Mehmet Y. Yılmaz

01 Haziran 2021

Ucube yönetim sisteminin sonucu

Cumhurbaşkanı'na ulaşamadıkları için 35 bin TIR dolusu ihraç malı depolarda çürüyor, 35 bin sefer yapacak kamyonlar yatıyor, lisanslı bin 345 dönüşüm fabrikası kapanacak, Bu fabrikalarda doğrudan istihdam edilen 300 bin kişi de işsizler ordusuna eklenecek. Bu hükümet sistemi ile Türkiye'nin uçacağını söylüyorlardı, uçanlar sadece müteahhitler oldu.

Gazetedeki bir tam sayfa ilanın başlığı ilgimi çekti: İhracatımıza Kazakistan'dan geçiş yok!

Bir de alt başlık: 35 bin ihracat seferi yapılamıyor!

Cari açığın çıldırdığı, 1 ABD Doları'nın 9 liraya ulaşmak için kendini paraladığı bir dönemde 35 bin TIR yükü ihraç malı depolarda bekliyor!

Bu merakla ilanın tümünü okudum.

Gördüm ki ihraç mallarımıza geçit vermeyen sadece Kazakistan değil.

"Bir millet – iki devlet" diye bayrağını salladığımız Azerbaycan'dan da kamyonlarımız geçemiyor.

Kazakistan'ın Türk kamyonlarına neden geçiş hakkı vermediğini ilandan anlayamadım.

Belli ki Kazakistan kafasına göre bir yasak koymuş ya da kamyonlara tanıdığı kotamız erken dolmuş.

İlanı veren nakliyat şirketleri Dünya Ticaret Örgütü ve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması'nı hatırlatıyorlar ama orası Kazakistan!

Kendi vatandaşlarının bile hukukunu işine gelmediğinde tanımayan bir rejim, uluslararası hukuku tanır mı?

Azerbaycan'ın neden geçit vermediği daha ilginç: Bu ülke, Türk kamyonlarından öyle yüksek geçiş ücreti istiyor ki ihracatı o ülkeden geçirip, Hazar Denizi üzerinden Orta Asya'ya ulaşmak mümkün olamıyor.

Cumhurbaşkanı daha yeni Azerbaycan'daydı. Devlet Bahçeli de okul yaptıracak.

Yani dışardan bakınca Azerbaycan ile Türkiye ilişkileri al gülüm – ver gülüm olmalı ama işler anlaşılan şöyle yürüyor: Al gülüm, alırım – Ver gülüm, vermem!

Tabii şimdi diyeceksiniz ki "iyi de bu ilan niye Türkiye'de, Türkçe. Kazakistan'da Kazakça, Azerbaycan'da Azerice yayınlansa, hedefine daha kolay ulaşmaz mıydı?"

Hayır, çünkü burada hedef TC'yi yönetenleri uyandırmak!

Görevlerini yapmayanları dürtmek.

Dışişleri'nin, Ticaret Bakanlığı'nın, Ulaştırma Bakanlığı'nın işi bu değil mi?

Görevlerini hatırlatmak için ilan vermek mi gerekiyor?

Şimdi bu soruyu aklınızda tutun, yine dün gazetelerde yayımlanan bir başka tam sayfa ilana bakalım.

Bu kez ilanı verenler Adana Plastik Geri Dönüşüm Sanayicileri.

İlanın muhatabını da gayet açık yazmışlar: Sayın Cumhurbaşkanımız!

Bir tür açık mektup yani.

TBMM'de kabul edilen bir kanun ile Türkiye'ye plastik çöp ithali yasaklandı.

Sebebi, bazı ithalatçıların çöpleri geri dönüştürmekle uğraşmak yerine topluca yakarak, imha etmeleri.

Ama bu çöpler aynı zamanda Türkiye plastik sanayi için hammadde.

Bu hammaddeyi petrokimya şirketlerinden doğrudan ithal etmek de mümkün, geri dönüştürülebilir çöp olarak ithal etmek de.

Ve doğal olarak ikincisi daha ucuz!

Ancak Türkiye, ithalatla gelen plastik çöp işini doğru düzgün yönetemediği için aklına gelen ilk çözümü buldu: Yasak hemşerim!

Ve demin aklınızda tutmanızı rica ettiğim sorunun yanıtına geliyoruz: Bu iki ilanın Türkiye gazetelerinde yayımlanması bir zorunluluğun gereği.

Çünkü adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri ucube yönetim sisteminde her şey Cumhurbaşkanı'nın ağzına bakıyor.

Ona ulaşmak, dertleri anlatmak da o kadar kolay değil.

Herkes "beş müteahhit şirketi kadar" şanslı olamıyor tabii, nedenlerini tahmin edersiniz, beni yormayın.

Cumhurbaşkanı'na ulaşamadıkları için de son çare "belki bu ilanı görür" oluyor haliyle.

Ona ulaşamadıkları için 35 bin TIR dolusu ihraç malı depolarda çürüyor, 35 bin sefer yapacak kamyonlar yatıyor, lisanslı bin 345 dönüşüm fabrikası kapanacak, Bu fabrikalarda doğrudan istihdam edilen 300 bin kişi de işsizler ordusuna eklenecek.

Bu hükümet sistemi ile Türkiye'nin uçacağını söylüyorlardı, uçanlar sadece müteahhitler oldu.

Nakliyatçılara ve plastikçilere önerim şu: Cumhurbaşkanı'na sesinizi gerçekten duyurmak istiyorsanız kendinize Cengiz'i filan ortak olarak alın, başka yolu yok!

* * *

Yoksa Erkam Bey, yardımı kaçak mı götürdü?

AKP Genel Başkan Vekili Binali Yıldırım, oğlunun Venezuela'ya gitme nedeninin "hayır amaçlı" olduğunu açıklamıştı.

Pandemi başlayınca Erkam Bey, "Hayır Venezuela'da da olsa git yap" diyerek bulabildiği kadar test kiti ve maske toplayıp, Venezuela'ya giderek ihtiyaç sahiplerine dağıtmış ve hepsinin hayır dualarını kazanarak, ahiret hayatı için güzel bir yatırım yapmıştı.

Fakat heyhat!

Erdem Sevgi'nin, Cumhuriyet'teki haberine göre söz konusu ziyaretin üç ay öncesini de kapsayan 1 Ekim – 31 Aralık 2020 tarihleri arasındaki gümrük kayıtlarına göre, Venezuela'ya maske sevkiyatı yapılmamış.

Oysa pandemi nedeniyle yayımlanan tebliğe göre yurtdışına 50 adetten fazla maske götürüyorsanız bunu beyan etmeniz gerekiyor.

Aynı dönemde Venezuela'ya gönderilen test kiti sayısı da bin 500 adet. Ve bu ihracatı yapan şirket ile Erkam Yıldırım'ın bir ilişkisi yok.

Binali Bey'in yalan söylemediğini varsaymamız gerektiğine göre Erkam Bey, babasını zor durumda bırakacak bir iş yapmış; yardımları kaçak olarak Venezuela'ya sokmuş!

Kanun dışına çıkılarak (yani kaçakçılık yapılarak) gerçekleştirilen hayır – hasenat, ahiret hayatımızda işe yarar mı, bilemeyeceğim.

Gerçi bu siyasi kadronun tercih ettiği ilahiyatçılar, her yola gelir fetvalar da verebiliyorlar; tıpkı keyfine göre hoca bulup Ramazan ayını rahat geçiren Temel gibiler!

Ama ben yine de uyarmak isterim ki böyle kaçak kucak işlere bulaşmak insana hayır getirmez.

Allah korusun sonunda Mafyanın kucağına düşerek, onların zorladıklarını da yapmak gerekebilir. Filmlerde filan izliyoruz.

Gerçi Erkam Bey bayağı büyümüş ama Binali Bey, mecazi anlamda da olsa kulağını çekse iyi olur!