“Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ile Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bir Koruma Hizmetleri Genel Müdürlüğü oluşturuldu.
Dün de yazmıştım, bu genel müdürlüğün görevi Cumhurbaşkanı’nı, ailesini, yardımcılarını ve bakanlarını “maddi ve manevi şahsiyetlerine karşı her türlü saldırıya karşı korumak” olarak belirtilmiş.
“Maddi şahsiyeti” biliyoruz, elle tutulur, gözle görülür bir durumdalar.
Dün “manevi şahsiyetlerin nasıl korunacağını” anlayamadığımı da yazmıştım.
Araştırmacı gazetecilik diye bir şey var tabii. Ben de o yöntemleri kullandım, daldım internete!
Gördüğüm kadarıyla bu kişilerin manevi şahsiyetleri zaten yasal olarak koruma altında.
Cumhurbaşkanı’nın hoşuna gitmeyen her şey zaten “hakaret” sınıfına sokuluyor, savcılar, hakimler seferber oluyor.
“Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” gibi ağır bir suç da tanımlanmış.
Bunda da savcılar ve yargıçlar kimsenin gözünün yaşına bakmıyorlar.
Yani işin bu kısmında bu yeni genel müdürlüğün yapabileceği çok şey yok.
İçlerinden bir birini, korunacak kişilere laf sokuşturmaya çalışan densizlerin üzerine salıp, dövdürmek elbette her zaman mümkün.
Ama bu çok geniş bir kadro gerektirebilir, çünkü Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği öne sürülenler bu alanda rekor kırmış durumda.
İnternet araştırmalarım gösterdi ki bir de maneviyata bulaşan ve “üç harfliler” denilen bir bela türü var.
Bildiğiniz “cin” yani, iyi saatte olsunlar, siz de bu üç harfi ağzınıza alacaksanız tedbiri elden bırakmayın, “iyi saatte olsunlar” deyiverin.
Bu cinler, büyük devletlerin gizli servisleri tarafından her amaçla kullanılabiliyorlar. Bunu da biliyoruz.
Sadece istihbarat elde etmekte değil, uydu tamirinde, nükleer denizaltıları yürütmekte filan da kullanılabiliyorlar.
Hatta NASA, Sakarya’da yaşayan bir hocadan bu konuda yardım almak için araya ne aracılar koydu!
Ve Allah göstermesin, bu üç harfliler insanoğluna bir tebelleş olurlarsa, dağ gibi delikanlılar bile devrilip gidiyor!
Onun için bu üç harflileri, Dünya Lideri’ne musallat etmek isteyecek gizli servisler mutlaka vardır. İlk aklıma gelenler: CIA, Mossad, Muhaberat, MOIS (İran Gizli Servisi), MI6, BND, SVR.
Onun için Koruma Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bir “Cin Defetme ve Gerektiğinde Kullanma Daire Başkanlığı” oluşturulmalı.
Baktım, idari şemasında böyle bir birim görünmüyor. Büyük eksiklik! Hemen kararnameyi düzelten kararnameyi düzelten yeni bir kararname gerekiyor!
Tabii bunlar kılık kıyafet yönetmeliğinden de muaf olmak durumundalar.
Cin kovacak, gerektiğinde cinleri ele geçirip büyük devletlerin yaptığı gibi istihbaratta filan kullanacak çapta nefesi kuvvetli hocaların, takım elbise – kravat dolaşmalarını beklemiyorsunuz her halde!
YouTube’dan buldum, Önder Özcan ve Serkan Kiremit isimli iki vatandaşımız bu işlerde uzmanmış. Özellikle cin çıkarma konusunda çektikleri iki video toplam 4 milyondan fazla seyredilmiş ki cinlerin bu ülkenin insanlarına nasıl bela olduğunun bundan daha iyi açıklaması olamaz.
Zaten Buket Aydın’ın ‘40’ programında, CNN Türk’te Nihat Hatipoğlu da bu konuyu açıklıyor. Bu cinler her yere koşup, gidebiliyorlarmış.
Yani Koruma Hizmetleri Genel Müdürü’nün Allah yardımcısı olsun, bu çok tehlikeli bir görev.
Ve dikkatli olsunlar, cinler her kılığa girebiliyorlar, cin savmak üzere işe aldıkları adamlar cin çıkmasın, aman diyeyim!
***
Leyla Hanım için bir örnek olay
AKP Milletvekili Leyla Şahin, geçenlerde, Türkiye’de insan hakları ihlali olmadığını, bu iddiada bulunanların örnek veremediklerini söyledi.
Bu konuyla ilgili yazmıştım ama yeni bir örnek var.
Leyla Hanım’ın dikkatinden belki kaçmıştır, çünkü bu haber havuz gazetelerinin hiçbirinde yer almadı:
“Giresun’da bir hükümlünün görüşe gelen ziyaretçisinin montunu giyerek firar etmesi gerekçe gösterilerek, Silivri Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu’ndaki tüm tutuklu ve hükümlülerin montları toplatıldı.”
Silivri Cezaevi’nin tadına bakan çok sayıda gazeteci arkadaşım var. Önce Fetullahçılar, sonra da onların eski ortakları, bugünün muktedirleri sebebiyle!
Silivri’de cezaevinin ısıtılmasında sorunlar olduğunu hepsi söylüyor.
Ben burada “sorunlar var” diye yazdım ama bazı arkadaşlarım özellikle yeteri kadar ısıtılmadığını da söylüyorlar.
Leyla Hanım, buna işkence demek zorundayız.
İşkence suçu: Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak sistematik davranışlardır!
Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin cezalarını mahkemeler belirliyor. Disipline aykırı davranışlarını da cezaevi yönetimi cezalandırıyor. Ve Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletiyse, bunlar keyfi olmamak durumunda.
Bunun dışında, bu tür “örtülü cezalandırmalar” insan hakları ihlalidir, işkencedir, kötü muameledir.
Leyla Hanım, işte size bir örnek. Siz hekimsiniz, bunları iyi biliyor olmalısınız. Bir gidip kontrol etmeye ne dersiniz?
***
“İp” konusunu ne zaman açacaklar?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve koalisyon ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir türlü seçim havasına giremediklerini düşünüyorum.
Baksanıza hâlâ bir “idam” tartışması bile başlatmadılar.
Ne günlerdi onlar, şimdiki küçük ortak meydanlara ip fırlatıyor, koalisyonun patronu “sen assaydın ya” diye bağırıyordu.
Sonra birlikte seçime de girdiler, bu kez ikisi de “asalımcıydı” ama seçimden sonra bir hareket olmadı.
Bakalım bu seçimde konu ne zaman gündeme gelecek?
Gündeme gelirse bilin ki koalisyon seçimi tehlikede görüyor. Seçim sonuna kadar bunu dinleyeceğiz demektir. Gündeme gelmiyorsa anlayın ki seçimi garantide görüyorlar.