olmak üzere. Ya da tersi: Milletvekilleri, bakanlık ya da Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevine atanırlarsa, milletvekillikleri düşer! (Anayasa 106. Madde.)

Aslına bakarsanız milletvekilliği, YSK’nın daha önceki bir seçimde verdiği karara göre, seçim gecesi oy verme işleminin bittiği anda başlayan bir süreç. (27 Temmuz 2007 tarih, 716 numaralı karar.)

YSK, elbette bu kararından geri dönebilir. Daha önce de başka kararlarından dönmüştü. Bunun için bir itiraz yapılması yeterli olur, itiraz bile gerekmeden YSK da içtihadından geri dönebilir.

Ancak çalınan minarenin kılıfa uydurulması, milletvekili seçilenlerin mazbatalarının verilmesi halinde zora girecekti.

YSK de bu nedenle belli ki işi ağırdan alıyor, milletvekili seçilen bakanların mazbatalarının verilmesini geciktirerek, Anayasa’nın arkasından dolaşmaya çalışıyor.

Bu durumuyla da seçimleri bağımsız ve tarafsız olarak yöneten bir yüksek yargı kurumu olma özelliğini de kaybediyor.

YSK üyesi yargıçlar, artık iktidarın sıradan memurları gibiler.

AKP iktidarında Türkiye’nin birçok köklü kurumu gibi YSK’nın da içi boşaltıldı.
Görevleri gereği sadece hukuku gözetmesi gereken YSK üyelerinin önceliği iktidarı koruyup, kollamaya dönüştü.

Adının önünde “yüksek yargıç” sıfatı olanlar için ne kadar utanç verici bir durum!

Tabii utanacak yüzü olanlar için.

------------------------------------

İçişleri Bakanı’nın dilinin altındaki bakla

Süleyman Soylu, Oy ve Ötesi Derneği’nin sandık güvenliği faaliyetlerine kafayı takmış durumda.

YSK’nın bu duruma müdahale etmesi gerektiğini savunuyor ve şunu söylüyor:

“Sandık ve seçim kurulana bir dernek girip müdahale edemez. Gayri kanunidir. Siyasi partiler vesayeti dışında kimse olamaz orada. Sen buna bir derneği veya başka bir şeyi koyamazsın.”

“Kanuna uygunluk” kavramı ile Süleyman Soylu isminin yan yana gelmesindeki mizahı ne yapalım bilmiyorum.

Kendisi, memlekette geçerli kanunlara aykırı olarak görevinden istifa etme süresi geçtikten sonra milletvekili adayı oldu, hem de milletvekili seçildiği halde hala bakanlık koltuğunda oturmaya devam ediyor!

Yani deyim yerindeyse atasözündeki “deve” gibi, doğru hiçbir yeri kalmamış durumda. Ve bu durumunu borçlu olduğu YSK’yı göreve çağırıyor.

YSK “bu kadarına da pes birader” der mi yoksa “emrin başım üzerine” deyip Oy ve Ötesi gibi kuruluşların faaliyetlerini engeller mi, bunu bilmiyoruz.

Soylu belki farkında değil ama Sandık Kurullarında zaten parti görevlilerinden başkası bulunmuyor.

Parti görevlilerinin ise hangi derneğe üye olduğu ne İçişleri Bakanı’nı ilgilendirir ne de YSK’yı.

İktidar partisinin vatandaşların sandıklara sahip çıkmasından hazzetmediği bir gerçek.

Sandıklar sahipsiz kalsın, onlar da istedikleri gibi atı alıp Üsküdar’ı geçsin diye akılları gidiyor. Zaten bunu zorlaştırmak için kanun bile değiştirdiler ama belli ki istedikleri hedefe tam olarak ulaşamamışlar.

Şimdi böyle yalandan feryatlarla dikkat dağıtmak, sandıklara sahip çıkacak olanları korkutmak peşindeler.

-------------------------------

Yüksel ki yerin bu yer değildir!

Sinan Oğan’ın, seçimin ikinci turunda Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceğini açıklamasının ardından, Oğan’ın geçmişte Erdoğan ve koalisyon ortakları için söyledikleri gündeme geldi.

Neredeyse her gün yeni bir şey çıkıyor.

Bunların bazıları “ağır eleştiri” diye nitelenebilecek şeyler.

Bazıları ise Erdoğan’ın avukatlarının eline geçse “hakaret etti, para versin, o da yetmez hapis yatsın” diye mahkemeye koşacakları düzeyde!

Şimdi tabii böyle bir şey olmayacak, Oğan bu nedenle mahkemelik olmaktan hayatının sonuna kadar kurtuldu sayılır.

Bu eski konuşmaları yayanlar, bu duruma niye şaşırıyorlar, ben de onlara hayret ediyorum. Çünkü AKP’de yükselmek, AKP içinde siyaset yaparken bir yerlere gelmek istiyorsanız, önce terbiyenizi biraz bozmanız gerekiyor.

Geçmiş örnekler böyle çünkü.

Mesela Devlet Bahçeli. Kendisi adı konulmamış Cumhurbaşkanı Yardımcısı ama geçmişte Erdoğan için söylediği sözlerin daha hafiflerini Osmaniye’de bir kahvehanede tavla oynadığı adama söylese en hafifinden kafasına tavlayı yerdi.

Şimdi Erdoğan nezdinde o kadar muteber ki Bahçeli’ye danışılmadan adım bile atılmıyor.

Süleyman Soylu da öyle.

Hiçbir cürmü olmayan bir partinin genel başkanıyken Erdoğan’a öyle hakaretler etti ki Erdoğan onu yanına alıp, bakanlık makamı bile verdi.

Soylu da ağzına hâkim olamadığı için sanırım, o hakaretleri şimdi başkalarına yöneltiyor.

Numan Kurtulmuş’u unutmayalım.

O da Erdoğan’a söylemedik laf bırakmadı ödülü Erdoğan’ın partisindeki yardımcılığı oldu.

Bir ara Başbakan Yardımcısı bile oldu, hatırlarsınız.

Onun için Sinan Oğan’ın yakında AKP’de yükselmeye başlamasına şaşırmayın derim. Bir bakanlık olsun kendisinden esirgenmeyecektir.

Bu durum acaba Erdoğan’ın psikolojisini nasıl etkiliyor?

Bir etki olduğu kesin ki bu tipleri etrafında görmeye bayılıyor.

Bu tutumu soğuk yenen bir intikam yemeği midir, yoksa Erdoğan bu tür hakaretleri edenleri yanında görmekten mutlu mu oluyor, onu bilemiyorum tabii.

---------------------------

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.