Doların Türk Lirası karşılığını üç ayda 8.28'den, 12.34'e "indiren" ekonomi politikasının mimarı, "ekonomist" Recep Tayyip Erdoğan'ın bende uyandırdığı izlenim kafasının son derece karışık olduğu.
Üç ay önce "harekete geçtiğinde" ülkenin nerelere savrulacağını, dövizin fiyatının nerelere uçacağını öngörememiş olması da "ekonomist" diploması ile ilgili bende kuşkular yaratıyor.
Erdoğan dün muzaffer bir komutan edasıyla partisinin TBMM Grubunun toplantısında konuştu:
"Kurun dengeye oturmasının sadece bankada parası olan vatandaşımızı değil, üretimden enflasyona ekonominin her alanını ilgilendiren olumlu bir gelişme olduğu unutulmamalı. Burada kazanan ülkemizin tamamıdır, 84 milyonun her bir ferdidir. Buradan bir kez daha herkesi yatırıma, istihdama, üretime, ihracata davet ediyorum."
Oysa geçen ay "kurun dengede olmasını" hiç umursamıyordu.
Şu sözleri söylediğinde tarih 22 Kasım 2021 idi. 1 dolar, 11,06 liraya satılıyordu:
"Kurdaki yükselişe bağlı fiyat artışı yatırım, üretim ve istihdamı doğrudan etkilemez. Kurdaki rekabet gücü yatırım, üretim ve istihdamda artışa yol açar."
1 Aralık 2021 günü 1 dolar 13.41 liraya satılırken tıpkı dün yaptığı gibi kendinden son derece emin olarak şunu söylüyordu:
"Bizim derdimiz kur – faiz sarmalı değil."
Geçtiğimiz hafta ise "bizim paramız bellidir, Türk Lirası'nı yedirmeyeceğiz" diyen de yine aynı "ekonomist" idi.
Türk Lirası'nı nasıl yedirmeyeceğini de gördük: TL mevduatına dolar ile sigorta yaparak!
Biliyorum ki benim önerilerimi dikkate almıyor ama olsun; ben yine de uyarmış olayım.
Dün söylediğinde ısrarlıysa ve daha önce söylediklerini geri alıyorsa, yani "kurun dengede olmasını" gerçekten önemsiyorsa yapacağı tek bir şey var: Bir süre konuşmamak!
Son üç ayı, bunu tecrübe ederek geçirdik.
Konuşa konuşa Doları 8.28'den, 18,43'e kadar çıkarmayı başardı.
Ve şimdi de 12,34'e indirdim diye kendisiyle gurur duyuyor.
Biraz daha az konuşursa hem kafamızı dinleriz hem de "kurun dengede kalmasını" garanti altına almış oluruz.
* * *
Diyanet İşleri, Taliban'a özeniyor
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, geçtiğimiz hafta yayımladığı "Cuma hutbesinin" başlığı şöyleydi:
"Müslüman, Dinî ve Ahlaki Değerleriyle Yaşar!"
Bunu okuyunca "ne güzel bir hutbe konusu bulmuşlar" diye düşündüm; "siyasal İslamcılar iktidara geldiğinden beri bu kavramlar unutulmuştu, yeniden hatırlatılması iyi olacak!"
Aslına bakarsanız, Diyanet'in benim gibi düşünmeyeceğini tahmin etmeliydim.
Yılbaşı yaklaşıyor ve kendisini halifenin şeyhülislamı zanneden Diyanet İşleri için yılbaşını kutlamak, çoluk çocuk hep birlikte kamu hazinesini yağmalamaktan daha ağır bir günah.
Buyurun size hutbeden bir alıntı:
"Kimliğini muhafaza eden bir Müslüman, popüler kültürün girdabında kaybolmaz. Başka dünyalara ait yaşam tarzlarını bilinçsizce taklit etmez. Dinimizde ve sahih geleneğimizde yeri olmayan sembolleri, eğlence biçimlerini, tutum ve davranışları benimsemez. Bunun, Müslüman kimliğini zedelediğini, toplumu ve gelecek nesilleri dinine, tarihine ve değerlerine yabancılaştırdığını bilir."
Bu Diyanet İşleri, kamu kaynaklarının yağmalanması ile ilgili tek bir hutbe yayımlamadı.
Çocuklarıyla birlikte hırsızlık yapmakta sakınca görmeyenleri kınamadı.
Suçsuz yere hapiste yatırılanları, polis şiddetine maruz kalanları hatırlatarak kul hakkına dikkat çekmedi.
"Gemisini yüzdüren kaptan" inancının Müslüman kimliğini zedelediğini, gelecek nesilleri değerlerine yabancılaştıracağını söylemedi.
Devlet yönetimine hakim olan kibir ve israfı eleştirmedi.
Kendisi bile israftan vazgeçemedi.
Tarikat yurtlarında yaşanan sapıklıkları kınamaya, tarikat görünümü altındaki din ticaretini eleştirmeye dili varmadı.
Ama yılbaşında bir avuç çerezle televizyon seyredip, yeni bir yıla girişi kutlamaya kalkışırsanız, hemen cehennemin adresini gösteriyor.
Fırsatını bulsalar Taliban gibi radyoda müzik yayınlanmasını, düğünlerde eğlenilmesini bile yasaklayacaklar ama henüz o kadarına cesaret edemiyorlar.
* * *
Durmak yok, yola devam!
Swaziland diye bildiğim ülkenin adının eSvatini Krallığı olarak değiştiğini yeni öğrendim.
Bu bilgiye erişmemi sağlayan da Allah razı olsun, Recep Tayyip Erdoğan'dan başkası değil.
Afrika'nın bu en küçük ikinci ülkesi, kıtada kalan son monarşilerden biriymiş. Ülkenin adını eSvatini Krallığı olarak değiştiren de halen hüküm sürmekte olan Kral 3. Msavati.
Afrika'nın güney doğusunda Mozambik ile Güney Afrika arasına sıkışmış, çok güzel bir coğrafyaya sahip bu ülkenin 1 milyon 148 bin 130 vatandaşıyla aynı kaderi paylaşıyoruz.
Kanada merkezli Fraser Institute isimli kuruluş tarafından hazırlanan Dünya Özgürlükler Endeksi'nde, eSvati Krallığı ile Türkiye, 139. sırayı birlikte paylaşıyor.
Endeks, 165 ülke gözetilerek hazırlanmış.
Pakistan, Bangladeş, Kamerun, Çin, Tacikistan, Cezayir, Suudi Arabistan, Mısır, Irak, İran, Sudan, Yemen, Venezuela ve Suriye'nin üstünde, geri kalan bildiğiniz bütün medeni ülkelerin çok ama çok gerisinde yer alıyoruz.
İç savaşta soykırım yaşayan Ruanda ve Mali bile demokrasi ve özgürlükler konusunda bizi geçmiş.
Türkiye, endeksin yapılmaya başlandığı 2008 yılından beri düzenli olarak geriliyor.
İki yıl önce yayımlanan bir önceki raporda 6 sıra daha yukarıdaymışız.
Bu sonuç bizler için şaşırtıcı değil.
Türkiye'de öyle bir rejim var ki en küçük eleştiri bile "ihanet" ile eş değer tutulabiliyor, gece yarıları insanların evleri basılabiliyor.
Son ekonomik gelişmeler karşısında utangaç eleştirilerde bulunan TÜSİAD ve TOBB Başkanı'nın başına gelenleri hatırlayalım.
Rejimin eleştirinin bu kadarına bile tahammülü yok.
Bu hızla gidersek, 2023'e kadar listenin sonuna da yerleşebiliriz gibi görünüyor.
Ondan sonra da Dışişleri Bakanlığı, üyelik görüşmelerinin askıya alındığını açıklayan AB'ye şaşırdığını açıklıyor.